Advertisement

Uluslararası Zeytin Konseyi'nin kararıyla artık her yıl 26 Kasım 'Dünya Zeytin Günü' ilan edildi.

 

Biz de bu çerçevede geçtiğimiz hafta sonu Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Başkanı Ümmühan Tibet'in davetlisi olarak İzmir Urla'da 'Dünya Zeytin Günü' etkinliğine katıldık.

 

Sektör paydaşlarının bir araya geldiği organizasyonda zeytinciliğin bugünü ve geleceği konuşuldu.

 

Gelin aldığımız notlar ve yayımlanan son raporlar ışığında sektörün durumunu analiz etmeye çalışalım.

 

Sektör temsilcileri ile konuştuğumuzda bu sezon için beklenen rekolte 170 bin ton seviyelerinde ama sonbahardan bu yana etkili olan kuraklık ve zeytin sineği etkisiyle hem kalitede hem de verimde bir kısım kayıplar söz konusu.

 

Biz konuya bu yıl özelinden çok, orta ve uzun vadeli bakmak istiyoruz.

 

Türkiye’de toplam zeytin ağacı sayısı 2004-2015 yılları arasında yüzde 55’den fazla artış göstererek bugün 172 milyona ulaşmış durumda. Bunun 145 milyonu meyve veriyor, geriye kalan 27 milyonu ise aşısız, meyve vermiyor.

İspanya, İtalya, Yunanistan dünya zeytin üretiminde ilk üçü temsil ediyor.

 

Türkiye, yılına göre zeytin üretiminde dünya sıralamasında dördüncülük ile altıncılık arasında gidip geliyor.

 

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı'nın 2016’da yayımlanan son raporuna göre 2015-2016 sezonunda İspanya'nın zeytinyağı üretimi 1.2 milyon ton. İtalya 350 bin ton, Yunanistan ise 300 bin ton zeytinyağı üretti. İç savaşın yaşandığı Suriye'de bile 215 bin ton zeytinyağı üretimi gerçekleşirken, Türkiye 143 bin ton zeytinyağı üreterek beşinci sırada yer aldı.

 

Sıralama sizi yanıltmasın.

 

Zeytin, 45 ülkede üretimi yapılsa da gerçek anlamda Akdeniz havzasında verim alınan özel bir ürün ve bu anlamda büyük çaplı üretim yapan ülke sayısı 10'u geçmez.

 

Yani dünyada toplam 2.9 milyon ton zeytinyağının yüzde 90’ını 8-10 ülke üretirken bu İlk 10 arasında da 5’inci olmak bizce başarı değil. Ne zaman ilk ikiye gireriz o zaman başarıdan söz etmek mümkün.

 

Bunun için de zeytincilik tarafında orta ve uzun vadeli politika ve strateji gerekli.

 

İşin bir başka boyutu da verimle ilgili.

 

Verimimiz dünya ortalamasının çok altında.

 

TZOB'a göre dekar başına verim İspanya’da 369 kg, İtalya’da 256 kg ve Yunanistan’da 209 kilogramı buluyor. Dünya ortalamasının 213 kilogram olduğu bir durumda Türkiye, dekar başına 195 kilogramlık verimle dünya ortalamasının altında yer alıyor.

 

Bir başka deyişle İspanya ve İtalya'da ağaç başına verim 45-50 kg seviyelerinde iken Türkiye'de ise bu rakam 10-15 kg aralığında değişiyor.

 

Dünyanın en büyük beşinci zeytinyağı üreticisi konumundaki Türkiye'nin küresel zeytinyağı ihracat pazarından aldığı pay ise yüzde 1'in bile altında (%0,8) seyrediyor.

 

2015 yılında zeytinyağında dünya ihracat pazarının büyüklüğü 7,3 milyar dolar seviyelerine çıktı.

Dünyanın en çok ihracat yapan ülkelerinin başında yaklaşık 2,9 milyar dolar ile İspanya geliyor. Ardından 1,6 milyar dolar ile İtalya ikinci, 948 milyon dolarla Tunus üçüncü sırada yer alıyor. Komşumuz Yunanistan’ın 698 milyon dolarlık ihracatı varken, Portekiz’in 478 milyon dolar, Arjantin’in de 112 milyon dolarlık ihracatı söz konusu. Türkiye’nin ihracatı ise 60 milyon dolar seviyesinde.

Bu, aynı zamanda şu anlama geliyor. Dünya üretiminde beşinci sırada olduğumuz zeytinyağının ihracatında dokuzuncu sıradayız.

ITC Trademap verilerine göre dünya ihracatından en fazla payı üretimlerine paralel olarak yüzde 40 ile İspanya, yüzde 22 ile İtalya, yüzde 13 ile Tunus (Suriye’den ithal ettiği zeytinyağı ile reeksport yapıyor) ve yüzde 9,6 ile de Yunanistan alıyor.

Türkiye’nin dünya ihracatından aldığı pay ise yukarıda belirttiğimiz gibi yüzde 0,8 seviyesinde. Türkiye’nin zeytinyağı ihracatında özellikle son 3 yıldır dramatik bir azalış gözleniyor.

Üretimi bizden çok daha az olan Şili, Fas, Arjantin ve Portekiz bile bizden daha fazla ihracat yapar konumda.

Şaka gibi değil mi?

Komili markasını bünyesinde tutan Ana Gıda'nın Genel Müdürü Ümit Ersoy, zeytinde yaşanan verim sorununun yanı sıra iklim şartlarıyla birlikte zeytincilikte başka sorunların da gelecekte karşımıza çıkabileceği uyarısında bulunuyor.

 

Ersoy, işin ihracat tarafı içinse, “Türkiye'de üretim ve fiyat istikrarı sağlanmadığı sürece ihracatı artıramayız” diyor.

 

Kısacası zeytin ve zeytinyağı üretiminde verimlilik ve kalite sorunumuz hâlâ başımızı ağrıtıyor.

Tıpkı fındık gibi stratejik bir ürün olan zeytin ve zeytinyağına yönelik de oturmuş bir politikamızın olmayışı sorunların çözümünü geciktiriyor.

 

Ar-Ge, katma değerli üretim, ambalaj ve markalaşma konusunda hala olmamız gereken noktada değiliz.

 

Rekabetçi üretimin dışında pazarlama tarafında da yeni stratejilere ihtiyacımız var.

 

Dünyanın en sağlıklı ve değerli ürününü ne iç piyasada olması gerektiği miktarlarda tüketebiliyoruz ne de yurtdışına hakkı olan miktarda ve fiyatta satabiliyoruz.

 

Zeytinyağı gündemimize genelde fiyat dalgalanmaları ile giriyor ve yer buluyor. Ama bunun neden ve sonuçları üzerinde yeteri kadar politika geliştiremiyoruz.

 

Konunun bir de üretim tarafında 'model' sorunu var.

 

Örnek vererek anlatmak gerekirse İtalya, zeytinyağında geleneksel çiftçilik ile üretim gerçekleştiriyor. Yağın işlenme sürecini lüks tüketim kitlesine yönelik gerçekleştirerek 'marka algısı' ile üretim yapıyor. İspanya ise daha konvansiyonel ve teknoloji yoğun tarım ile maliyeti düşük üretime odaklanmış durumda. Böylece tüketici kitlesi olarak üst gelir kadar orta gelir kuşağını da hedefliyor.

 

Türkiye ise İtalya modeline benzer(!) bir üretim gerçekleştirirken, ihracat tarafında İspanya ile rekabet etmek durumunda kalıyor. Tabir yerindeyse altı kaval üstü şişhane bir model uyguluyor. Haliyle de ne üretimde ne de satış da randıman alamıyor.

 

Bu konuya “Zeytinyağı Dış Pazarlar Araştırması” raporunda da yer veriliyor. Zeytinyağında rekabet edebilmek için katma değer oluşturulması, dökme satmak yerine farklı boyutlarda şişeleme yaparak ihraç edilmesine vurgu yapılırken, modern ambalajlama yöntemlerinin kullanılması ve zeytinyağında markalaşma için gerekli adımların atılması gerektiğine dikkat çekiliyor.

 

Bu konuda Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği Başkanı Cahit Çetin'in tespitlerine de kulak vermek lazım.

 

Fiyat konusundaki tartışmalara 'zeytinyağı pahalı değil değerlidir' yanıtını veren Çetin, zeytinyağı piyasasının rastegele olmaktan çıkartılıp sisteme sokulması gerektiğini savunuyor.

 

Zeytinyağının geleceğinin parlak olduğunu kaydeden Çetin, “SWOT analizine baktığımızda zeytinyağında biz dünyanın bir çok ülkesinden daha iyiyiz ama sistemli ve organize değiliz” tespitinde bulunuyor.

 

Konunun bir de taklit ve tağşiş tarafı var ki o da ayrı bir baş ağrısı.

Piyasadaki fiyat dalgalanmaları her zaman olduğu gibi fırsatçılara yarıyor. Bu işten nemalanmak isteyen merdivenaltı firmalar zeytinyağı ile uzaktan yakından alakası olmayan ürünleri zeytinyağı adı altında tüketicilere sunuyor. Yaptırım ve cezaların caydırıcılıktan uzak olması ise zaten kırılgan yapıdaki sektöre bir başka darbe vuruyor.

 

Türkiye, zeytinyağı üretiminde 400-500 bin ton olarak öngörülen 2023 hedeflerini yakalayabilir mi?

 

Mevcut şartlarda zor gözüküyor.

 

Üretim tarafında yaşanan bu olumsuzluklara karşın işin bir de tüketim boyutu var.

 

Ne kadar kaliteli, verimli üretirsek üretilim eğer tüketmiyorsak burada da ciddi bir sıkıntı var demektir.

 

Dünyada insan sağlığı açısından fazla tüketimi halinde risk oluşturan bir çok işlenmiş gıda ürünleri lobi faaliyetleri ve reklamlar sayesinde ciddi tüketim rakamlarına ulaşırken, dünyanın en sağlıklı, besleyici ürününde kişi başına yıllık tüketim halen 2 kg seviyesindeyse bunu da oturup düşünmemiz lazım.

 

Sizce nerede yanlış yapıyoruz?

 

Belki de Türkiye'de zeytincilik alanında yaşadığımız sorunların önemli bir kısmı bakış açımızdan kaynaklanıyor.

 

En basit örnek...

 

Birçok ülkede zeytin ağaçları yasalarla koruma altında. Türkiye'de ise zeytinlikleri koruyan yasaların zaman zaman yeniden düzenlemesi ve zeytinliklerin imara açılması gündeme geliyor.

 

Dünya hızla yol katederken biz nelerle uğraşıyoruz?

 

İrfan Donat

 

Bloomberg HT Tarım Editörü

 

idonat@bloomberght.com