Advertisement

SWIFT (Society for Worldwide Interbank Financial Telecommunication) 200 ülkede 11 binin üzerinde finansal kuruluş ve şirketin finansal haberleşme ve alacak – borç bakiyeleriyle ilgili mahsuplaşma merkezidir. Küresel finansal sistemde oyuncular SWIFT ağı üzerinden mesajlaşır. Günde 26 milyonun üzerinde finansal mesaj sistem üzerinden geçer. Bu mesajların yüzde 47.7’si ödeme emri, yüzde 46.5’i finansal varlık alımı amaçlıdır.

SWIFT’ten atılan ülke bankalarının yurt dışı bankalarla döviz transferi, alacak – borç bakiyesi mahsuplaşması yapabilmesi ve dış ticareti finanse etmeleri imkânsız hale gelir.

Batı dünyası için SWIFT hem önemli bir finansal istihbarat aracıdır, hem de etkili bir finansal silahtır. Edward Snowden’e göre ABD Ulusal Güvenlik Ajansı SWIFT’i finansal istihbarat amacıyla kullanıyor. Ukrayna krizi sonrasında yaptırımlara uğrayan Rusya ve nükleer silah geliştirme iddiasıyla yaptırımlara uğrayan İran SWIFT’ten atılarak cezalandırılmıştır. Bu yılın ocak ayında Rusya’nın SWIFT’ten atılması üzerine Rusya Başbakanı Medvedev “SWIFT yoksa bankacılık yoktur, ilişki de yoktur” demişti.

Batı, özellikle de ABD için sistemin IMF gibi, Dünya Bankası gibi alternatifsiz olması hayati öneme sahiptir. Sistemin alternatifinin yaratılması sadece finansal silahın etkisiz hale gelmesi demek değil, aynı zamanda ABD’ye rakip ülke paralarının yurtdışı ödemelerde daha fazla kullanılması ve rezerv para olması anlamına gelir.

Çin sistemdeki bu sıkıntı nedeniyle kendi alternatif SWIFT sistemini kurdu ve adını CIPS (Cross – border Interbank Payment System) olarak koydu. CIPS bu ay yürürlüğe girdi. Şimdilik sistem üzerinden sadece yuan cinsinden sınır – ötesi mahsuplaşma yapılabiliyor. Sistem daha çok Rusya ve İran’dan doğal gaz ve petrol alımlarında kullanılıyor. Sistemin oturması için biraz zaman gerekiyor. CIPS, SWIFT’in yerine geçmek üzere dizayn edilmedi. İki sistem aynı anda çalışabilecek.

Çin aynı zamanda Rusya ve bazı AB ülkeleriyle birlikte Asya Altyapı Yatırım Bankası’nı da kurdu.

Bu arada yuan uluslararası ödemelerde yen’den daha fazla kullanılmaya başlandı. Yuan’ın bir sonraki hedefi pound’u yenmek sonra sıra avro ve dolar’a gelecek. Bundan neden söz ediyoruz?
Çin, uzunca bir süredir yuan’ın uluslararası rezerv para olması ve SDR’ye dâhil edilmesi için çaba sarf ediyor. SDR, halen dolar, yen, avro ve sterlinden oluşan bir sepetten oluşuyor. SDR’ye hangi kriterlere göre hangi para biriminin, hangi ağırlıkla gireceğine IMF İcra Kurulu karar veriyor. Kriterler, para birimleri ve ağırlıklar beş yılda bir gözden geçiriliyor.
IMF, 1 Ocak 2001 tarihinden itibaren 5 yıl süreyle geçerli olmak üzere 10 Kasım 2010 tarihinde SDR’ye dâhil edilecek para birimlerini ve ağırlıklarını şu şekilde kararlaştırdı: ABD doları yüzde 41.9, avro yüzde 37.4, sterlin yüzde 11.3 ve yen yüzde 9.4.

Malum Eylül ayında Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ABD’deydi ve yuan’ın SDR’ye dahil edilmesi taleplerini tekrar dile getirdi. Geçen hafta yazılı ve görsel basına IMF’in yuan’ın SDR’ye dâhil edilmesiyle ilgili olumlu görüşünü yakında açıklayacağına dair bir haber düştü.
Son (2015 Q2) “IMF Currency Composition of Official Foreign Exchange Reserves” verisine göre dünyada 11.5 trilyon dolara yakın tutarda merkez bankası rezervi var. Rezervler arasında SDR’ye dâhil olmayan, ama merkez bankalarının rezerv para olarak tutmayı tercih ettiği para birimleri de var. Bunlar İsviçre frankı, Kanada doları ve Avusturalya doları. Şu noktanın altını çizelim: Merkez bankaları rezervlerini istedikleri para birimi cinsinden tutabiliyorlar. Bir para biriminin herhangi bir merkez bankası tarafından rezerv para olarak kullanılabilmesi için o para biriminin SDR sepeti içinde olması gerekmiyor. Tercih özgürlüğü var, ama tercihleri belirleyen faktörler de malumdur.

Akıl yürütelim: yuan SDR’ye dâhil edilsin ve izleyen yıllarda merkez bankalarının toplam rezervleri içindeki payı yüzde 5 gibi bir orana çıkmış olsun. Bu durumda yuan talep miktarı yaklaşık olarak 550 milyar dolar artacak; dolar, avro, pound, yen, İsviçre frankı, Kanada doları ve Avusturalya doları ve bu para birimleri cinsinden çıkarılan tahvil talebi aynı miktarda azalacaktır. Doğal olarak bu gelişmeden en fazla etkilenen ülke ABD olacak. Çünkü yaklaşık 11.5 trilyon dolar tutarında dünya rezervlerinin tahminen yüzde 60’ı ABD doları cinsinden. Bu da önümüzdeki üç yıl içinde ABD doları talebinin ciddi bir oranda düşmesi demek.
 
Rusya ve Çin tarafından uluslararası ödemelerde kendi para birimlerini daha fazla kullanmaya başlamaları ve SWIFT’e rakip olarak kurulan CAPS’ın daha fazla kullanılmaya başlamasıyla da ABD doları talebi düşecektir.

Peki, bu gelişmenin dünya ekonomisine, petrol, altın dâhil emtia fiyatlarına yansıması nasıl olabilir?

Şunu söyleyebiliriz: Her şey ABD doları cinsinden fiyatlanmaya ve dolar ile emtia fiyatları arasındaki ters korelasyonun devam etmesi şartıyla, yuan talebinin artmasına bağlı olarak dolar talebinin düşmesi, emtia fiyatlarının artmasına yol açabilir. Bu da emtia ihracatıyla büyüyen ekonomileri rahatlatacak, kriz tehlikesini azaltacak ve gelişmekte olan ülkeler aracılığıyla dünya ekonomisinin daha hızlı büyümesine yol açabilecek bir gelişme olarak yorumlanabilir.

Not: Dün Çin 37 yıldır uyguladığı tek çocuk politikasından vazgeçti. Artık Çin’li aileler ikinci çocuklarını yapabilecekler. Bu da yılda Çin nüfusuna yaklaşık 2 milyon bebeğin eklenmesi demek. Haber üzerine Danone, Johnson&Johnson türü Çin’e bebek – çocuk ürünleri satan büyük şirketlerin hisselerinde ciddi primler oluştu. Yuan’ın SDR’ye dâhil edilmesi gibi, tek çocuk politikasında değişimin de Çin ekonomisine olumlu etki yapması bekleniyor.