Advertisement

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'ın 5 yıllık görev süresi pazartesi günü bitiyor.
Dünya ekonomilerinin krizlerle ve güçlüklerle karşılaştığı bu dönemde hangi merkez bankası başkanı olursa olsun, ekonomiyi yönetmesi zordu. Hem alınan önlemlerin odağında olmak, hem de krizlerden en az zararla ekonomiyi kurtarma görevi merkez bankalarına düştü.
Sayın Yılmaz bu dönemde görevini başarıyla yerine getirdi.
Ancak başbakana bir türlü yaranamadı. Onun yakın çevresine giremedi ya da girmek istemedi.

ÖNCEKİ BAŞKANLARLA YILDIZI BARIŞMADI
Merkez Bankası başkanlık seçimi 2006'da yaşadığımız kriz günlerine denk geldiği için başbakan belki de ince düşünmeye fırsat bulamamıştı. Kendisine çok daha yakın bir kişiyi atamasına o zamanın koşulları izin vermemişti.
Sayın Yılmaz'ın almış olduğu Merkez Bankası kültürünün, dünya görüşünün ve bürokrasi geleneğini benimsemiş karakterinin başbakanla uyuşmayacağını daha baştan tahmin etmek hiç de zor değildi. Bu nedenle de seçimine biraz şaşırmıştım.
Olaylar beklediğim gibi gelişti. Başbakan ile Yılmaz çok yakın ilişkiler içinde olamadılar.
Aynı evreleri kendisinden önce görev yapan Süreyya Serdengeçti de yaşadı.
Erdoğan başbakanlık görevini devraldığında Serdengeçti'yi Merkez Bankası'nın başında bulmuştu. Onunla da yıldızı barışmamış, ancak piyasanın baskısı ile riski göze alıp bir değişikliğe gidememişti.

BAŞÇI'YI KENDİSİ SEÇTİ
Şimdi artık karar kendisine ait. Sayın Erdem Başçı'yı yeni Merkez Bankası Başkanı olarak seçti. Atamasını da yaptı.
Pazartesi günü eski Başkan ayrılacak, yeni Başkan ise görevine başlayacak.
Her ne kadar piyasalar Erdem Başçı'yı tanısalar da bir süre kendisini deneyeceklerdir. Kamuoyu da bu dönemde ince eleyip sık dokuyacaktır.
Kanımca gerek bu dönemde gerekse daha sonrasında dikkat edilmesi gereken üç önemli nokta var.
Bunlardan birincisi, Merkez Bankası Başkanı'nın gerek Başbakan'a gerekse diğer siyasilere çok yakınlaşmaması ya da bu imajı vermemesi gerekiyor. Aksi halde önümüzdeki dönemde alınacak kararların doğruluğu yanında siyasi etki derecesi de piyasalarda ve kamuoyunda tartışılacaktır.
İkincisi, geçmiş dönemlerde başbakan beğensin ya da beğenmesin Merkez Bankası başkanlarının ekonomiye yaptıkları olumlu katkıları görmezlikten gelmemek gerekir.
Başkanı kendine bağlı bir bürokrat durumuna sokmak, ekonomi politikalarının kredibilitesini azaltmaktan başka işe yaramaz.
Üçüncüsü ise Merkez Bankası'nın bağımsızlığına önem verilmesidir. Bunun tanımı ise basittir. Bağımsız merkez bankaları kimseden emir almaz. Hükümetle koordinasyon içinde çalışır. Ama kararlarını kendisi verir.
Bu kez umarım Başbakan, Erdem Başçı'yı sever. Onunla yakın çalışmak fırsatını bulur. Böylece alınacak sonuçlardan sorumluluğu da paylaşır.