X

Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi

Dünü bilmeden, dünü iyi anlayamadan ekonomideki bugünkü dengeleri ve sorunları anlayabilmek olanaksız. Bu konuda bizlere referans olabilecek çok önemli bir çalışma yayınlandı. İktisat tarihi alanında otoritesi tartışılmazlar arasında olan, bir ara beraber çalışma fırsatımın da olduğu Şevket Pamuk’un “Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi” kitabı, İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıktı. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden bugüne kadar ekonomik gelişmeleri sosyal ve politik altyapıyı ihmal etmeden irdeleyen Şevket Pamuk, tarihsel bir perspektif içinde bana göre çok önemli tespitler yapıyor. Kitabın ne dediğini anlayabilmek için ekonomi bilmeniz gerekmiyor. Tarih bilmeniz de gerekli değil. Bugünü anlayabilme çabası içindeyseniz, kitabı okumak için yeterli nedeniniz var demektir.

DÖRT DÖNEM
Ne demek istediğimi daha iyi anlatabilmek için kitabın son bölümünden bazı alıntılara göz atmakta yarar var. Son 200 yılda Türkiye’de kişi başına gelirlerin yaklaşık olarak dünya ortalamaları kadar arttığı görülüyor. Türkiye’deki kişi başına gelirler gelişmiş ülke ortalamalarıyla karşılaştırıldığında, gelişmiş ülkelerle aradaki gelir farklılıkları (olumsuz yönde) arttı. Bugünkü Türkiye sınırları içinde kalan alanda kişi başına gelir 1820 yılında Batı Avrupa ve ABD ortalamasının yüzde 55’inden 1913 yılında yüzde 29’una geriledi.

2010 yılında ise bu oran yüzde 42 oldu. 1820’ler ve 1830’lar Osmanlı İmparatorluğu’nun merkezileşmesi ve dışa açılma sürecinde önemli bir dönüm noktasını oluşturur. Ekonomi alanında kurumsal değişiklikler piyasa süreçlerinin daha fazla ağırlık kazandığı, dış ticarete ve yabancı sermaye yatırımlarına açık bir ekonomi oluşturmak yönünde oldu. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş bir başka dönüm noktasıdır. Ekonomide kendine yeterlilik, korumacılık, sanayileşme ve milli iktisat ilkeleri benimsendi. Bu dönemde kurumsal dönüşümler ya da reformlar yukarıdan aşağıya doğru işledi.

Devlet öncülüğünde kalkınma stratejisinin benimsenmesi sadece devlet öncülüğünde sanayileşmeyi değil, devlet eliyle özel sektör yaratma yöntemlerini ve kurumlarını da beraberinde getirdi. İkinci Dünya Savaşı sonrasında çok partili bir siyasi rejime geçilmesi, kurumların dönüşmesi ve daha geniş kitlelerin katılımına açılması sürecinde önemli bir dönüm noktasını oluşturur. Eşitsiz güç ilişkilerinin temel niteliğini değiştirmeden geniş kesimlerin taleplerine yanıt verecek yeni kurumlar oluştu.

HABERİN DEVAMI

Yazarın Diğer Yazıları

Finans piyasalarındaki oynaklık 30 Kasım -1 Pazartesi Gelişmekte olan ekonomilere sermaye akımı 30 Kasım -1 Pazartesi Çin parası uluslararası ‘rezerv para’ mı oluyor? 30 Kasım -1 Pazartesi Çin ekonomisinde riskler 30 Kasım -1 Pazartesi Cari açık nereye kada düşer? 30 Kasım -1 Pazartesi