Advertisement

Son dönemde Türkiye'nin dört bir yanındaki çiftçilerden gelen mesaj, e-mail ve telefonların sayısı sıklaştı.

 

Haber ajanslarının son 15-20 günde geçtiği bölgesel haberler de çiftçilerin bize gönderdiği mesajlarla örtüşüyor.

 

Karadeniz'de fındık üreticisi fiyatların düşük seyretmesinden dertli. 2008'den bu yana ilk defa bu kadar tepkili...

 

Gaziantep'te çiftçiler, yoğun emek ve yüksek maliyet sonrası hasat edilen sarımsağın kilosunun 70 kuruşa düşmesinden yakınıyor.

 

Manisa'da üzüm üreticileri maliyetleri karşılamadığı gerekçesiyle Toprak Mahsulleri Ofisi'nin 4 TL olarak açıkladığı kuru üzüm alım fiyatını yeterli bulmuyor.

 

Mersin'de domates para etmediği için maliyetlerini karşılayamayan üreticiler mağdur.

 

Manisa'da ise salçalık domatesin kilogram fiyatının 18- 23 kuruş aralığına kadar düşmesi üreticiyi düşündürüyor.

 

Şanlıurfa'dan gelen haberlere göre ise soğanın tarladaki fiyatı 30 kuruşa kadar düşünce çiftçi zor durumda kaldı.

 

Peki üretici tarafında fiyatlar bu kadar düşerken artan ne var derseniz, orada da ilk karşımıza çıkan şey maliyetler...

 

Gübreden, mazota, zirai ilaçtan, tohuma kadar bir çok girdi kaleminde fiyat artışları söz konusu.

 

Sonuçta söz konusu girdilerin önemli kısmının hammadesi ithal.

 

Bitkisel üretimdeki bu tablonun bir benzeri hayvansal üretim tarafında da var.

 

Çiğ süt fiyatındaki dengesizliğin yarattığı istikrarsızlık, kanatlı sektöründe fason üretim yapan üreticilerin sıkıntılarının yarattığı belirsizlikleri daha önce gündeme getirmiştik.

 

Kısacası binbir emekle ürettiği ürünlerini çoğu zaman aracılara hak ettiği değerin altında satmak zorunda bırakılan üretici zor durumda.

 

Aslında mesele yeni değil...

 

Mevcut tablo geçmişte üst üste birikmiş ve bugün içiçe geçmiş yapısal sorunların bir yumağı.

 

Üretici ne girdi maliyetlerinde söz sahibi ne de ürettiği ürünün satış fiyatını belirlemede karar verici noktada.

 

Üreten çiftçi ama fiyat oluşumuna karar veren hep başkaları...

 

Adına ister aracı, ister spekülatör, ne derseniz deyin...

Organize olamayan üreticinin karşısında oldukça organize yapıda bir aracı/perakende sistemi var.

 

Sistem öyle bir işliyor ki oyunun merkezindeki üretici ve tüketiciyi oyunun dışında tutuyor.

 

Böyle bir ortamda üretimin sürdürülebilir ve istikrarlı olmasından söz edilebilir mi?

 

Sonuçta çiftçinin motivasyonu düşüyor.

 

Üretime küsüyor...

 

Gıda Komitesi'nin gıda enflasyonu ile mücadele çerçevesinde arz-talep dengesi ve fiyat istikrarını sağlamak için yapısal refom niteliğindeki çalışmaları sürüyor.

 

Gıdanın tarladan sofraya kadarki zincirde yaşanan toplam kaybın önüne geçmek adına bazı somut kararların alındığı ve yakında hayata geçirileceği açıkça beyan edildi.

 

Ancak girdi maliyetlerini kontrol etme noktasında şu ana kadar somut bir gelişmeden söz etmek mümkün değil.

 

Ya da pazarlama noktasında üreticinin daha etkin ve organize olması konusunda bir gelişme henüz yok.

 

Hal böyle olunca bütüncül çözümden uzak olan bir yaklaşım ile mevcut görünümün değişmesi zor.

 

KIRSAL KALKINMA STRATEJİMİZ VAR MI?

 

Yukarıda değindiğimiz sorunların neticesinde ortaya kırsal kalkınma konusunda önemli bir sorunumuz olduğu sonucu çıkıyor.

 

TZOB'un FAO'dan derlediği verilere göre Türkiye, kırsalda nüfus kaybı yaşayan ilk 10 ülke arasında.

 

Türkiye son 10 yılda, 218 ülke arasında toplam kırsal nüfus kaybında 1 milyon 507 binle dünya 9’ncusu oldu.

 

10 yıllık dönemde kırsal nüfus yüzde 31’den yüzde 25,6’ya indi.

 

Bu oranla Türkiye, kırsal nüfus oranı en fazla azalan 27’nci ülke oldu. Tabii söz konusu oranın düşüşünde Büyükşehir Yasası'nın rolünü de not etmek gerek.

 

Doğduğu kırsalda karnını doyuramayan çiftçi, çareyi şehirde asgari ücretli işlerde arıyor.

 

Kırsalı yeniden cazip hale getirecek, üretimi yeniden konuştuğumuz bir sosyal politikaya ihtiyacımız var.

 

Tarımla uğraşanların yaş ortalamasının 52 olduğu Türkiye'de gençleri yeniden kazanmanın yolu yatırımlardan geçiyor.

 

Kırsalda yaşayan kesim için sağlıktan eğitime, sosyal yaşamdan, altyapı hizmetlerine kadar pek çok alanda önemli eksikliklerin giderilmesi için adımlar atılması gerekiyor.

 

O yüzden konuya sadece ekonomi penceresinden bakmak eksik ve hatalı olur.

 

Özetle, tarımdaki yapısal sorunların çözümü kırsal kalkınma politikaları ve oluşturulacak uzun vadeli stratejilerden geçiyor.

 

TARIM ZİRVESİ'NDE NELER KONUŞULACAK?

 

Tarımda zaman zaman sorunları dile getirirken, çözüm önerilerini de sektörün gözünden gündeme getirmeye çalışıyoruz.

 

Bunlardan bir tanesini de bugün İstanbul'da Bloomberg HT Tarım Zirvesi'nde gerçekleştiriyoruz.

 

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba'nın açılış konuşmasını yapacağı zirvede tarımın tüm paydaşları tek platformda bir araya gelecek.

 

Önce sahip olduğumuz toprak, su ve tohum kaynaklarımızı ele alarak tarım ve gıdanın geleceği adına genel bir fotoğraf çekeceğiz.

 

Sonrasında iklimden, zirai hastalıklara, maliyetlerden finansman yönetimine kadar tarımdaki riskleri analiz edip, nasıl yönetilebileceği üzerinde duracağız.

 

Tarımsal planlamada neredeyiz? Verimlilik ve kalite yönetimindeki durumumuz nasıl?

 

Bu sorunların cevabını hem iç hem de dış pazarları göz önüne alarak değerlendireceğiz.

 

Bugünü konuşurken yarının tarımında teknolojinin üstlendiği rolü ve etkiyi Ar-Ge ve inovasyon penceresinden ele alacağız.

 

Böylece hem dünyada hem de Türkiye özelinde hayvancılık ve bitkisel üretim tarafındaki yeni yaklaşımları ve modelleri tartışacağız.

 

Zirveden öne çıkan anekdotları ve önemli bilgileri yine bu köşeden sizlerle paylaşacağız.

 

İrfan Donat

 

Bloomberg HT Tarım Editörü

 

idonat@bloomberght.com