Advertisement

Bu haftanın yarısını Kazakistan’ın Astana kentinde geçirdim. Kazakistan kişi başına geliri 10 bin dolara ulaşmış bir ülke. Petrol, doğalgaz ve altın dahil her tür madenleri olan zengin bir ülke. Bankacılığının zayıflığı nedeniyle krizden biraz fazla etkilenmişler. Şimdi toparlıyorlar. Döviz kuru rejimlerini yüzde 25 devalüasyon yaparak yeniden düzenlemişler. Yönetilen dalgalı kur sistemine geçmişler.

Kazakistan’ın iki önemli sorunu var. Birincisi, yetişmiş ve girişimci insan kaynağı fazla değil. 50 yaşın üzerindekiler eski Sovyetler Birliği kültürü ile yetiştikleri için kafa yapılarını değiştiremiyorlar. Gençler çok genç ve tecrübesiz. İş yapacak orta düzeydeki kişi sayısı ise çok sınırlı. Bu nedenle Türkiye başta olmak üzere birçok işadamı Kazakistan’a gelip iş olanaklarını araştırıyorlar. Burada iş yapan Türklerin sayısı 20 bin kişiye ulaşmış. Çoğu küçük ölçekli firmalar kurarak faaliyetlerini sürdürüyorlar. İnşaat, turizm, dağıtım ve diğer hizmet sektörlerinde söz sahibi olmuşlar. İkinci önemli sorun ise yaygın bir yolsuzluğun varlığı.

Astana Ekonomik Forumu’nda bazı Kazak akademisyenlerinin eleştirilerini dinledim. Özellikle imzalanan ikili ticaret ya da gümrük anlaşmaları ile Çin ve Türk mallarının kendi piyasalarını işgal ettiğini, ucuz Rus mallarının yerini aldıklarını, bu durumun ise tüketicilerin yüksek fiyat ödemesi nedeniyle zararlarına olduğunu söylediler.

Astana yeniden kurulan maket bir kent. Dubai ya da Doha benzeri bir yapılaşma var. Kentin eski yerleşim bölgeleri ise daha cazip geldi bana. Fazla eski ama “ruhu” var.

Toplantıya katılanlar arasında yer alan Cambridge Üniversitesi’nden Nobel ödüllü James Mirrlees ile konuşurken, 20. yüzyılda Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın (GSYİH) iyi bir gösterge olduğunu ve fakat yaşadığımız bu yüzyılda önemini yitireceğini söyledi. Profesör Mirrlees’e göre fakirliğin derecesini ve gelir dağılımını içermeyen GSYİH verileri bir anlam ifade etmeyecek. Gelir dağılımı eşitliğinin ahlaki değerler açısından önemi giderek artacak, ülkelerarası sıralamada vergi, refah ve eğitim konularında alınacak önlemlerle eşitsizliği azaltanlar öne geçecekler. Kanımca doğru bir yaklaşım. Tabii siyasetçilerin de kafası değişirse.

Yine Astana’da beraber olduğumuz ve DNA’daki genlerinin RNA hücrelerine kopyalanması üzerindeki çalışmaları ile tanınan Nobel ödüllü Profesör Roger Kornberg ise araştırma yapılmasının yöntemleri üzerinde durdu. Bir biyo kimyacı olan Kornberg, araştırma yapılırken merakın en üst düzeyde olması ve hedefi belirlemeden mevcut bilgilerin dışına çıkarak araştırmanın yapılması diye özetlenebilecek iki noktanın önemine değindi. Bu yaklaşımla araştırma süresi beklenenden uzun bile olsa, yeni buluşların ancak böyle yapabileceğinin altını çizdi. Yaklaşımının gerçekçiliğini biraz daha derin düşündüğünüzde anlıyorsunuz. Hedefsiz ve mevcut bilgiler ötesi çalışmanın bizi nerelere götüreceğine, hayatımızın kalitesini nasıl artırılabileceğine ve çözülemeyen birçok sorunun yanıtlarının hangi metotla bulunabileceğine güveniniz artıyor. Yukarıdaki örneklerden de çıkarılacağı gibi, her şey kaliteli insan kaynağına dayanıyor.