Advertisement

Merkez bankaları politika faizlerini arttırırsa ya da piyasalara verdiği likiditeyi azaltırsa önce tahvil faizleri artar. Belirli bir süre sonra bu artışlar kredi ve mevduat faizlerine yansır.
Bizde para politikasında yapılan son değişiklikleri piyasalar bir süre anlamaya çalıştılar. Sonra Merkez Bankası’nın ileriye dönük tavrını tahmin etmek için çaba sarfettiler. Bu değerlendirmeler sonucunda da harekete geçtiler.
Merkez Bankası’nın faizi düşürmesine karşın tüm dünyada yükselmesi beklenen enflasyonun, faizleri de aynı yönde etkileyeceğini düşünerek gösterge faizlerini yüzde 8’in üzerine çektiler. Daha sonra kredi faizlerini arttırmaya başladılar.

LİKİDİTE SIKIŞINCA
Bu hafta başında Merkez Bankası Başkanı Yılmaz’ın Londra konuşmasından munzam karşılıklar yoluyla likiditenin daha da düşürüleceğini ve bunun da süregideceğini fark edince, kendilerini likidite sıkışıklığından korumak için elindeki iki yıllık hazine tahvillerini satmaya yöneldiler.
Bu da faizlerde ikinci bir yükseliş dalgasını beraberinde getirdi. Grafikten, 2001 krizinden sonra kesintisiz bir şekilde fazla likidite ile yaşamaya alışmış ve bu fazlalığı gecelik repolarla Merkez Bankası’na yatırmış bir finans sisteminde bu yapının 2010 yıl sonundan itibaren nasıl değiştiğini gözlüyoruz.
Merkez Bankası gecelik borç alma faizini sıcak parayı kaçırma gerekçesiyle yüzde 1.5’e çekince fazla likiditede son haftalarda sıfır düzeyine indi. Haftalık ve 3 aylık açık piyasa işlemleri yoluyla piyasadaki likiditeyi ayarlama Merkez Bankası’nın eline geçti. Doğrusu da buydu.
Bu durum 2001 krizinden sonra ilk kez gözlenince bankalar rahatsız olmaya başladılar. Likiditenin kendilerince ayarlanması gibi bir aracı ellerinden kaçırmanın sıkıntısını hissettiler.
Bunun yanında kredi faiz oranlarının getirisinin hazine tahvillerinden fazla olması da bankaları ellerindeki tahvilleri satıp sağlayacakları likiditeyi getirisi fazla kredilere yönlendirme yoluna itti.

LİKİDİTE DAHA DA SIKIŞIRSA…
Bundan sonra Merkez Bankası bankaları likidite yönünden sıkıştırmaya sürdürürse, onlar da tahvil ve kredi faizlerinde daha fazla yükselmesini arzulamayacakları için ellerindeki dövizleri satarak eksilen likiditeyi temin edebilirler. Unutmayalım ki, bu davranış TL’nin güçlenmesi olasılığını arttırır.
Şimdi değişen ve de gerekçeleri piyasalarca tam olarak anlaşılamayan para politikası uygulamalarının yansımalarını izliyoruz. Her şeyin bir bedeli olduğunu bir kez daha anlıyoruz.

Çıpasız ekonomide çıpa arayışları
Türk ekonomisinde ve özellikle finans piyasalarında IMF ve AB ilişkileri yıllarca çıpa görevi yaptı. Bir yıldan bu yana ise bu çıpalar ortalıktan kayboldu. Sistem çıpasız kaldı.
Ne var ki ileriyi görme ve belirsizliği azaltma gibi nitelikleri olan bir çıpaya gereksinim giderek fazlalaşınca, bu kez Türkiye’nin kredi notu keşfedildi.
Şimdi bu süreçten geçiyoruz. Piyasalar “ha bugün, ha yarın not artar” diye beklenti içindeler. Sonunda çıpalarını bulmuş gibi görünüyorlar.