Advertisement

Böyle bir başlık atacağım hiç aklıma gelmezdi.

Ancak Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal'ın açıklamalarını okuyunca kafamda birden 'turistik mera' kavramına yönelik soru işaretleri belirdi.

Haftasonu katıldığı bir çalıştayda mera vasıflı alanların turizme kazandırılması içerikli mevzuat düzenlemelerini bu yıl içinde tamamlamayı planladıklarını açıklayan Mahir Ünal, yayla ve meraların korunması gerektiğine dikkati çekiyor.

Mera turizmi nedir? Nasıl yapılır? Kastedilen çalışma mera ve yaylalarda yapılaşmanın önünün açılması anlamına geliyor mu? Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı söz konusu çalışmalara nasıl yaklaşıyor? Meralar tarım açısından mı yoksa turizm açısından mı öncelikli konumda yer alıyor? Akıllara bu konuda çok sayıda soru geliyor... Bahsedilen konu 'kırsal turizm' olsa da bu çalışmaların kapsamı meraların geleceği açısından kritik önem taşıyor.

Eğer bugün Türkiye'de hâlâ kırmızı et fiyatlarındaki önlenemeyen artışı ve yüksek girdi maliyetleri altında can çekişen hayvancılık politikalarını tartışıyorsak bu sorunların ucu meralara dayanır.

Türkiye'nin, sahip olduğu meraların hem tarım hem ekoloji açısından önemini kavrayıp kavramadığından emin değiliz.

Emin olamayışımızın nedeni bugüne kadar meralar üzerinde alınan kararlar ve izlenen politikalar.

Buna son örnek Ekim 2015'te Resmi Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıydı.

Söz konusu karar ile 1998 yılında yayınlanan Mera Yönetmeliği’nde değişiklik yapılarak, birinci sınıf mera alanları 20 yıllık ot geliri karşılığında kentsel dönüşüme açık hale getirildi.

Mera birçok ülkenin tarım politikaları açısından stratejik öneme sahip.

Dünyanın farklı bölgelerinde hayvancılık politikalarını başarılı şekilde yürüten ülkelerin ortak noktasına baktığımızda karşımıza başarılı mera yönetim stratejileri çıkıyor.

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim üyelerinden Prof. Dr. Cengiz Sancak bu konuda somut örnekler paylaşıyor. Biz içeride hayvancılıkta en yüksek girdi maliyeti olarak (%65-70 civarı) yemi konuşurken, İrlanda'da hayvanların tükettiği yemlerin yüzde 97'si, İngiltere'de yüzde 83'ü, Fransa'da yüzde 71'i Hollanda'da ise yüzde 54'ü meralardan karşılanıyor.

ABD'de ise hayvanların tükettiği kaba yemin meralardan karşılanma oranı yüzde 40 seviyesinde. Görüldüğü üzere bazı ülkeler yem tarafında neredeyse sıfır maliyete, bazıları ise yüzde 50 düşük maliyete üretim yapabiliyor.

O yüzdendir ki bugün canlı hayvan ve dondurulmuş kırmızı et ihracatı gerçekleştiren ülkelerin önemli kısmı sahip olduğu meraların kıymetinin farkında.

Türkiye'de ise meralardan yararlanma oranı oldukça düşük.

Mera demek sadece başta yem olmak üzere üretici açısından girdi maliyetlerinin düşürülmesi anlamına gelmiyor. Bu döngü sayesinde üreticiler daha sağlıklı ve verimli hayvanlara sahip oluyor. İlaç, veteriner, bakım masrafları azalıyor.

Avrupa Birliği ülkelerinde meralar, hem hayvanların kaba yem kaynağı hem de çevre korumada çok önemli doğal kaynaklar olarak algılanıyor. Bu yüzden meralar, uzmanlaşmış hayvancılık işletmeleri tarafından bilimsel esaslara uygun olarak korunup kullanılıyor.

Türkiye'de ise mera alanları yıllar içerinde ciddi anlamda kayba uğradı.

Türkiye’de çayır ve mera alanları 1940’lı yıllarda 40 milyon hektarın üzerinde iken 1980'lerde 21 milyona geriledi. Günümüzde 14 milyon hektar seviyesinde bulunuyor.

Türkiye, dünya mera alanı sıralamasında 14,6 milyon hektar ile 46'ncı sırada bulunuyor.

Ama meraların sadece nicelik tarafında değil niteliğinde de sorun var. Bugün hâlâ ıslah çalışmaları yapılmasına karşın verim tarafında kayıp sürüyor.

Çayır, mera alanları Türkiye'de yetersiz yapıda. Orta ya da düşük kalitedeki meraların idaresi kötü yapıldığı için verimi de düşük. Erken ve ağır otlatılan meraların ıslah edilmesi ve etkin kullanılmasına yönelik stratejiler geliştirilmeli.

Tabii bu konunun teorik tarafı.. Bir de pratiğine bakmak lazım...

Endüstriyel tarım trendinin de etkisiyle Türkiye'de büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık artık neredeyse kapalı sistem yapılıyor. Adeta fabrika gibi işletilen çiftliklerde kaba yem, kesif yem ve diğer yem ürünleri hayvanların önüne hazır olarak getiriliyor.

Bu yüzden Türkiye'de süt ve besi hayvancılığının pahalı olmasının ana nedenlerinin başında üreticinin her türlü gideri dışarıdan satın almak zorunda kalması geliyor.

Özetin özeti hayvancılığın en ucuz ot kaynağı meralardır.

Önce, varolan meraları korumak, ardından buraları daha verimli hale getirebilmek öncelikli tarım stratejileri arasında yer almalı.

Aksi takdirde tarım sektöründeki sıkıntıları ve çıkmazları yıllar boyu konuşmaya devam ederiz.

İrfan Donat

Bloomberg HT Editörü