Advertisement
GÜNCEL / SİYASET ABONE OL

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişimine ilişkin, "Hem projenin gerisindeki silüetler hem de darbenin başarılı olması halinde hayata geçirilecek niyetler itibarıyla 15 Temmuz, 1912'den 1923'e kadar geçen kısa sürede, beşte bire düşen topraklarımızdan elimizde kalan son parçanın işgali teşebbüsüydü. İşte millet o toprakları bunlara teslim etmedi." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılan "27. Muhtarlar Toplantısı"nda Adıyaman, Ankara, Artvin, Bitlis, Bolu, Bursa, Çanakkale, Diyarbakır, Elazığ, Hatay, Isparta, Karabük, Kastamonu, Kırşehir, Niğde, Ordu ve Samsun'dan gelen muhtarlara hitap etti.

FETÖ'nün 15 Temmuz'daki darbe girişiminin ardından gerçekleştirilen ilk muhtarlar toplantısında konuşan Erdoğan, muhtarlarla son toplantının 8 Haziran'da, ramazan ayında, iftar sofrasında yapıldığını hatırlattı.

Normal şartlarda muhtarlarla her ay ortalama iki, üç buluşma gerçekleştirdiklerini belirten Erdoğan, "15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasındaki gelişmeler sebebiyle 3,5 ayı aşkın süredir toplantılarımıza ara vermek zorunda kaldık. İnşallah bundan sonra muhtarlarımızla olan bu buluşmalarımızı yeniden sıklaştıracağız. Zira hedefimiz, Türkiye'deki tüm muhtarlarımızı, milletin evine en az bir kere olsun davet etmek ve kendileriyle bu buluşmamızı gerçekleştirmektir. Zaten yeni tesislerimizi yaptığımız zaman bunlar daha da artmış olacak." ifadelerini kullandı.

Erdoğan, 15 Temmuz şehitlerini rahmetle anarak, muhtarların mahalleleriyle birlikte ülkelerine, milletine sahip çıkma konusundaki kararlılıklarını 15 Temmuz'da canlarıyla kanlarıyla ortaya koyduklarını vurguladı.

15 Temmuz şehitlerinin içinde iki muhtarın da olduğuna işaret eden Erdoğan, şöyle konuştu:

"Ankara Kazan Ahi Mahallesi Muhtarı Ali Anar ve İstanbul Üsküdar Acıbadem Mahallesi Muhtarı Mete Sertbaş kardeşlerimiz darbecilere karşı verdikleri kahramanca mücadele sırasında şehit oldular. Ayrıca Ankara Sincan Osmaniye Mahallesi Muhtarı Hakan Yiğit'in kardeşleri Erkan Yiğit ve Volkan Yiğit, o gece külliyemizin önünde darbecilerin saldırısına maruz uğradılar. Erkan Yiğit şehit olurken, Volkan kardeşimiz yaralı olarak kurtuldu ve kendisi şu anda külliyemizde görev yapıyor. Şehit muhtarlarımızı ve yakınlarının aileleriyle tüm muhtarlarımıza tekraren başsağlığı ve gazilerimize sağlıklı, hayırlı ve uzun ömürler diliyorum.

Sizlerle toplantılarımızı başlattığımız 2015 yılının Ocak ayından bu yana muhtarlarımıza özellikle şunu ifade ettim, 'Sizlerle bir araya gelmek, sizlerle birlikte olayları yakinen takip etmek için bu buluşmalar çok önemli' dedim. Açıkçası aramıza bir darbe girişiminin de girmeye çalışacağı aklıma gelmemişti."

- "Bizatihi milletimizin kendisi hedef alındı"

Türkiye'nin son 14 yılında maruz kaldığı ihanetler içinde FETÖ'nün darbe girişiminin çok farklı bir yere sahip olduğuna işaret eden Erdoğan, "Daha önceki ihanet girişimlerinde hedef, genellikle doğrudan biz oluyorduk, başında bulunduğumuz hükümet oluyordu, ülkemiz ve milletimiz yaşananlardan dolaylı olarak etkileniyordu. Bu defa bizimle birlikte canıyla, kanıyla, varlığıyla bizatihi milletimizin kendisi hedef alındı, ülkemiz hedef alındı, demokrasimiz hedef alındı." dedi.

Türkiye'nin 15 Temmuz'da hem bir darbe girişimine hem bir dizi terör eylemine hem de örtülü bir işgal girişimine maruz kaldığını dile getiren Erdoğan, yaşananların adını doğru koymak gerektiğini vurguladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"15 Temmuz Türk Silahlı Kuvvetleri içinde yuvalanan üniformalı bir grubun, bir cuntanın eseri olması dolayısıyla elbette bir darbe girişimiydi. Darbecilerin milletimize karşı hedef gözetmeksizin uyguladıkları şiddet, gerçekleştirdikleri eylemler ve kullandıkları yöntemler itibarıyla 15 Temmuz aynı zamanda bir terör saldırısıydı. Bunlar milletin verdiği vergilerle, milletin imkanlarıyla onlara emanet ettikleri F-16'ları, helikopterleri, tankları, topları, o envai çeşit silahları zannediyorlardı ki bunlarla birlikte biz bu işi başarırız. Ama bunlar bir şeyi düşünmüyorlardı. Neydi o düşünmedikleri? 'Bu millet şöyle ortaya çıkar, meydanlara dökülür, havalimanlarına dökülür eğer bedenini, göğsünü, her şeyini siper ederse o zaman biz ne yaparız' diye bunu düşünmemişlerdi.

Hem projenin gerisindeki silüetler hem de darbenin başarılı olması halinde hayata geçirilecek niyetler itibarıyla 15 Temmuz, 1912'den 1923'e kadar geçen kısa sürede, beşte bire düşen topraklarımızdan elimizde kalan son parçanın işgali teşebbüsüydü. İşte millet o toprakları bunlara teslim etmedi. Sonuçları itibarıyla benim milletim yüce bir millet, çok aziz bir millet, çok kararlı bir millet ve hani o 'çılgın Türkler' diyorlar ya, işte o millet. 15 Temmuz, Türk milletinin ikinci bir Kurtuluş Savaşı'dır. Bunu böyle bilelim."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bu devletin, bu terör organlarının uzantılarından arındırılması için zamana ihtiyacı var. Biz şu anda zamanla yarışıyoruz. Mesele öylesine derin ve öylesine girift ki 3 aylık sürenin yeterli olmayacağı görülüyor. Bunun için dün yaptığımız Milli Güvenlik Kurulu toplantısında olağanüstü halin 3 ay daha uzatılması hükümete tavsiye edildi. Hükümetimiz de gerekli değerlendirmeleri yapacak, gerekli adımları atacaktır." dedi.

"Tarihte bize ne yaptılar. 1920'de bize Sevr'i gösterdiler, 1923'te Lozan'a bizi razı ettiler. Birileri de Lozan'ı 'zafer' diye yutturmaya çalıştı. Her şey ortada" ifadelerini kullanan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"İşte şu an Ege'yi görüyorsunuz değil mi? Bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan'da verdik. Zafer bu mu? Oralar bizimdi. Oralarda bizim camilerimiz, mabetlerimiz var ama şu anda hala Ege'de kıta sahanlığı ne olacak, havada, denizde ne olacak bunları konuşuyoruz, hala bunun mücadelesini veriyoruz. Niye? İşte o anlaşmada masaya oturanlar sebebiyle. O masaya oturanlar, o anlaşmanın hakkını vermediler. Veremedikleri için şimdi onun sıkıntısını biz yaşıyoruz. Şayet aynen bu darbede de başarılı olsaydı, Sevr'i dahi aratacak bir dayatmayla karşımıza çıkacaklardı."

Erdoğan, milletin o gece her kritik dönemde şaşmaz şekilde işlediğine şahit olunan engin ferasetiyle sahneye konmaya çalışılan senaryonun tüm safhalarını, perde arkasındaki tüm hazırlıklarını anında deşifre ettiğini, tavrını net bir şekilde gösterdiğini söyledi.

- "Darbecilerin karşısında dim dik durduk"

O gece, Türk milletinin sadece bir darbeyi önlemekle kalmadığını, aynı zamanda ülkesini bir darbeden ve işgalden kurtardığını anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Biz de milletimizden aldığımız güçle darbecilerin karşısında dim dik durduk ve böylece oyunu bozduk. Hani şair 'yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan' diyor ya. Mesele bu. Şunu unutmayın. Eğer, lider taşın arkasına saklanmazsa o millet dağın arkasına saklanmaz ama lider taşın arkasına saklanırsa millet de dağın arkasına saklanır. Biz o gece milletimizle sizinle yürüdük. O gece İstanbul'da milletimiz havalimanını ve bulunduğumuz devlet konukevini çepe çevre kuşatmamış olsaydı FETÖ'nün gözü dönmüş katillerinin uçakları, helikopteri tankları bize de ölüm kustururdu. Demek ki şehadet nasibimizde yokmuş ki bugün burada sizlerle birlikteyiz. Ne mutlu o kutlu makama ulaşan kardeşlerimize, ne mutlu onların yakınlarına. Bugüne kadar şahsen görüştüm veya arkadaşlarımızın ziyaret ettiği şehit yakınları ve gazilerimizin vakur duruşları beni ayrıca duygulandırıyor, şehitlerimizle ilgili hikayeler, öyle anekdotlar işitiyoruz ki tüylerimiz diken diken oluyor. Milletimiz bu iman ile bu inanç, azim ve dirayetle mücadelesini sürdürdüğü müddetçe yedi düvel bir olup üzerimize gelse Allah'ın izniyle bizi bir adım geriletemez."

-"Kimseye hakkımız olan bir şeyi de vermeyeceğiz"

Konuşmasında, İstiklal Marşı'ndan, "Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım, hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım. Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım, yırtarım dağları enginlere sığmam taşarım. Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın." dizelerine yer veren Erdoğan, milletin göğsünü siper ettiğini, milletin gerektiğinde bendini çiğneyip, dağları yırtacağını, gerektiğinde enginlerden de taşacağını, bunu yaptığını dile getirdi.

Bu milletin sabrını zorlamamaları gerektiğini, milletin ve devletin sabrını zorlayanların akıbetlerini öğrenmek isteyenlerin açıp tarih kitaplarına bakmalarının yeterli olacağını vurgulayan Erdoğan, "Biz kimseden hakkımız olmayan bir şey istemiyoruz ama kimseye hakkımız olan bir şeyi de vermeyeceğiz. Bunun için her türlü yöntemi aracı kullanıyoruz, kullanmaya devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.

- Olağanüstü halin uzatılması tavsiyesi

Erdoğan, Milli Güvenlik Kurulu'nun tavsiyesi, hükümetin kararı ve TBMM'nin de onayıyla 21 Temmuz'dan itibaren 3 ay süreyle olağanüstü hal ilan edildiğini anımsattı.

Bu konunun çok önemli olduğunu, bu mekanda muhtarlarla bu konuyu paylaşmak istediğini ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

"Olağanüstü hal konusunu speküle eden, bunu sağa sola çekmeye gayret edenler var. Şimdi ben bunu sizlerle ve milletimle etraflıca paylaşayım ki bunu speküle edenler... Benim muhtarım bunu anlar ya o bize yeter. Çünkü şu anda ben muhtarlarımın şahsında milletimle konuşuyorum. Bu toplantı önemli bir toplantı ama birileri bir şey anlamıyor. Atanmış kimdir, seçilmiş kimdir? Ben cumhurbaşkanı olarak seçilmişim ama benim muhtarım da seçilmiş. Demokrasi noktasında benim muhtarımla aramda bir fark var mı? Yok. O da seçilmiş ben de seçilmişim ama biri muhtar olarak seçilmiş biri de cumhurbaşkanı olarak seçilmiş. Bir defa bunu birbirinden ayırmak lazım. Eğer, demokratik parlamenter sistem diyorsan burada kalkıp muhtarı alçaltamazsın, küçük göremezsin. Zira demokrasinin terazisi seçimdir. Seçimle gelene saygı, millete saygıdır. Bu bu kadar önemlidir."

- "Hükümetimiz gerekli adımları atacaktır"

Erdoğan, kanun hükmünde kararname ve olağanüstü hal gibi uygulamaların sadece terörle mücadele ile sınırlı kalacağının, günlük hayata hiçbir olumsuz yansımasının olmayacağının daha ilk günden açıkça ifade edildiğini dile getirdi.

Bundan 14-15 yıl önce ülkede olağanüstü halin olduğunu ama o dönemde ülkenin belli yerlerinde belli saatlerde sokağa dahi çıkılmadığını anımsatan Erdoğan, şu an ise günlük hayatın işlemesinde tam aksine bir rahatlık, kolaylık ve güvencenin olduğunu vurguladı.

Olağanüstü halin terör örgütleriyle mücadelenin etkinliğini artırma amacıyla uygulandığına ifade eden Erdoğan, "Bütün bunları yaparken bir diğer taraftan da tabii ki FETÖ ile mücadelenin aynı şekilde diğer terör örgütleriyle ilgili mücadelenin devletin yapısı içindeki o yapılanmayla mücadelede bizim hızımızı artırıyor. Bu işi hızlandırmamız lazım. Bu işte rehavet olmaz. Bu devletin, bu terör organlarının uzantılarından arındırılması için zamana ihtiyacı var. Biz şu anda zamanla yarışıyoruz. Mesele öylesine derin ve öylesine girift ki 3 aylık sürenin yeterli olmayacağı görülüyor. Bunun için dün yaptığımız Milli Güvenlik Kurulu toplantısında olağanüstü halin 3 ay daha uzatılması hükümete tavsiye edildi. Hükümetimiz de gerekli değerlendirmeleri yapacak gerekli adımları atacaktır." değerlendirmesinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Olağanüstü hal uygulaması, tamamen FETÖ ve PKK terör örgütleriyle daha etkin mücadele amacına yöneliktir. Ana muhalefet partisinin, 'olağanüstü hal yetkileriyle hayata geçirilen hususların Meclisin rutin çalışmalarıyla çözülebileceği' görüşüne kesinlikle katılmıyorum." dedi.

Milli Güvenlik Kurulunun, olağanüstü hal uygulamasının uzatılmasına ilişkin tavsiye kararıyla ilgili Erdoğan, "Olağanüstü hal uygulaması, tamamen FETÖ ve PKK terör örgütleriyle daha etkin mücadele amacına yöneliktir. Ana muhalefet partisinin, 'olağanüstü hal yetkileriyle hayata geçirilen hususların Meclis'in rutin çalışmalarıyla çözülebileceği' görüşüne kesinlikle katılmıyorum. Biz Meclisin bu noktada ne kadar hızlı çalıştığını iyi biliyoruz." ifadesini kullandı.

"Biz bu Meclisin içinden geldik ve siyasette hamdolsun tecrübemiz bu ifadeleri kullananla, kullananlarla mukayese edilemeyecek kadar derin. Bu işi iyi biliriz." diyen Erdoğan, Meclisin mevcut içtüzüğünün böyle bir pratik çalışma yürütülmesine imkan vermediğine dikkati çekti.

Kolayca çözülebilecek birçok meselenin Mecliste aylarca, yıllarca nasıl sürüncemede bırakıldığını çok iyi bildiğinin altını çizen Erdoğan, Meclisin mevcut gündeminin yeteri kadar yüklü ve ağır olduğunu, bir de buna olağanüstü hal kapsamındaki işlerin ilave edilmesinin kalkışılmasıyla tamamen tıkanıp, kilitleneceğini aktardı.

- "Ellerini, kollarını sallaya sallaya dolaşabiliyorlar"

"Terör örgütü mensuplarının yurt dışına nasıl kaçtıklarını görüyorsunuz değil mi?" diye soran Erdoğan, "Yani bunlar için 24 saat çok önemli. Anında kaçabiliyor, anında gidebiliyor. İşte kimileri bakıyorsunuz Amerika'nın sokaklarında, caddelerinde, kimileri Avrupa'nın sokaklarında, caddelerinde, ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşabiliyor ve bunları istediğimiz halde bunlar oralarda dolaşabiliyor." diye konuştu.

Erdoğan, olağanüstü halin 3 aylık süreyle uzatılmasının Türkiye'nin yararına olduğunu vurgulayarak, Fransa'daki ufak bir terör eylemi nedeniyle dünyanın liderlerinin oraya gittiğini, Paris'te toplandıklarını anımsattı.

Erdoğan, Türkiye'de demokratik rejime yapılan darbe nedeniyle 241 kişinin şehit edildiğini, 2 bin 194 kişinin gazi olduğunu hatırlatarak, "Acaba hangi lider geldi?" sorusunu yönelterek, birkaç telefonun ötesinde Türkiye'ye gelen liderin olmadığını bildirdi.

Diğer ülkelerden de Türkiye'ye bir iki bakanın geldiğine işaret eden Edoğan, "Sağolsun Körfez'den de başta Katar olmak üzere emir, bunun yanında Başbakan, Dışişleri Bakanı, bunun yanında Milli Savunma Bakanı hepsinden öte emirin babası evlatlarıyla, onlar hafta içinde atladılar geldiler, bizlerle bu sıkıntıyı paylaştılar." dedi.

- "Zil takıp oynamaya çalışanlar vardı"

Erdoğan, Fransa'da ilan edilen "olağanüstü hale" dikkati çekerek, şöyle devam etti:

"Fransa'da üç ay, artı üç ay ve son olarak da altı ay olmak üzere toplamda bir yıllık olağanüstü hal var. Dünyadan kimse Fransa'ya diyor mu 'Siz niye bir yıl olağanüstü hal ilan ettiniz.' Bakan arkadaşlara bunlar akıl veriyorlar, diyorlar ki 'Bir yıl olağanüstü hal Türkiye için doğru değil, şu üç ayı bir daha uzatmayın ha'. Dur bakalım, sabırlı ol. Belki 12 ay da yetmeyecek. Bizim görevimiz nedir? Bu milletin can, mal, nesil, akıl güvenliğini korumaktır, devam ettirmektir, önce biz bunu sağlayacağız. Onun için de kimse bize takvim belirlemesin, kimse bizim yol haritamızı tayin etmesin. Bu yol haritasını bu ülkenin hükümeti belirler, bu ülkenin kurumları belirler. Şimdi bunlar kalkıyor, bize yol haritası çiziyor. Ya siz bir defa Türkiye'ye ne zaman kalkıp da dost oldunuz, gerekli olan destekleri verdiniz. Hepsi bu darbenin başarılı bir şekilde sonuçlanmasını bekliyorlardı. Bunların hepsinin bilgileri bize ulaştı, geliyor. Zil takıp oynamaya çalışanlar veya o saati bekleyenler vardı ama Rabbim, milletim onlara bu fırsatı vermedi."

Türkiye'nin Fransa'daki terör olaylarıyla mukayese edilemeyecek kadar ağır terör saldırılarına ve darbe girişimine sahne olduğunu hatırlatan Erdoğan, olağanüstü halin uzatılması kararını Türk milletinin anlayışla karşılayacağına ve destekleyeceğine inandığını söyledi.

"Ben burada bir oylama yapsam, burada bulunan 400 muhtarıma sorsam; 'Olağanüstü halin uzatılmasına ne dersiniz' desem." sözlerine muhtarların verdiği karşılık üzerine Erdoğan, "Görüldüğü gibi ittifakla kabul. Böyle bir durum var." ifadesini kullandı.

- "PKK'nın artan eylemlerinin sebebi, FETÖ üzerindeki baskıyı azaltmak"

Türkiye'deki olayın Fransa'dan ve birçok yerden çok farklı olduğuna işaret edenErdoğan, Amerika'nın bir eyaletinde bir kişinin öldürülmesinin ardından olağanüstü hal ilan edildiğine dikkat çekti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu görüşlere yer verdi:

"Ülkemizde ve bölgemizde süren bu mücadele tek taraflı değil, tek aktörlü hiç değil. Bakıyorsunuz FETÖ ile PKK, Suriye rejimi ile PYD, YPG, müttefik dediğimiz ülkelerle DEAŞ el ele, kol kola vermiş Türkiye'nin aleyhine çalışıyor. PKK'nın son dönemde artan eylemlerinin tek bir sebebi vardır, FETÖ'nün üzerinde oluşan baskıyı azaltmak ve Suriye'de Türkiye'nin dikkatini dağıtmak. Esasen 2015 temmuz ayında Güneydoğu'daki bazı ilçelerimizde başlattıkları 'çukur' eylemleri PKK'yı bölge halkı nezdinde neredeyse tamamen bitirdi. Daha da bitecekler, ben buna inanıyorum.

Bu örgütün ve uzantısı kuruluşların toplantılarına katılım geçmiş yıllara göre onda birin dahi altına düştü. Bölgedeki kardeşlerimiz, PKK'nın sadece belirli güçlerin taşeronluğunu yaptığını, örgütün kendisiyle ve çocuklarının geleceğiyle hiçbir ilişkisinin olmadığını bu sürede açık bir şekilde gördü. Daha da önemlisi 15 Temmuz darbe girişimine karşı en güçlü tavrın gösterildiği yerlerin başında bu bölgemiz geliyor. Çünkü çok çektiler, çok darbe yediler."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Artık Türkiye'nin ve Özgür Suriye Ordusu'nun yani Suriye'nin kendi evlatlarının DEAŞ'e karşı verdiği gerçek mücadele örneği var. Her ne kadar hesabı ve çıkarı olan ülkeler şartları zorlamaya devam ediyor olsa da Suriye meselesi artık yeni bir safhaya girmektedir." dedi.

PKK ve FETÖ'nün, hatta PKK ve DAEŞ'in nasıl derin işbirliği içinde olduklarına dair sayısız ifade, belge, bilgi bulunduğunu belirten Erdoğan, "Bölücü örgütün 15 Temmuz'un ardından eylemlerini artırması, milletimiz ve bölge halkı tarafından isabetli bir teşhisle, başarısız darbe girişiminin PKK eliyle sürdürülmeye çalışılması olarak değerlendirildi." ifadesini kullandı.

Suriye'de de bölücü örgütün PYD, YPG adıyla faaliyet gösteren unsurlarının Türkiye'ye karşı her türlü husumeti gösterdiklerini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

"Gerektiğinde rejimle gerektiğinde müttefik dediğimiz ülkelerle işbirliği yapan bu terör örgütü, Suriye'de başlattığımız Fırat Kalkanı Operasyonu'ndan çok rahatsız oldular. Bünyesinden FETÖ'cülerin temizlenmesiyle safralarından kurtulan Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı sınır dışı operasyonunu hamdolsun başarıyla yürütüyor. Bu operasyonla, bölgede DEAŞ'la savaşan tek gücün kendileri olduğu yalanı bir balon gibi söndü. Ne dediler? 'PYD, YPG, DEAŞ’la savaşıyor. Yalan, yalan... DEAŞ bir yere giriyor, oradan çıkıyor, ondan sonra oraya kim yerleşiyor? PYD ile YPG. Kimi aldatıyorsunuz ya? Tezgah böyle çalıştı.

Şimdi ellerinden gelse diğer yerlerde de aynı şeyi yapacaklar. DEAŞ'la PYD, YPG ve rejimin birbirlerini besleyen, birbirlerinin varlıklarından güç alan yapılar olduğunu biz zaten biliyorduk. Şimdi bunu tüm dünyada da bir defa biz gösteriyoruz, dünya da görmeye başladı."

- "Katledilen çocukların kanları ellerinde olanların işi zorlaşıyor"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Halep’te ve diğer Suriye şehirlerinde katledilen çocukların, kadınların, sivillerin kanları ellerinde olanların işinin giderek zorlaştığını bildirdi. Erdoğan, "Ümran bebeğin halini gördünüz değil mi? O darbeyi yemiş, inşaatın içinde toz toprak, kan revan içindeki çıkışını gördünüz. Bunlar ortada. Ege'de kıyılara vurmuş olan yavrumuzu biliyorsunuz. Bu ülkede DEAŞ bahanesiyle yürütülen kanlı operasyonların meşruiyeti her geçen gün kayboluyor." dedi.

Kendilerine devamlı, "Aman sabır, aman sabır, aman sabır" denildiğini aktaranErdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Gaziantep'te eğer DEAŞ terör örgütü, o kına merasiminde 14 yaşındaki çocuğun bedenine bombaları bağlamak suretiyle, bak çocuğu da nasıl kandırıyorlar, çocuk Messi'yi çok sevdiği için Messi'nin formasını da giydirmek suretiyle onun üzerine bombayı bağlayıp ondan sonra o kına töreninde bomba patlatılıyor ve 56 kardeşimiz orada şehit oluyor. Bunun yanında 100'e yakın yaralı..."

Erdoğan, ziyaretlerinde sol ayağının yarısının olmadığının hala farkında bile olmayan 6-7 yaşındaki bir çocuk ile yüzü parçalanmış bir çocuğu da gördüklerini anlattı.

- "Bunları bizim dışımızda anlatan yok ki"

"Bütün bunlar bu ülkede yaşandı." diyen Erdoğan, şunları ifade etti:

"Hala utanmadan sıkılmadan kalkıp da bunları dile getirmeyeceksin, bunları muhtarlarınla dertleştiğim gibi Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda dertleşmeyeceğiz de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde anlatmayacağız da nerede anlatacağız, soruyorum sizlere. Nerede anlatacağız? Bunları bizim dışımızda anlatan yok ki…Bizim dışımızda bunları dillendirenler yok ki… Bizim dışımızda kalkıp 3 milyon mülteciyi topraklarında iskan eden yok ki... Biz iskan ediyoruz.

Soruyorum; bu mülteci kardeşlerimizi tekrar Suriye'ye göndereceğiz diyenler kimdi? Bunlar değil miydi? 'Bunları Suriye'ye göndereceğiz', bunlar demedi mi? Şimdi de kalkıp utanmadan sıkılmadan farklı farklı şeyler söylüyorlar. Bunlar, misafirperverliğin bu milletin ruhunda olduğunu bilmeyenler, bunlar konukseverliğin bu milletin ruhunda olduğunu bilmeyenler... Benim milletim, benim vatandaşım kalkar bir dilim ekmeği, bir tas çorbayı kardeşiyle, komşusuyla paylaşır yeri geldiğinde. Bu millet böyle yetişti, böyle terbiye gördü. Serer yere sofrasını, evinde neyi var neyi yok hemen oraya döker ve ondan sonra da onu misafiriyle, komşusuyla paylaşır. Bu millet böyle bir millet, böyle bir kültürden gelmişiz biz. Böyle bir medeniyetin varisleriyiz. Ama bunlarda böyle bir dert yok, böyle bir sıkıntı yok.

Artık Türkiye'nin ve Özgür Suriye Ordusu'nun yani Suriye'nin kendi evlatlarının DEAŞ'e karşı verdiği gerçek mücadele örneği var. Her ne kadar hesabı ve çıkarı olan ülkeler, şartları zorlamaya devam ediyor olsa da Suriye meselesi artık yeni bir safhaya girmektedir. Yeni dönemin en belirleyici unsuru Suriye halkının kendi içinde tesis edeceği birlik, beraberlik, dayanışma olacaktır."

- Cerablus operasyonu

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cerablus operasyonun neden başlatıldığına ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, Gaziantep'teki olayın, bu işin adeta ateşlenen fitili olduğunu vurguladı.

O ana kadar o bölgeye girilmediğine işaret eden Erdoğan, "Ama o anda artık o yetiştirdiğimiz eğit-donat çerçevesindeki Suriye halkı, Cerablus halkı, ılımlı muhaliflere dedik ki 'buyrun biz de arkanızdayız…' Onlar girdi, biz de arkalarından ve böylece Cerablus'u DEAŞ'tan temizledik ve oraya Cerablus halkı yerleşmeye başladı, ardından Rai'de yaşayan halk, DEAŞ'ın oradan da temizlenmesini bekledi. Rai'den de DEAŞ'ı temizledik, Rai'deki halk, onlar da yerlerine, topraklarına girmeye başladılar." bilgilerini verdi.

Erdoğan, DEAŞ'ın elinde bulunduğu dönemde Cerablus’taki nüfusun 2 binlere kadar düştüğünü aktararak, şunları kaydetti:

"Şu anda ise 30 bine doğru ulaştı. Nüfus daha fazla, daha gelecek olanlar var. Geçmişte DEAŞ zulmünden kaçarak Türkiye’ye ve belki bir kısmı da Batı ülkelerine giden, gitmeye kalkışan Cerabluslular evlerine, yurtlarına dönmeye başladılar.

Suriye'de bizim ilk etapta 5 bin kilometrekare olarak öngördüğümüz güvenli ve uçuşa yasak bölge tam manası ile oluşturulabilirse en azından yeni göç dalgalarının önü kesilmiş olacaktır. Bu Batı, maalesef bizim laflarımızı dinlese birçok şeylerden kurtulacak ama bunlar bizim lafımızı dinlemediler. Geçenlerde bir siyasi, bir ülkenin lideri onlara onu söyledi; 'Siz Türkiye'ye yanlış yapıyorsunuz.' dedi. 'Eğer Türkiye 3 milyon insanı şu anda topraklarında barındırmasa, şu kapıları açmış olsa ne yapacaksınız, hepsi Avrupa'ya geldiğinde ne yapacaksınız?' dedi. 'Şu anda 100 kişiye, 200 kişiye, 500 kişiye tahammül edemiyorsunuz.' dedi. 'Binlerce, on binlerce kişi eğer Avrupa'ya gelmiş olsa ne yapacaksınız?' dedi. Sonra birileri de kalkıp o siyasi lidere şunu söylüyor; 'Çok, haklısın. Biz senin kadar cesur konuşamazdık.' Her zaman zaten slogan bu, 'Haklısın, biz sizin kadar cesur konuşamazdık.' Aynı şeyleri bize de söyledikleri için artık bunların temennilerine alıştık."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Moody's'in Türkiye kararına ilişkin, "İstediğiniz kadar düşürün, Türkiye'nin gerçeği bu değil. Türkiye yatırımlarına devam ediyor, kalkınmaya devam ediyor, yükselmeye, güçlenmeye devam ediyor evelallah. Siz Türkiye'nin gerçeklerinden uzaksınız. Bunların cebine üç beş kuruş ekstra para koy, istediğiniz notu al. Bunlar böyle, böyle çalışıyorlar. Talimatları zaten nereden aldıklarını da biliyoruz. Biz gerçekleri her zaman konuşacağız." dedi.

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişiminin ardından gerçekleştirilen ilk muhtarlar toplantısında konuşan Erdoğan, Suriyeli sığınmacıların durumuna değindi.

Türkiye'de 3 milyon Suriyelinin yaşamını sürdürdüğünü anımsatanErdoğan, Suriye'de güvenli ve uçuşa yasak bölge oluşturulması halinde, Suriye halkının kendi topraklarında güvenli bir şekilde yaşama imkanı bulacağını, göç ve mülteci sorununun kendiliğinden ortadan kalkacağını söyledi.

"Görüldüğü gibi gayet insani, gayet ahlaki, gayet vicdani bir zemini olan bu projenin hayata geçmesini istemeyenler ise rejim güçleri, DEAŞ ve PYD, YPG'dir." diyen Erdoğan, bu ve arkalarındaki devletler dışında herkesin, Türkiye'nin güvenli bölge projesine gayet sıcak baktığını bildirdi. Erdoğan, her yerde, her platformda, görüştükleri herkese hakkı ve hakikatı anlatmaya devam edeceklerini dile getirdi.

Suriye halkının başındaki kara bulutların dağılacağı günlerin yakın olduğunu ifade eden Erdoğan, "İşte o gün, aynı zamanda Türkiye'nin Suriye kaynaklı tehditlerden kurtulduğu gün olacaktır. Bizim, Suriye'nin topraklarında gözümüz yok. Öyle bir derdimiz de yok ama tehdit oluşturacak olan o terör koridorunu kaldırmakta kararlıyız. Çünkü bize Suriye'nin kuzeyinden herhangi bir tehdit oluşmayacak. Kilis'e roketler düşmeyecek, Gaziantep'e düşmeyecek. Yani bizim özellikle Suriye sınırındaki vilayetlerimiz, artık onların bu tehditlerini görmeyecek." diye konuştu.

-"Türkiye'nin önünü kesemeyenler ekonomi kartını masaya sürüyor"

Erdoğan, Türkiye'ye yönelik saldırıların çok farklı mecralar üzerinden yürütüldüğüne işaret ederek, bunlardan birinin de ekonomi olduğunu bildirdi.

Türkiye'nin önünü terörle, terör örgütleriyle, darbe girişimleriyle, uluslararası sergilenen alanda ayak oyunlarıyla kesemeyeceklerini görenlerin, şimdi ekonomi kartını masaya sürdüğüne dikkati çeken Erdoğan, Türkiye'nin bu tehditle ilk defa karşılaşmadığını söyledi.

Erdoğan, 2002 yılı Kasım ayından bu yana sayısız kez ekonomik taarruza maruz kalındığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Allah'ın yardımı, milletimizin dirayeti ve gayretli çalışmalarımız neticesinde bu taarruzların hepsini de boşa çıkardık. Sadece tamamen bizim dışımızdaki şartların ürünü olan küresel krizin ilk yılı ne zamandı? 2009. O yıla mahsus bir küçülme yaşadık. Aldığımız tedbirlerle küresel kirizin ülkemizi, hatırlarsanız bir deyimim vardı benim, 'teğet geçecek' demiştim ve teğet geçti. Birçok köşe yazarı da kendine göre dalgasını geçiyordu. Teğet geçme anlayışını, kavramını kavrayamadılar. Netice, böyle oldu.

2013 yılında bu defa ne yaptılar? Gezi olayları ile ardından 17-25 Aralık darbe girişimiyle. Çünkü, 17-25 Aralık darbe girişimi aynı zamanda ne yazık ki polisin içerisine sızmış olanlarla yargının müşterek yapmış olduğu bir operasyon ve geçen yıl yaşadığımız iki seçimle, 20 Temmuz 2015'ten itibaren hızlanan bölücü terör olaylarıyla DEAŞ saldırıyla ve son olarak 15 Temmuz darbe girişimiyle sürekli teyakkuz halindeyiz."

Bunlara rağmen, ekonomide hayati bir kırılmanın yaşanmadığına dikkati çekenErdoğan, ekonominin gelişmeye, büyümeye devam ettiğini söyledi. Erdoğan, "27 çeyrek biz hep büyüdük. Şu 14 yıllık, 2 yıl Cumhurbaşkanıyım, ondan önce Başbakanlık dönemimiz dahil hep büyüyen bir Türkiye var." diye konuştu.

- "Millet, Döviz üzerinden bir oyun oynanmasına da izin vermedi"

"Küçülme" diye bir durumun olmadığının altını çizen Erdoğan, dünyada "benim" diyen ülkelerin şu anda ekside, Türkiye'nin ise devamlı artıda olduğunu ifade etti.

Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından birilerinin, kriz beklentisine girdiğini ancak hayal kırıklığına uğradığını ifade ederek, milletin devletiyle birlikte ekonomisine de sahip çıktığını vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Millet sadece, meydanlara çıkıp kendini feda etmedi. Bir şey daha yaptı. Darbe girişiminin ertesi günü, 2,5 milyar dolar bugüne kadar da 12 milyar dolar para bozduran, döviz bozduran bu millet, döviz üzerinden bir oyun oynanmasına da izin vermedi. Zannettiler ki bunlar, Merkez Bankası kasasını boşaltır, bu işle öyle mücadele eder. Merkez Bankasına da gerek kalmadı. Millet, kendisi bu oyunu bozdu." ifadelerini kullandı.

Bunun üzerine "eskiden beri siyasi saiklerle hareket ettiklerini bildiği kredi derecelendirme kuruluşlarının devreye girdiğini" dile getiren Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"Ben kredi derecelendirme kuruluşlarını çok severim. Onlar da beni çok severler. Amerika seyahatinde çok önemli bir şirketin CEO'su bana şu soruyu sordu. 'Bu, CEO'lar, arası sizinle pek iyi değil. Bunun nedeni nedir?' Kredi derecelendirme kuruluşlarıyla ilgili isim vermeyeceğim. Dedim ki 'Bunlar, sipariş üzerine not verirler. Bakın, birkaç gün önce Türkiye'yi yatırım yapılabilir ülkeler içinde gösterdiler. Peki, ben buna inanıyor muyum? İnanmıyorum' dedim.

Sanki benden intikam alırcasına, ülkeye geldik, birden bizim notumuzu düşürüverdiler. Bizim notumuzu düşürdüler de ne oldu? Hazine, hemen piyasa yaptı ve dışarıdan, içeriden bunların beklediğinin çok daha üstünde ilgi ve alaka hazinenin kağıtlarına oldu. Niye? Türkiye'nin gerçeği bu değil ki.

Batmış, bitmiş bir ülkeye bir anda bakıyorsun 4 kat büyümede bir derece vermeye kalkıyorlar, Avrupa'dan 400 milyar Avro destek gören bir ülkeye bu desteği veriyorlar, Türkiye gibi kendi ayakları üzerinde duran bir ülkeye de 'durağan' diyor. Bu sefer, durağan da demediler. Ne yaptılar? Puanı ve notu düşürdüler. İstediğiniz kadar düşürün. Türkiye'nin gerçeği bu değil. Türkiye, yatırımlarına devam ediyor, kalkınmaya devam ediyor, yükselmeye, güçlenmeye devam ediyor evelallah. Siz, Türkiye'nin gerçeklerinden uzaksınız. Bunların cebine üç beş kuruş ekstra para koy, istediğiniz notu al. Bunlar, böyle. Böyle çalışıyorlar. Talimatları zaten nereden aldıklarını da biliyoruz."

Erdoğan, gerçekleri her zaman konuşmaya devam edeceklerini dile getirerek, "Keşke, şu ülkede siyaset kendi içinde birlik, beraberlik ve bütünlük halinde olsa da aynı hedefe beraber yüklense. Kimmiş, bunlar ya? Gerçek bu." dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "15 Temmuz artık 'Demokrasi ve Özgürlükleri Anma Günü' olarak dün Milli Güvenlik Kurulu toplantımızda hükümete tavsiye edilmiştir ve her 15 Temmuz artık şehitlerimizi, gazilerimizi anma günü olarak, o gün tatil edilecektir." dedi.

Erdoğan, kredi derecelendirme kuruluşunun Türkiye'nin notunu düşürmesi konusunda, sanayici ve tüccarlara çağrıda bulunarak, "Siz de bir haykırın be... Ne ürettiğinizi, ne sattığınızı bilen siz değil misiniz? Dünya piyasalarında sizin malınızı, bu kredi derecelendirme kuruluşları mı satıyor? Bunlar mı sizin fabrikaları kuruyor? Size krediyi bunlar mı veriyor? Öyleyse dimdik durun. Her şeyden önce siz Türksünüz, Türk. Türkiye Cumhuriyeti'nin bir evladısınız bunu gösterin." ifadesini kullandı.

Türkiye'nin aynı Türkiye olduğunu vurgulayan Erdoğan, notu verenlerin kafasındaki hesabın başka olduğunu bildirdi. Notun ekonomik verilere değil de siyasi saiklere dayalı olarak verildiğini dile getiren Erdoğan, iç piyasada ve dış piyasalarda not düşürmeden kaynaklanan ciddiye alınacak bir dalgalanmanın görülmediğini bildirdi.

Erdoğan, "Bu kuruluşların işi çobana hakaret olmasın da... Hani var ya bir fıkra yalancı çobanın işi hani onun hikayesine dönmeye başladı biz bunu yutmayacağız. Türkiye ile ilgili o kadar çok yalan yanlış adımlar attılar ki kimse artık onları artık ciddiye almıyor. Bizim ölçümüz bu raporların kuruluşların ölçüleri değil, biz reel ekonomiye bakıyoruz. Üretimi, istihdamı, ihracatı artıracak yatırımları artıracak markalaşmayı yüksek teknolojiyi, kaliteyi teşvik edecek önlemleri alıyoruz, almaya devam edeceğiz." dedi.

- "Kredi derecelendirme kuruluşu gelsin tünelden geçsin"

Osmangazi ve Yavuz Sultan Selim Köprülerinin açıldığını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, paralı geçişler başladığı andan itibaren her ikisinde de iki kat artış olduğuna değindi. 20 Aralık'ta da Avrasya Tüneli'nin açılacağını belirten Erdoğan, "Kredi derecelendirme kuruluşlarına tavsiyem, buyursunlar gelsinler özel misafirimiz olsunlar tünelden geçiversinler. Onların tavsiyesi ile bunu yapmadık. Bu millet kendi iradesi ile kendi imkanları ile bunu yaptı." ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, üç aşamalı bir plan hazırladıklarını belirterek, birinci aşamanın meclis kapanmadan hemen önce görüşülüp kabul edildiğini söyledi. Özellikle geri kalmış bölgelerdeki yatırımlara çok ciddi teşvikler içeren yerli ve yabancı yatırımcılara yeni destekler getiren bu düzenlemeyi yenilerinin takip edeceğinin altını çizen Erdoğan, ihracatta geriye gidişin durduğunu hatta yavaş da olsa yukarıya doğru bir yükselişin başladığını gördüklerini belirti.

- "Rusya'dan 60 bin turist geldi"

Erdoğan, turizmde de ciddi bir kıpırdanmanın başladığını belirterek, özellikle Rusya'dan charter seferlerinin başlaması ile hemen bir patlamayı getirdiğine işaret etti. Rusya'dan bir ay içerisinde 60 bin turistin Türkiye'ye geldiğini, gelecek sezon için de çok daha ümitli olduklarını ifade etti. Okulların açılması, yaz tatilinin sona ermesi, kriz senaryolarının çökmesi ile piyasada yaşanan durgunluğun da ortadan kalkacağına inandığını vurgulayan Erdoğan, ülkesini, milletini seven ve çocuklarının geleceğini düşünen herkesin ekonominin canlanmasına, üretimin, yatırımın, istihdamın artmasına destek vermesi gerektiğini dile getirdi.

Herkesin aynı gemide olduğuna işaret eden Erdoğan, geminin bir tarafı su alırken diğer tarafındakilerin kendilerini güvende hissetme imkanının olmayacağına dikkati çekti. Erdoğan, Türkiye'yi siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik, diplomatik her alanda hızlı kalkınma sürecine sokmak mecburiyetinde olduklarını belirtti.

Erdoğan, "2016'nın ilk altı ayında yüzde 3,4'lük büyüme oranı elbette önemlidir ama ülkemizin gerçek potansiyeli yanında hiçbir şeydir. Türkiye yüzde 5'in altında büyümeyi hak eden bir ülke kesinlikle değildir. Bu oranı yakalamak kesinlikle elimizde. Hep birlikte çalışır gayret gösterirsek 2016'yı da kurtarırız. 2017'yi de tarihi bir sıçrama yılı haline de dönüştürebiliriz. 2023 hedeflerine ulaşabilmemiz için bunu başarmak zorundayız. Bu millete, bu ülkeye bu topraklara ecdadımıza ve daha önemlisi gelecek nesillere borcumuzu ancak bu şekilde ödeyebiliriz." ifadesini kullandı.

Geçen hafta Türkiye adına Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna gittiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, orada yaptığı konuşmada küresel ve bölgesel gündeme ilişkin görüşlerini dile getirdiğini aktardı. Genel Kurulda yaptığı konuşmada Türkiye ile faaliyet gösteren bu noktada 193 ülkenin katıldığı oturumda FETÖ tehdidini, Suriye krizini, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin yapısına ilişkin görüşlerini ifade ettiğini anlatan Erdoğan, konuşmalarının çok ilgi uyandırdığını bildirdi.

Erdoğan, BM Genel Kurulunda "Dünya 5'ten büyüktür" dediğini hatırlatarak, Birleşmiş Milletler yapısının kurulduğu günle aynı şekilde durmasının doğru olmadığını ifade ettiğine değindi.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyindeki 5 üyenin aynı inanç dünyasını temsil ettiğini vurgulayan Erdoğan, bunların üç tanesinin Avrupa, birinin Asya, birinin de Amerika olmak üzere üç kıtayı temsil eden ülke olduğuna işaret etti. Bu beş ülkeden birinin bir şeye "hayır" demesi durumunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden bunun geçirilemediğine dikkati çeken Erdoğan, adaletli olmadığını belirtti.

Geçici üyelerin bir hükmü olmadığına dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:

"İkinci Dünya Savaşı'nda onlara verilmiş bir hak bu. Bunları kullanıyorlar. Şimdi bunların bizzat çıkıp demesi lazım ki, 'Dünya bu şartlarda yaşamıyor.' 193 ülkenin de temsil yetkisine sahip olduğu bir BM Güvenlik Konseyi kurmalıyız. Ne olabilir bu? Diyelim ki 20 üyeyse, 20'si de asil üye olacak. Bu iki yılda bir değişebilir. Bunun 10 tanesi bir yıl görev yapar toplamda yine iki yıl yapacak. Bu şekilde değişmek suretiyle, 193 ülkenin 193'ü de BM Güvenlik Konseyinde daimi üye olarak görev alır. Bu ne demektir her kıta kendini temsil eden ülkeleri BM Güvenlik Konseyinde görür. Her inanç grubu, BM Güvenlik Konseyinde kendini temsil eden ülkeler görür. Şu anda BM Güvenlik Konseyi'nde daimi üyeler içerisinde Müslüman olan bir tane ülke yok. Dünya'da 1 milyar 700 milyon Müslüman var. Orada halkının Müslüman olduğu bir ülke olmadığı sürece buna 'adalet var' diyebilir miyim? Nitekim çıktığımda cesareti olanlar yanıma gelip, 'biz de aynı şeyi düşünüyoruz' diyor. Sadece halkı Müslüman olanlar değil, diğerleri de aynı şeyi düşünüyor ama birçoğu sesini çıkaramıyor, korkuyor. Bakıyorsun şuradan, buradan oradan bağlı."

Almanya, Hindistan ve Japonya'nın daimi üye olmak istediğinin altını çizenErdoğan, "Daimi üye olmak istiyorsanız, hadi gelin yüklenelim, bu işi bitirelim. Ama yok sesleri çıkmıyor. 'Bizi zaten 5+1'le monte ediyor' diyorlar. Ne yapıyorlar? Onlarla arada sırada bir görüşüyorlar. Böyle bir durum var." dedi.

- "Yatıp kalkıp halka hakaret ettiği bir yerde iktidar nasıl değişecek?"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmaları üzerine yapılan değerlendirmelere değinerek, şu görüşlere yer verdi:

"Bakıyorum, ülkemizde bir siyasi parti genel başkanı, bu konuşmamız üzerine kalkıyor o da bir değerlendirme yapıyor. Ne diyor, biliyor musunuz? Bakın bu çok önemli. 'Birleşmiş Milletlerde, dünya liderlerine mi yoksa muhtarlara mı konuşuyorsun belli değil.' Bilmiyor ki benim her muhtarım, kendi mahallesinin lideridir. Bilmiyor ki benim her muhtarım bir dünya lideri seviyesinde bilgiye, birikime, kabiliyete, dirayete sahiptir çünkü seçilmiştir. Muhtarı küçümseyen, halkı küçümseyen, ülkesini küçümseyen bir siyasi parti liderinin ne kendi partisine ne de bu millete hayrının dokunması mümkün müdür? Ondan sonra diyorlar ki '14 yıldır bu ülkede iktidar niye değişmiyor?' Ana muhalefetin her gün yatıp kalkıp halka hakaret ettiği, halkı ve temsilcilerini küçümsediği bir yerde iktidar nasıl değişecek? 'Kader, gayrete aşıktır' derler. Bunlarda gayret yok ama kaderlerine isyan had safhada."

Muhtarların her şeyi gördüğünü, duyduğunu ve en güzel şekilde değerlendirdiğini belirten Erdoğan, "Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda biz 14 yıldır hitap ediyoruz ve Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna hitap etmekten nasibini almamış olan bir kişinin bu konudaki değerlendirmesini zaten kale almaya gerek yok" ifadesini kullandı.

Erdoğan, muhtarlara güvendiğini, inandığını, onlarla birlikte olmaktan, yürümekten ve adının muhtarlarla anılmasından şeref duyduğunu bildirdi.

Erdoğan, şunları kaydetti:

"15 Temmuz artık 'Demokrasi ve Özgürlükleri Anma Günü' olarak dün Milli Güvenlik Kurulu toplantımızda hükümete tavsiye edilmiştir ve her 15 Temmuz artık şehitlerimizi, gazilerimizi anma günü olarak, o gün tatil edilecektir."

- Notlar
Muhtarlar Toplantısı'na Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişime karşı koyduğu sırada şehit olan muhtarlar, Ali Anar ve Mete Sertbaş ile muhtar kardeşi şehit Erkan Yiğit'in yakınları da katıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının ardından konuk ettiği muhtarlarla birlikte öğle yemeğine geçti
.
Programa, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da katıldı.

AA