Advertisement

 

Yakın zamanda Rusya ve İran gibi ülkelerin deneyimlediği ambargonun bir yenisine Katar'da şahit oluyoruz.

Artık tarım ve gıdanın bir dış politika enstrümanı haline geldiğini, her geçen gün yeni bir ülke üzerinde uygulanan gıda ablukaları teyit ediyor.

Bu açıdan bakınca Körfez'de tansiyonu artıran Katar krizi, pek çok alanda olduğu gibi tarım ve gıdada da aslında bize çok şey öğretecek nitelikte.

Aslına bakarsanız bu ne ilk ne de son örnek olacak.

Çok yakın geçmişe baktığımızda İran'a uzun bir dönem uygulanan ambargoyu hatırlatmakta fayda var. Batı'nın İran'a inişli çıkışlı uyguladığı ambargonun süresi 35 yılı bulmuştu.

Rusya'nın Batı ile yaşadığı ambargo restleşmesi ise canlı canlı gözümüzün önünde duruyor. Bundan ders çıkaran Rusya, tarımda kendi kendine yeterlilik noktasında ciddi yatırım kararları aldı ve bunun meyvelerini son dönemde toplamaya başladı. (Bu konu ile ilgili 11 Nisan 2017'de yazdığımız 'Rusya'nın tarım stratejisi' başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz).

Dönelim tekrar Katar krizine...

Biz, konunun politik tarafından çok gıda güvenliği kısmına dikkat çekmek istiyoruz.

Körfez ülkelerinin Katar'a uyguladığı ambargo ve izolasyon sonucu Katar'da gıda sıkıntısı gündeme geldi. Söz konusu sıkıntıyı bertaraf etmek adına Türkiye devreye girerek, kargo uçakları ve yolcu uçaklarının kargo bölümünde Katar'a gıda göndermeye başladı.

Ülkenin yüzölçümü, coğrafyası, iklimi açısından tarıma uygunluğu ve tarımsal üretimi ayrı bir tartışma konusu. Zaten bizim üzerinde durduğumuz nokta Katar örneğinden yola çıkarak Türkiye dahil ülkelerin gıda güvenliğinin sorgulanması.

Kişi başına milli gelirin 129 bin dolar olduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Ama gelin görün ki ülkeye yönelik gıda ambargosu varsa dolarlar bazen pek bir işe yaramıyor.

Daha önce de alıntı yaptığımız Vandana Shiva'nın “Küresel Gıda SoygunuÇalınmış Hasat” adlı kitaptaki bazı anekdotları hatırlatmakta fayda var.

Hindistan'da 1991'de serbest ticaret politikaları ilk uygulamaya alındığında dönemin Tarım Bakanı Balram Jakhar, “Gıda güvenliği, depolardaki ürün değil cepteki dolardır” yorumunda bulunmuş.

Gıda güvenliğinin 'kendi kendine yeterlilik'e (yerel tüketim için yerel olarak yetiştirilen gıdalara) değil 'kendi ayakları üzerinde durma'ya (Uluslararası pazarlardan satın almaya) bağlı olduğunu savunmuş.

Dönemin bakanı hayatta mı bilmiyoruz ama Hindistan dahil çok sayıda ülke elde toprak, su ve tohum olmadıktan sonra cepteki doların gıda güvenliği açısından pek bir şey ifade etmediğini uzun süre önce anlamıştır diye düşünüyoruz.

Her ne kadar 'kendine yetebilirlik' savunmasına karşı 'küreselleşme' argümanı ortaya konsa ve bu konuda tartışmalar olsa da bizim gördüğümüz şey net: Tarımda kendi kendine yetebilirliğin önemi her geçen gün artıyor.

'Küreselleşme' adı altında uluslararası şirketlerin tarımın farklı alanlarındaki egemenliği, iş jeopolitik krize dönüştüğü anda birden karşınıza 'ambargo' olarak çıkıyor.

Düne kadar küresel sermayenin 'tüm dünya için üretim' adı altında yaptığı pazarlama stratejileri rüzgar tersine döndüğünde 'gıda ambargosu'na dönüşüyor.

O zaman nerede kaldı 'küreselleşme' ve 'gıda güvenliği'? Kimse kimseyi kandırmasın.

Düne kadar Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan'dan gıda tedarik eden Katar, şimdi ambargolu. Yarın her şey tekrar normale de dönebilir. Bilmiyoruz... Ama bildiğimiz bir şey var. Buna benzer senaryolara önümüzdeki dönemlerde daha sık rastlayacağımız.

Küresel politik ve ekonomik dengelerin yarın ne getirip götüreceğinin sağlıklı şekilde öngörülemedigi ve öngörülemezliğin her geçen gün arttığı bir ortamda, Türkiye'nin tarımda olabildiğince kendine yeter duruma gelmesi kaçınılmaz.

Rusya, İran gibi yakınımızdaki örneklerden gördüğümüz şu: Jeopolitik risklerin gölgesindeki ülkeler tarımda kendi kendine yeterlilik oranlarını artırmayı hedefliyor.

Toprak, tohum, su kaynaklarının stratejik önemi artarken, üretimde çeşitlilik, verim ve kalite ile teknolojinin rolü daha kritik hale geliyor.

Bu işe sadece ekonomik açıdan bakmak yanlış olur. Konu basit bir şekilde ithalat ve ihracat meselesi değil.

Tarımda 'küresel oyun planı' zamansız ve kuralsız şekilde değişebiliyor.

Bu alanda kurallar güçlü ve kendine yetebilenler tarafından yeniden yazılıyor ve uygulamaya konuluyor.

Değişen küreselleşme stratejileri ve yeni jeopolitik yönelimler, uluslararası gıda ekonomisi ve politikası üzerindeki etkisini artırıyor.

İçinde bulunduğumuz bölgeyi de göz önüne aldığımızda gıda güvenliği Türkiye açısından stratejik önemde bir konu olarak karşımıza çıkıyor.

Katar'a uygulanan gıda ablukasından çıkarılacak dersler olduğunu düşünüyoruz.

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com