Advertisement

Koronavirüs salgınıyla birlikte gıdada gözlerin çevrildiği, deyim yerindeyse yıldızı parlayanların başında sanırız hububat ürünleri geliyor.

Özellikle birçok gıda ürününün ham maddesi niteliğindeki buğdayın küresel bazda hızlı fiyat artışı bunun en somut göstergelerinden biri.

İç tüketimde kendi kendine yeten, mamul ürün ihracatında ise ithalata bağımlı olan Türkiye’de buğday hasadı yaklaşıyor.

Gözler hem rekoltede hem de açıklanacak taban fiyatta.

Tarım-Analiz programında Ulusal Hububat Konseyi (UHK) Başkanı Özkan Taşpınar ile bu konuları konuştuk. 

UHK, uzun yıllar buğday ekim alanı ortalamasını 7 milyon hektar, üretim ortalamasını ise 19,7 milyon ton olarak baz alıyor.

Bu sezon buğday üretiminin uzun yıllar ortalamasının yüzde 4 üzerinde gerçekleşerek 20,5 milyon ton olabileceği öngörülüyor.

Geçen yılki rekoltenin resmi verilere göre 19 milyon ton seviyesinde olduğunu da hatırlatalım.

Geçen sezona göre rekoltede yaklaşık 1,5 milyon tonluk artış beklentisinin ardında bir kaç etken var.

Öncelikle Türkiye genelinde buğday ekim alanlarında geçen yıla göre yaklaşık yüzde 3 dolayında bir artış gözleniyor. Makarnalık buğday ekimlerinde bu artışın yüzde 10 seviyelerinde olduğu belirtiliyor. Gübre kullanımında bu sezon, 2018-2019 sezonuna göre gözle görülür bir artış söz konusu. UHK'ya göre bu faktörlerin de rekolteye olumlu etki yaptığı düşünülüyor.

Ama şunu da unutmayalım…

Bundan 10-12 yıl öncesine kadar Türkiye’de buğday ekim alanları 9 milyon hektar seviyesindeyken geçen yıl itibariyle söz konu ekim alanı 6,8 milyon hektara kadar geriledi. Bu sezon ise yeniden 7 milyon hektar seviyelerinde bir üretimden bahsediyoruz. 

Peki rekoltedeki kısmi artış öngörüsüyle beraber TMO’nun taban alım fiyatlarına ilişkin beklenti ne yönde?

UHK Başkanı Özkan Taşpınar’a mevcut üretim şartları altında buğdayda ton başına taban fiyat beklentisini sorduğumuzda bin 700 lira seviyelerini telaffuz etti. Geçen yılki taban fiyatın bin 350 TL seviyesinde olduğunu belirtelim. 

Mayıs ayı başında buğday taban alım fiyatının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanması bekleniyor. Bizce söz konusu fiyatın belirlenmesinde gözden kaçmaması gereken önemli noktalardan bir tanesi de Türkiye’nin buğdaydaki ithalat rakamları. 

9,8 MİLYON TON BUĞDAY İTHALATINA 2,3 MİLYAR $ ÖDEDİK

Hatırlayacaksınız geçen yıl Türkiye 9,8 milyon tonu aşan buğday ithalatına 2,3 milyar dolar ödedi.

O yüzden buğday taban alım fiyatı belirlenirken, girdi maliyetleri ve dünya piyasalarındaki durumun yanı sıra Türkiye’nin üretim-tüketim ile ithalat-ihracat dengelerini iyi gözetmek lazım. En azından başka ülkelerin çiftçilerine geçen yıl ödediğimiz 2,3 milyar dolar aklımızın bir köşesinde dursun.

Şimdi diyebilirsiniz ki o ithalat Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında gerçekleştirildi. Dolayısıyla ithal edilen buğday işlenerek un ve makarna başta olmak üzere mamul ürün şeklinde ihraç edildi. 

Doğru…

Ama şunu da unutmamak lazım…

Türkiye’de hala işlenmeyen hem kıraç hem sulu tarım arazileri mevcut. Hem bu arazilerin tarıma kazandırılması, hem verimlilik ve kalite tarafında yapılabilecek yeni çalışmalar hem de çiftçiyi üretmeye motive edecek taban alım fiyatı ve destekleme primleri ile Türkiye’de buğday üretim seviyesini 25 milyon ton seviyesine çıkarmak mümkün. Bunu biz değil UHK Başkanı Özkan Taşpınar dile getiriyor. 

Türkiye’nin ortalama olarak yıllık tüketiminin 18 milyon ton, DİR kapsamında ithalatının 7 milyon ton seviyelerinde olduğu düşünülürse, bu topraklar aslında buğday ithal etmeden mamul ürün ihraç edebilecek bir potansiyel sahip.

O zaman dönüp bir de buğday fark ödemesi desteğine bakmak lazım.

2008 yılından 2018'e kadar buğdayda prim desteği kilogram başına 5 kuruş olarak sabit kaldı. Geçen yıl itibariyle 5 kuruşluk destek 10 kuruşa çıkarıldı. Her ne kadar geçen yıl prim desteğindeki artış yüzde 100 olarak lanse edilse de dönüp son 11 yıldaki girdi maliyetlerinin seyrine bakınca söz konusu destekleme priminin çiftçinin beklentisinin çok altında olduğunu söylemek mümkün.

UHK Başkanı Özkan Taşpınar’a buğday prim desteğine yönelik genel beklentiyi sorduğumuzda ise kilogram başına 20-25 kuruşluk bir rakamın çiftçi tarafından olumlu karşılanacağını söylüyor. 

Dolayısıyla açıklanacak taban fiyat, bundan sonraki dönemlere dair belirlenecek prim desteği, gelecek yılların rekoltesi, verim ve kalitesinde de belirleyici bir faktör olacak. 

Türkiye’nin dekar başına buğday verimliliği pek çok ülkeye göre oldukça düşük. Bunun temel nedenlerinin başında kıraç alanda ekimin yoğun olması. Türkiye’deki buğday üretiminin neredeyse yüzde 80’i kıraç alanda gerçekleşiyor. Dolayısıyla iklim şartları, yağışlar dekar başında verimlilikte önemli bir faktör.

Zira bazı kıraç alanlarda dekar başına 100-200 kilogram verim alınırken, sulu tarım yapılan yerlerde dekar başına 1 ton verim alınabiliyor. Ama burada da şu soru akla geliyor. Sulu tarım yapılan arazilerde buğday mı tercih edilmeli yoksa getirisi ve katma değeri daha yüksek başka ürünler mi yetiştirilmeli?

İşte burada da iki önemli nokta gündeme geliyor.

İlki Türkiye’nin başta hububat ve bakliyat olmak üzere üretim alanlarındaki planlamayı yeniden gözden geçirmesi.

İkincisi ise değişen iklim şartları ve daralan tarım arazileri göz önüne alınarak kuraklığa dayanıklı, kıraç alanda yüksek verim sağlanacak hububat çeşitlerine yönelik ıslah çalışmaları. 

Hububa tarafında ıslah çalışmalarının yapıldığını ve yerli çeşitlerde önemli mesafeler kat edildiğini biliyoruz ama tabiki bu ıslah çalışmalarının sonu yok. Önümüzdeki dönemde farklı risk faktörlerine karşı bu çalışmaların aralıksız sürmesi ve değişen şartlara uyum sağlacak ürünlerin çeşitlendirilmesi elzem. 

UHK'DAN UYARILAR

UHK, yayınladığı son değerlendirme raporunda Covid-19 ekseninde buğday üretim ve arz güvenliğine ilişkin şu notu düşüyor: “Dünya, etkileri keskin, süresi ise öngörülemeyen global bir pandemi ile karşı karşıya. Bu krizden tarım-gıda sektörünün en fazla etkilenecek sektör olacağı değerlendiriliyor. Nitekim; Covid-19 salgınından en çok dış ticaret etkilenmekte, oluşan lojistik sorunlar nedeniyle dış ticaret dengesinde bozulma sinyalleri gelmekte. Bütün bunlar tarım ve gıda sektöründe de küresel ölçekte bir kriz yaşanması endişesini beraberinde getiriyor. Pandeminin doğal sonucu olarak; lojistikteki yavaşlama, deniz ve kara taşımacılığında uygulanan sıkı sağlık tedbirleri ve bazı ülkelerin tarım ürünleri ihracatına kısıtlama getirmesi ya da kısıtlama hazırlığı yapması (Rusya, Ukrayna, Kazakistan gibi hammadde temininde güçlü ilişkilerimiz olan ülkelerin de) dünya genelinde gıda fiyatlarının yükselmesi eğilimini ortaya çıkmıştır.”

TMO YENİ SEZONA STOKSUZ GİRECEK

UHK’nın değerlendirmesinde Toprak Mahsulleri Ofis’ne (TMO) yönelik de önemli tespit ve uyarılar var. TMO’nun piyasayı regüle edici fonksiyonu yanında buğday gibi stratejik ürünlerde özellikle sıklıkla yaşanan krizleri de göz önünde bulundurarak, yeterli stok yapmasının hayati öneme haiz olduğu belirtilen notta, “Şu anda TMO’nun buğday satışlarına devam ettiği görülmekte. Nisan ve Mayıs ayları ihtiyaçlarının sorun olmadan stoklardan karşılanacağı anlaşılmakla birlikte, gerek sektör ve gerekse TMO’nun yeni sezona stoksuz gireceği görülmektedir. Bu durum krizin uzun sürmesi halinde bir risk oluşturabileceği anlamına gelmektedir. Bu nedenle, TMO’nun dünyanın başlıca buğday üreten diğer ülke örneklerinde olduğu gibi, yeterli stok bulundurması ve bunu kalıcı bir politika haline getirmesi beklenilmektedir. Ancak bu buğday stoğunun öncelikle yerli üretimden karşılanmasının da üreticilerin haklı beklentileri arasında olduğu göz önünde bulundurulmalıdır” uyarısı yapılıyor.

FİNANSMANA ERİŞİM VE ENERJİ MALİYETLERİ

UHK, koronavirüs salgınıyla birlikte tedarik zincirinin sınırlanması, finansmana ulaşmadaki kısıtlar nedeniyle maliyetlerin yükseldiğine dikkat çekerek, artan döviz kurlarına bağlı olarak tarımsal üretim maliyetlerindeki ilave yükselişin dikkate alınması çağrısında bulunuyor.

Tarımsal girdilere uygulanan KDV’nin yanısıra üretimde en büyük payı enerji maliyetlerinin aldığı belitilen raporda, “Tarımsal motorinde ÖTV’nin düşürülmesinin gündeme alınması, elektrik enerjisinin tarıma çok daha düşük fiyatla arz edilmesi önerilmektedir” deniliyor.

Uluslararası piyasalardan da kaynaklanan ekonomik sorunlar sebebiyle girdi fiyatlarının yükselmesinin üreticinin finansmanını çok daha önemli hale getirdiği kaydedilen raporda, “Üretici Birlik ve Kooperatiflerinin (Tarım Kredi Kooperatifleri, Pancar Ekicileri Kooperatifleri gibi) üye üreticilerine girdi temini uygulamaları daha etkin devam etmelidir. Ayrıca Ziraat Bankası’nın bu konuda üstlendiği rol; daha kolaylaştırıcı ve etkin olmalıdır” deniliyor.

Konu oldukça geniş olunca lafı fazla uzattık.

Özetle, küresel tahıl piyasasında dengeler değişiyor.

Rusya, Ukrayna, Kazakistan gibi ülkeler stoktaki buğdaylarının ihracatında sınırlama yoluna gidiyor. Önümüzdeki dönemde bu ürünlerdeki kısıtlamanın yasaklamaya dönüşmeyeceğinin garantisi var mı?

Dolayısıyla bu dönem gösterdi ki buğday, gıda arz güvenliği açısından olduğundan daha da stratejik bir ürün halini alıyor.

Yıllardır konuşulan “Gelecekte gıda ve su savaşları yaşanacak" tezi ve senaryoları bugünlerde daha da anlamlı hale geldi.

Hele hele "petrol savaşlarının" konuşulduğu dönemden "petrol fiyatlarının yerlerde süründüğü" bir döneme şahit olunca…

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com