Advertisement

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu bugün toplanıyor.
Piyasaların beklentisi, kurulun faizleri 25 baz puan daha düşüreceği şeklinde.
Nedeni ise Merkez Bankası'nın daha önceki açıklamalarından kaynaklanıyor. Dünyada durgunluk olasılığının artmasının bizim yüzde 6'larda süregiden büyümemizi düşürme olasılığı.
İnansa da inanmasa da finans kuruluşları bu gerekçeyle faizin inmesine ve bunun sonucu ellerindeki tahvil portföyünden kâr olanaklarının ortaya çıkmasına olumlu yaklaşıyorlar.
Makroekonomik açıdan faizin düzeyi ya da işlevi onlar için önemli değil.
Anti-faiz lobisi de "Fırsat bu fırsattır" diye işin üzerine yürüyor. Faizin düşürülmesini eleştirenleri "faiz lobisi" diye nitelendirerek doğru yöntemin faizlerin indirilmesinde olduğunu savunuyor.
Oysa piyasalardaki faizler hâlâ yüksek düzeylerde. Onun da ötesinde bankalar Merkez Bankası'ndan yüzde 3 puan farkla aldıkları likiditeyi Hazine senetlerine yatırarak iyi para kazanıyorlar. Kanımca anti-faiz lobisinin bu noktaya odaklanması ve devlet eliyle gereğinden fazla para kazandırma sistemlerine mâni olması lazım.

FAİZLER NEREYE KADAR DÜŞER?
"Faizler düşecek de bunun sınırı ne olacak" sorusu önemli.
Geçmişte Başbakan, İsrail ve ABD merkez bankalarının faizlerini örnek göstererek "Onların faizleri yüzde 1'lerde" saptamasında bulunmuştu.
Kanımca bu düzey siyasilerin aklındaki "taban" faize işaret ediyor. Dolayısıyla Merkez Bankası faizleri yüzde 1'e kadar indirebilir.
Bunun olabilirliği ise tartışmalı.
Enflasyonu bir tarafa bıraksanız bile, cari işlemler dengesinin kırılganlığı yüksek bir ekonomide dış fonları çekebilmek için onlara kâr marjı bırakılması gerekir. Risk primi sıfır diye hesaplansa bile gerekli marj verilmezse gelmezler. Büyüme de düşük iç faizlere rağmen duraksar.
Bu nedenle politika faizleri için alt sınırın yüzde 4 civarında olduğunu düşünüyorum.
Böylesi bir durumda piyasada oluşan faizlerin yüzde 7'lerde süregitmesi gerekiyor. Aradaki 3 puan korunmazsa ya da bu "getiri" devlet kasasından bankalara verilmezse sistem çalışmaz.
Bir başka konu da, enflasyonun yüzde 7'lerde, cari açığın milli gelire kıyasla yüzde 8'lerde bulunduğu bir ortamda, dış fon sağlayıcıların nasıl ikna edileceği noktasında toplanıyor.
İkna olmazlarsa sadece "kaynağı belli olmayan net hata ve noksan" kalemiyle bu iş yürümez. Faiz ve dövizde yeni dengeler kurulur.

***

Kahraman Merkel piyasalara karşı
Almanya Başbakanı Merkel "Siyaset, piyasaların istediği yönde gidemez" demiş. Ve eklemiş: "Piyasaların bazı şeyleri zorla elde etmeye çalışmalarına izin vermeyiz."
Doğrudur, ancak bir koşulla. Siyasetçi verdiği sözleri tutar ve piyasaları aldatmazsa bu saptama geçerlidir.
Avrupa Birliği'nin kuruluşunda belirlenen kriterlere uyulmazsa, siyasi düşüncelerle ekonomik konular bir kenara bırakılırsa ve bazı ülkelerin "üçkâğıtlarına" göz yumulursa o zaman piyasaların istediklerini hükümetlere empoze etme hakları doğar. Buna güçleri de yeter.
Bu aynen Türkiye'ye AB üyeliği için verilen ve sonra tutulmayan sözlere benziyor. Avrupa liderlerinin Türkiye'ye yaklaşımlarının samimi olduğuna artık inanmıyoruz. Haklarımızı zorla alamadıkça Birliğe üye olmayacağımızı biliyoruz.
Merkel böyle saptamalar yaparken önce aynaya bakıp konuşsa çok daha iyi olacak.