Advertisement

Yazının birinci bölümünü şurada bulabilirsiniz http://www.bloomberght.com/yorum/gokhan-sen/1828684-pasifik-anlasmasi-insa-edilirken

Abenomics Aşkına

Modern Japonya'nın en uzun süre iktidarda kalan Japon Başbakanı olan Abe, ekonomik yapısını sağlamlaştırmak için adımlar atmaya devam ediyor. Bilindiği üzere, Abe'nin ekonomik yapısı '3 ok' şeklinde tanımlanıyor. Burada tartışacağımız 'ok' üçüncüsü ve en güç olanı: Yapısal reformlar.

3 kısımdan oluşan Abenomics'in ilk iki ayağı para politikası ve mali politika alanlarında kurgulanıyor. Son ayak ise yukarıda andığımız gibi oldukça zorlu görünen reformları kapsıyor. Reform kelimesi söylerken kolay telaffuz edilen ancak uygulamada siyasi riskler barındıran ve genellikle uygulayanı değil sonraki iktidarı besleyen bir formda karşımıza çıkıyor. Her yıl 80 trilyon yenlik parasal gevşeme gerçekleştiren ve yüklü mali harcamalar yapan Japon hükümetinin tam olarak başarıyı yakaladığı da söylenemez. Ülkenin ekonomisinin son 5 çeyreğin 3'ünde daraldığı düşünülürse, reformların hayata geçmediğini ya da en basitinden henüz, ortada bir reform olmadığını düşünebiliriz.

İşte böylesi bir ortamda TTP imdada yetişebilir. İstenilen reformları yapmak oldukça acı verici olabilir ve uzun zaman gerektirebilir. Oysa ticari anlaşmalar kanalıyla birçok açığı uzunca süreler kapamak mümkün olabilir. Üstelik karşılığında çok da az maliyete katlanarak. Örneğin, Japon arabaları için ABD piyasasına girip çıkmak oldukça kolay hale geliyor. Bir de bunun yanına yedek parça endüstrisini koyduğumuz zaman resim daha da zenginleşiyor.

Diğer yandan, reformları gerçekleştirmenin bir yolu olarak TPP her ne kadar favori olsa da kimi sektörler mutlu değil. Bunların başında otomotiv sektöründen hiç de geri kalmayan tarım ürünleri geliyor. Burada güçlü bir itiraz Abe'nin danışmanı Hamada'dan geliyor. Yerli şirketlerin hayli kuvvetli oldukları yerli hayvan pazarını yıllar içinde eriyen vergi oranları ile dış şirketlere açmanın oldukça hatalı olduğunu bildiriyor http://www.project-syndicate.org/commentary/tpp-economic-gains-political-obstacles-by-koichi-hamada-2015-10 . Tüm bu itirazlara rağmen liberalizasyonun dönüştürücü etkisine vurgu yapıyor ve Abenomics için bunun şart olduğunu savunuyor.

Bir başka  görüş ise eski savunma bakanından https://www.project-syndicate.org/commentary/tpp-help-japanese-economic-reforms-by-yuriko-koike-2015-10 . O da özellikle tarım ve hayvancılık bölümüne referans yapıyor ve pirinçten sığır etine birçok alanda zarar göreceklerini itiraf ediyor. ne var ki Abenomics'in dömüştürücü gücü için liberalizasyonu hayati görüyor.
 
İki görüşte de öne çıkanlardan biri 'entelektüel / fikri haklar' meselesi. Bunun özellikle Asya içinde Japonya'yı koruyacağını düşünüyorlar. Bununla birlikte üretkenliğin artacağını ve dış dünya ile rekabette başarısız olan sektörlerin tasfiye olacağını hesap ediyorlar. Bir nevi Neo-Ricardoculuk ile karşı karşıyayız; her millet bildiğini üretsin diyen Ricardo.

Verimlilik mi Korumacılık mı?

Anlaşmanın açıkça Japonya lehine olduğunu yönünde bir argüman görmememize rağmen ortaya konulan destekleyici irade ders alınması gereken bir vizyon bana göre. Rekabeti artırma şansını yakalayan Japonya bunu kullanmak istiyor. Bunun da peşi sıra üretkenliği getireceğini söylüyor. Üretkenlik demişken, şu Wilson Ins. raporuna vakti olanlar göz atabilirler https://www.wilsoncenter.org/sites/default/files/TPP%20and%20the%20Political%20Economy%20of%20US-Japan%20Trade%20Negotiations_2.pdf .

Her ne kadar 'çiftçi lobisi' TPP'ye karşı çıkıyor olsa da örneğin 'ruhani ürün' statüsündeki pirinç için veriler ilginç. ABD'de ortalama bir pirinç tarlasının büyüklüğü 160 hektar iken Japonya'da bunlar daha çok aile işletmesi şeklinde teşekkül ediyorlar ve tarla büyüklüğü ABD'nin 200'de biri kadar. Ne kadar verimsiz ve eski üretim tipi olduğunu hayal edin. Politik olarak zorlayıcı olsa da makro ölçekte revizyon ihtiyacı net şekilde görülüyor. Pirinç politik olarak hassas bir konu olabilir ancak buğdaydaki hikaye daha da enteresan. Kendi ihtiyacının ancak %6'sını karşılayan ülke bunun on katı kadar buğdayı ABD'den alıyor. Kalanı ise diğer ülkeler tedarik ediyor. Burada alımları devlet yapıyor ve daha sonra yerli üreticileri korumak adına fiyatlar yukarı ayarlanarak iç piyasaya sürülüyor. Dünyanın her yerinde korumacı politikalar tarımda makul görünse de verimliliği düşürdüğü konusundaki itirazlar da oldukça güçlü.

TPP'nin Siyasası
 
İş tabii ki tamamen ticaretten ve rakamlardan ibaret değil. Yine rakamlarla ilintili ancak ondan farklılaşabilen bir alan ise politika. Ülkenin ulusal siyaseti. Abe'nin ekonomi alanındaki iddiasını savunma ve dış ilişkilerde de gösterdiğini görüyoruz. Japonya'nın kayıp yıllarını telafi edeceğini her fırsatta savunan Abe bunun için her yolu deniyor ve sadece ekonomik olarak değil zihinsel bir kalkınmadan da söz ediyor. Bunun için ülkenin jeopolitik alanda vermesi gereken imtihanlar var.
 
Ülkenin önündeki en büyük engel Çin olabilir. Gerek ticari partnerler arasındaki birinci konumu gerekse de Asya'daki lider ve git gide perçinlenen hakim konumu ile Çin, Japonya'nın hassasiyetle yürütmesi gereken bir politika gerektiriyor. TPP ile hem ticaret gelişecek hem de politik konum güçlenecek. Bu, Asya'da nüfuzunu artırmak için çabalayan ABD için de benzer bir konumda olan Japonya için de makul görünüyor. Çin'in buna cevabı ise bambaşka bir yazı konusu.

Öyle görünüyor ki TPP, Japonya için dönüştürücü bir etki yapacak. İyimser hesaplar bunun Abenomics'in üçüncü okunu hedefe vardıracağı yönünde. Stratejik hesaplar ise bunun Çin'in önümüzdeki 10 yılki politikasına bir cevap üreteceğini söylüyor. TPP şimdi tüm ülkelerin imza ederek hayata geçeceği günü bekliyor. Japonya ise ekonomik dönüşüm umudunu koruyor.