Advertisement
GÜNCEL / SİYASET ABONE OL

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bankacılıkta zor reformların ekonominin iyi olduğu dönemde yapılması gerektiğini, piyasanın istikrarsız olduğu dönemlerde daha toleranslı ve esnek bir akışın çok önemli olduğunu belirterek, ''Fakat gelin görün ki işler iyi iken sıkılaştırma da siyasi açısından zor bir iş. Bankalar, iş dünyası, halk mutlu iken, 'Kötü günler için biraz hazırlık yapmalıyım' dediğinizde bunu gerçekleştirmek kolay olmuyor. Kimse mutluluk oyununu bozmak istemiyor'' dedi.

2. Türk-Arap Bankacılık ve Finans Forumu'nda Babacan, siyasi reformlar ekonomik dönüşümle beslenmezse, siyasi dönüşümün yeterince güçlü ve başarılı bir dönüşüm olmasından söz edilemeyeceğini, siyasi reformların yanında mutlaka ekonomik reformların da gerçekleştirilmesi gerektiğini, bunların istikrar ve refah için pek çok ülkede yapılması gerekenler olduğunu anlattı.

Dönüşüm süreçlerinde toplumlarda yüksek beklentiler oluştuğunu, gençlerin günlük hayatında ne değişeceğini, iş bulup bulamayacağını, ailesinin refahının artıp artmayacağını sorgulayacağını ifade eden Babacan, dönüşüm yaşayan ülkelerde iyi düşünülmüş ekonomik programlara ihtiyaç olduğunu ve bu ekonomik programların gerçekçi olması gerektiğini vurguladı.

Günlük siyasi rüzgarlardan, popülizmden uzak, ülkenin geleceği için ne gerekiyorsa yazılacak, net ve açık ekonomik program, hedeflere ihtiyaç olduğunu belirten Ali Babacan, ekonomide sorunların akşamdan sabaha çözülmeyeceğini, çözümün muhakkak zaman alacağını ancak plan ve iyi bir takvimin mutlaka olması gerektiğine dikkati çekti.

3-5 yıl öteye, mümkün olduğunca iyi düşünülmüş ve hesaplanmış hedefler konulması gerektiğini, para politikaları, enflasyon ve borç konusunda çok açık bir politika çerçevesi oluşturulması gerektiğini dile getiren Babacan, ''Bu programların mutlaka geniş kesimler tarafından sahiplenilmesi lazım. Bir ekonomik program ne kadar iyi olursa olsun, eğer sahiplenilmesi konusunda sıkıntı varsa o programın başarıya ulaşması çok çok zor. Bunun için Tunus'ta, Libya'da ve Yemen'de iş dünyasının, STK'ların ve finans sektörünün iyi ekonomik programlar konusunda ısrarcı olması lazım. Ülke içerisindeki o ortak ruhu yakalamada hep beraber aktif olunması lazım'' dedi.
İşin özünde güven olduğunu, Türkiye'de kendi tecrübesinde de bunu yaşadıklarını, güven ortamı sağlandığınızda herşeyin kolaylaştığını belirten Babacan, ''Güven ortamını sağlayamadığınızda ise ne yaparsanız yapın, istikrarı ve kalkınmayı yakalamak mümkün değil'' dedi.

Bunu hem petrol açısından zengin, hem de kaynaklar noktasında daha dezavantajlı ülkeler için söylediğini aktaran Babacan, petrolün ya da gazın kendi başına bir güvence olmadığını, hatta iyi yönetilemezse varlığının bir istikrarsızlık kaynağı olabileceğini, o yüzden ülkelerin kendi şartlarına uygun akılcı ve kalıcı politikalar oluşturup uygulamaya başlaması gerektiğini belirten Babacan, hedef konulup sonra da o hedefler için çalışılırsa, takvimler uygulanırsa bölgenin ekonomik potansiyelinin yüksek olduğunu ifade ederek, devamla şunları kaydetti:

''Dünyada bölge içi ticaretin en düşük olduğu bölge Kuzey Afrika ve Ortadoğu... Birbirleriyle en az alışverişi olan ülkeler. Aslında aynı kültürü benimsemiş geniş bir coğrafyadan bahsediyoruz. Ortak yanları çok olan, ama birbirleriyle bu kadar az ticareti olan bir başka ülkeler yok. Ülkeler arasında insanlar serbest ticaret yapabilmeli, sermaye serbestçe hareket edebilmeli. Fikirler zaten serbest hareket etmeye başladı. Daha özgürce dillendirilmeli ve uygulanabilmeli. Biz ülkeleri ekonomik anlamda birbirlerine ne kadar çok bağlantılı hale getirebilirsek, bu siyasi istikrar açısından da çok önemli olur. Biz o yüzden pek çok ülke ile vizeleri kaldırma anlaşması yaptık. Serbest ticaret anlaşmayı yapıyoruz. Bunların çok çok faydalı olduğuna inanıyoruz. Pek çok ülkeye de bunu tavsiye diyoruz. Her ülkenin artıları, eksileri, güçlü, zayıf olduğu yönler var. Ülkeleri birbirine açtığınız zaman o kazan-kazan meydana gelecek ve bundan herkes istifade edecek. Bugün Kuzey Amerika'da bir Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması var. Ve AB 27 ülkelik bir blok, pazarını birbirine açmış durumda... Kuzey Amerika ile AB, serbest ticaret anlaşması ile birbirlerine artık pazarlarını açıyorlar. Şimdi böylesine bir dünyada bizim bölgemizin, Kuzey Afrika'nın, Ortadoğu'nun hala kompartımanlar halinde, birbirinden kopuk ekonomiler halinde devam etmesi çok büyük kayıp...''

-''Gelinen nokta iyi ama daha iyisini arzu ediyoruz''-

Ali Babacan, birlikte olmaktan herkesin kazanacağını aktararak, ''Bunu hisseden en önemli kuruluşlarımızdan bir tanesi Arap Bankalar Birliği'' dedi.

Birliğin 400'ün üzerinde üyesi olduğunu, sık görüşüldüğünde nasıl güzel sonuçlar alındığını bugün ev sahipliği yapan kurumun gayet iyi yaşadığını ve bunun çok daha geniş bir perspektifte geliştirilmesi gerektiğini aktaran Ali Babacan, Türkiye'nin son 10 yılda önemli bir dönüşüm geçirdiğini, bir demokratikleşme çabasında olduğunu ve şu anda gelinen noktanın iyi olduğunu ama daha iyisini arzu ettiklerini ifade etti.

Temel hak ve özgürlüklerde, hukukun üstünlüğü ilkesinde adımlar attıklarını, daha atılacak adımlar olduğunu, ekonomide oldukça önemli reformlar gerçekleştirdiklerini ve oldukça önemli sonuçlar elde ettiklerini dile getiren Ali Babacan, şu anda pek çok ülke ile bir tecrübe paylaşımı çalışması başlattıklarını, tecrübeleri arzu eden ülkelerle paylaştıklarını, bir bakıma dönüşüm süreçlerine bu şekilde destek verdiklerinin altını çizdi.

Geçen yıl dönüşüm içinde olan ülkelere finansal destek sağladıkları bilgisini veren Babacan, Tunus'a 500 milyon dolar, Mısır'a 2 milyar dolar, Yemen'e ise 100 milyon dolar destek verdiklerini ancak, sadece finansmanla sorunların çözülemeyeceğini anlattı.

Son aylarda dünya ekonomisinde, özellikle finansal piyasalarda göreli bir istikrarın söz konusu olduğunu vurgulayan Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Geçtiğimiz yıl bu zamanlarda yaşadığımız o oynaklığı belki bu aylarda yaşamıyoruz. Bunun sebebine baktığımızda, Avrupa'da alınan tedbirler var. Amerika'da alınan bazı kararlar var ama asıl işin özünde merkez bankaları... Hem Amerika'da, hem Japonya'da şimdiye kadar görülmemiş miktarlarda likiditeyi piyasaya sağlamaları... 'Ne devletleri, ne de bankaları iflas noktasına getirmeyiz. Gerektiği zaman, gereken likiditeyi biz veririz' güvencesini bir bakıma vermiş olmaları. Bu likidite krizini hafifletmek açısından, likiditeden gelecek problemleri çözmek açısından belki kısa vadede doğru. Ama sadece para basarak, sorunların kalıcı olarak çözülmesi mümkün değil. Mutlaka köklü adımlar atmak gerekiyor. Borcu çok olan ülkelerin, bu borcu makul bir seviyeye indirmek için bir planı programı olması gerekiyor. Özellikle batıda bankacılık sektörü ile ilgili ciddi sorunlar. Bünyesi zayıf olan bankalar var. Bunlarla ilgili orta-uzun vadeli planlar lazım. Bunu yaparken de hemen sıkıp öldürecek değil, zaman içerisinde doğru kurallı, doğru, prensipli uygulayacak, ama kısa vadede bankaları dar boğaz etmeyecek politikalar gerekiyor.

Bankacılıkta şu çok önemli. İşler çok iyi iken, siz düzenlemeleri sıkılaştıracaksınız. Zor reformları işlerin iyi olduğu, ekonominin iyi olduğu dönemde yapacaksınız. Ama piyasanın istikrarsız olduğu dönemlerde daha toleranslı, daha esnek bir akış çok çok önemli. Bir bakıma ters döngüsel bir bankacılık düzenleme çerçevesi. İşler iyi iken sıkılaştırma, işler kötü iken biraz rahatlama. Fakat gelin görün ki, işler iyi iken sıkılaştırma da siyasi açısından zor bir iş. Bir ülkede ekonomik büyüme iyi iken, tüketim hızlı iken, hem bankalar, hem iş dünyası, hem de halk mutlu iken, dönüp de 'Kötü günler için biraz hazırlık yapmalıyım, biraz rezerv biriktirmeliyiz, bir bakıma şartları absorbe edecek alanlar oluşturmalıyız' dediğinizde bunu gerçekleştirmek kolay olmuyor.

Kimse mutluluk oyununu bozmak istemiyor. 2004-2005-2006-2007, o yıllarda ABD'de yaşanan olaylar bunun en iyi örneği. Çok hızlı bir kredi genişlemesi. Sadece konut kredilerinin hacmi neredeyse milli gelire yaklaşmıştı o dönemde ve arkasından gelen kriz bütün dünyayı sarstı, sarsmaya da devam ediyor. Buna dikkat etmek gerekiyor.''

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, piyasalar, ekonomilerdeki sakinliğin kalıcı bir sükunet olduğunu düşünmemek gerektiğini belirterek, ''Köklü tedbirler alınmazsa küresel ekonomilerle ilgili sıkıntılar tekrar su üstüne çıkabilir'' dedi.
Babacan, 2. Türk-Arap Bankacılık ve Finans Forumu'nda, gelişmiş ülkelerde çok ciddi bir sosyal güvenlik sıkıntısı olduğunu, sosyal güvenlik açıklarının çok yüksek miktarlara çıktığını, işgücü piyasaları ile ilgili ciddi sorunlar olduğunu belirterek, gelişmiş ekonomiler bunu çözemezse, krizin masadan kalkmasının mümkün olamayacağını dile getirdi.

Bugünler sakin olsa da bunun kalıcı bir sükunet olduğunu düşünmemek gerektiğini ifade eden Babacan, eğer köklü tedbirler alınmazsa küresel ekonomilerle ilgili sıkıntıların ileride tekrar su üstüne çıkabileceğini söyledi.

Kriz öncesinde bankacılık ve kamu maliyesi alanında bünyeyi sağlamlaştırdıklarını, 2004-2006 yılları arasında bankacılık alanında yeni yasalar çıkarttıklarını, bu yasalarla bankacılık sektörünün denetimini ve mevzuatını çok sağlam bir zemine oturttuklarını aktaran Babacan, yeni bir kredi kartı yasası çıkararak, yeni kredi kartı vermeyi zorlaştırdıklarını hatırlattı.

Konut kredisinde yüzde 25 peşinat kuralı, tüketici kredilerinde sadece TL mecburiyeti getirdiklerini de anımsatan Babacan, şöyle devam etti:

''Eğer halkımızın geliri Türk Lirası ise, TL cinsinden borçlansın. Farklı para birimlerinde dönem dönem daha düşük faiz görülebiliyor. O faiz daha cazip gibi de değerlendirilebiliyor. Ama siz tüketicinin üzerine ciddi bir kur riski yüklemiş oluyorsunuz. 3 sene sonra, 5 sene sonra kurlar değiştiğinde ciddi bir kitle ödeyemeyeceği bir borçla karşı karşıya kalmış oluyor. Bu kendi suçu da değil. Çünkü baştan o krediyi alırken ona denmişki, 'Bu para cinsinden borçlanırsan bunun faizi yüksek, onunki daha düşük' Ama ana para farklı kur. İleriye doğru hiçbir kurun garantisi yok.

Dolayısıyla buna da dikkat ettik. Sermaye yeterlilik rasyosunu fiilen yüzde 12'ye çıkarttık kriz öncesinde ve tüm bunlar kriz döneminde Türk bankacılık sektörünü korudu. Şu anda sermaye yeterlilik rasyosu yüzde 17,8 ve bu Basel II'ye göre hesaplanmış sermaye rasyosu. Hatta tüketici kredilerinde bunu hesaplarken Basel II'den de daha katıyız. Tüketici kredilerinde daha çok cezalandırıcı bir sermaye yeterlilik rasyosu hesabımız var. Yani Avrupa'daki gibi Basel II'yi uygulasak, belki yarım -1 puan daha fazla çıkacak bizim sermaye yeterlilik rasyomuz. Böylelikle 2009-2010 bu yıllarda bankacılıkla ilgili hiç bir şey yapmadık.''

Bir bakıma devletin üzerine herhangi bir yük oluşmadığına işaret eden Babacan, ''Bankalarımız tek tek bünyesi sağlam olarak yoluna devam ediyor. Yine biz kriz döneminde borç stoğumuzu düşürdük. Borcun milli gelire oranı Türkiye'de geçen yılı yüzde 36 ile kapattık. Bu rakam ABD'de yüzde 115 olan, Avrupa'da pek çok ülkede yüzde 100'ün üzerine çıkan, bizde yüzde 36. Hatta son 3 yılda 10 puan daha aşağıya indirdik. kamu maliyesi açısından da Türkiye çok sağlam bir duruş ortaya koydu.''

-''2009'dan bu yana istihdam arttı''-

Babacan, Türkiye'nin küresel krizde sağlam bir duruş ortaya koyduğunu belirterek, 2009'dan bu yana Türkiye'de toplam 4 milyon 600 bin kişi istihdam edildiğini, ABD ve Avrupa toplamında aynı dönemde istihdamda 11 milyon düşüş olduğunu kaydetti.

Türkiye'deki istihdamın sadece büyüme ile olmadığını, aynı zamanda iş gücü piyasalarıyla ilgili hedeflenmiş politikalar geliştirildiğini ifade eden Babacan, şunları söyledi:

''Örneğin, son 1 yılda yeni iş gücüne katılan nüfusun tam yarısı kadın. Eskiden böyle bir şey yoktu. Anayasamıza kadınlar için pozitif ayrımcılık koyduk. Bunun iş gücü piyasalarında fiilen uygulamaya başladık. Bunun yanında Türkiye'de enflasyon artık çok daha makul seyretmiş durumda. Pek çok makro ekonomik gösterge iyileşmenin devam ettiğini gösteriyor. Bankacılık sektörümüzün toplam aktif büyüklüğü aşağı yukarı ekonomimize yaklaştı. Toplam mevduat kadar toplam kredi oluşmuş durumda. Eskiden kamunun borçlanma ihtiyacı çok olduğu için bankaların bilançosuna baktığınızda ağırlıklı olarak devlet kağıtları vardır. Şimdi o devlet kağıtları yerine krediler var. Çok ciddi bir yapısal değişiklik meydana gelmiş oldu.''

Babacan, son bir yılda yeni kanunlara ağırlık verdiklerini anlatarak, şunları ifade etti:

''Finans sektörü ile ilgili sorun olduğunda ihtisas mahkemelerine konular gidecek. Savcılar ve hakimlerimiz sık sık önlerine gelen konular benzer olacağı için daha hızlı ve tutarlı kararlar verebilecekler. Yargı sistemindeki ihtisaslaşmayı önemli görüyoruz. Bütün bunlar sürdürülebilir bir büyümenin ve ekonomik kalkınmanın olmazsa olmaz adımlarıdır. Türkiye'de pekçok alanda gelişme oldu ama ben bunların temelinde ekonomik programlar olduğunu söylemek istiyorum. AK Parti'yi kurduğumuzda parti programına detaylı bir ekonomi bölümü yazmıştık. Genel ifadeler değil, somut bir şekilde ne yapacağımızı ortaya koymuştuk. Kriz döneminde de 3 yıllık her yıl yenilenen orta vadeli programlarla hareket ettik. 2009 krizinin en derin olduğu dönemde ilan ettiğimiz 3 yıllık programı 2012 sonunda tamamladık. Pekçok alanda o programda öngördüğümüzden de ileri gelişmeleri çok şükür yakaladık.''

-''Devlete güven varsa, finansal sistem sağlam''-

Babacan, ''O ülkenin devletine güven varsa, ekonomik hayatı, finans sistemi sağlam demektir. Devletin güveni sarstığınızda o ülkenin finans sisteminin sağlıklı bir şekilde devam etmesi de mümkün değildir. Devletin borcunu ödeyip ödeyemeyeceği sorgulanır hale geliyorsa o ülkede faaliyet gösteren finansal kuruluşların kendi ne kadar dikkat ederse etsin istikrarından bahsetmek mümkün olamayabiliyor'' şeklinde konuştu.

İstanbul'un uluslararası finansal merkez olmasını istediklerini ve bununla ilgili eylem planını 2009 yılında açıkladıklarını anımsatan Babacan, ''Dünya Bankası'nın özel sektör kolu olan IFC, Washington dışındaki ilk ofisini İstanbul'da açtı. Dünya Bankası'nın İslami bankacılık merkezini İstanbul'a açıyoruz. Bununla ilgili anlaşmayı imzaladık'' diye konuştu.

Lojistik ve insan kaynakları açısından da İstanbul'un çok uygun olduğunu ve çok uluslu şirketleri cezbetmeye başladığını anlatan Babacan, ''THY ile 92 ülkeye doğrudan uçabiliyorsunuz. THY uçak sayısı, yolcu sayısı olarak belki bir numara değil ama uçtuğu ülke sayısı olarak bir numara...'' dedi.

-''Bankacılık sektöründe yeni lisanslamaya açığız''-

İstanbul Uluslararası Finans Merkezi yapmanın uzun süreli bir yolculuk olduğunu belirterek, bunun gerçekleşmesi için ne gerekiyorsa yapacaklarını belirten Babacan, ''Türkiye, bütçesi sağlam bir ülke olduğu için pekçok finans merkezinde konuşulan vergi artırma çabaları, Türkiye'de öyle bir şey söz konusu değil. O kadar büyük bütçe açığı var ve borç stoğu var ki bunu nereden, nasıl tedarik ederim diye baktıklarında bankacılık sektörü en kolay vergilendirilebilir sektör oluyor. Bunu en çok şiddetli savunan ülke Sarkozy döneminde Fransa idi. Bakıyoruz ki kendisi dahil Fransız vatandaşları ''başka ülkelere gidip acaba daha az vergi ödesek mi?' demeye başlıyorlar. Bu konuda popülizmden uzak durmak lazım, gerçekçi, aklı selim içerisinde ve doğru politikalarla devam etmek gerekiyor'' diye konuştu.

Türkiye'de bankacılık sektöründe yeni lisans uygulamasına başladıklarını ifade eden Babacan, ''Tabii ki kriterler yerine getirildiği sürece yeni katılımlara açığız'' dedi.

AA