Advertisement

Özellikle yılın ikinci yarısında şirketler kesiminde alacak tahsilatlarında yaşanan sorunlar çoğalmaya başladı. Sıkıntı olduğu söylenen sektörlerin başında kamuyla iş yapanlar geliyor. Bir kısım yol ve konut müteahhitleri, onların taşeronlarından bazıları, kamu kurumlarından alacaklarını zamanında tahsil edemediklerinden şikâyetçiler. Yanı sıra sağlık ödemelerinde gecikmelere ilişkin söylemler çoğaldı.

Devletin şirketlere milyarlarla ifade edilen borcunun biriktiği iddia ediliyor. Ardından reel sektörün içinde, ekonomideki yavaşlamanın da etkisiyle tahsilat sorunları çoğaldı. Bazı şirketlerin zora düştükleri, taşeronlarına ödeme yapamadıkları ileri sürülüyor. Bu tür olaylar sadece bu yıla mahsus gelişmeler değil. Ancak yurtdışındaki yavaşlamaya içerideki ekonomik aktivitedeki düşüş de eklenince sıkıntıların çoğaldığı anlaşılıyor. Burada üzerinde durulması gereken konu, alacaklarını vadesi geldiğinde tahsil edemeyen şirketlerin ne yaptıklarını anlamaya çalışmak.

Sorunlarını çözebilmek, finansal dar boğaza girmemek için iki tür davranış gündeme gelebilir; sermaye artırmak veya bankadan kredi almak. Birincisini yapabilen şirketler şanslılar. Geleceklerini kurtarabiliyorlar. Ama ikincisi çoğunluktaysa... Bankalar, özellikle güvendikleri şirketlere kredi verme konusunda eskisine oranla daha istekliler. Ancak doğal olarak kredilerin bir vadesi var. Şirketler nakit akışlarını düzenleyebilmek için, borcunun vadesini alacağının vadesine göre ayarlamaya çalışıyorlar. Alacakların zamanında ödenmemesi böylesi akılcı yaklaşımları bozuyor. Beklediği tarihte alacağını tahsil edemeyen şirket, eğer elinde yeterli sermaye de yoksa aldığı krediyi geri ödemede sıkıntıya düşüyor. Haksız yere bankalar nezdindeki kredibilitesini kaybediyor. Yeni kredi almakta zorlanıyor. Hem de tek suçu, çoğu zaman devlete güvenmek olmasına rağmen. Süreç mikro KOBİ’ler için biraz daha zorlu oluyor.

Onlar zaman zaman, yeni kredi alamadıklarında, şirkete ait kredi kartlarını kullanmak zorunda kalabiliyorlar. Şimdi faizler düşme eğilimde; piyasada likiditenin bol olduğu bir ortam var. Dolayısıyla sorunlar yeni ve ucuz kredilerle geçiştirilebilir. Ancak, böylesi bir gelişme ileride aşırı borçlu zombi şirketleri çoğaltır. Şimdilik olayın üstü örtülür ama ileride zor günlerde çözümü imkânsız bir dert olarak karşımıza çıkabilir. Bu bağlamda şimdiden önlem almanın büyük yararı var

SAYIŞTAY MECLİS'E RAPOR GÖNDERMEZSE
Hep yazarım, fırsat buldukça da yazmaya devam edeceğim. Ülkeler kurumlarıyla yaşar, kalkınır. Kurumsallaşmasını tamamlayamamış, her gün başka kural ve davranışların sergilendiği bir ekonomi büyüse bile gelişmiş, kalkınmış sayılmaz. Kurumsallaşmada son değişim olayı Meclis’te yaşanıyor. TBMM adına kamu harcamalarını denetleyen, “kör kuruşun hesabını soran” Sayıştay, hazırladığı onlarca raporu Meclis’e göndermemiş. Yazılanlara göre, hükümet raporların içeriğinden hoşnut değilmiş. Bir torba kanuna eklenen maddeyle Sayıştay’ın yetkisini kısıtlamış. Açıkçası bahsedilen kanunu okuyunca böylesi bir gelişmeyi bekliyordum. Kamuda yıllarca devletin naktini ve iç borcunu yöneten birimlerde yöneticilik yaptığım için Sayıştay denetimini iyi bilirim. Zaman zaman benim de beğenmediğim raporlar olmuştur. Denetimlerde objektiflikten uzaklaşıldığını da düşünmüşümdür. Ama bunlar beni Sayıştay’ı etkisizleştirme fikrine sürüklememiştir. Şimdi gelinen aşamada, Meclis’e gönderilmeyen raporlar gecikmeden kamuoyunun bilgisine sunulmalıdır. Yüce Meclis, Sayıştay raporları olmadan 2011 Yılı Kesin Hesap Kanunu’nu görüşmemelidir. Çünkü demokrasinin olmazsa olmazı şeffaflık ve hesap vermedir.