Advertisement
TÜRKİYE EKONOMİSİ ABONE OL

Başbakan Binali Yıldırım, kredi kullandırma konusunda banka yöneticilerini aşırı tedbirli olmaya sevk eden "zimmet" konusuna ilişkin çalışma yürütüldüğünü belirterek, "Zimmet konusundaki katı tutumu biraz esnetiyoruz. Bunun kararını aldık ve bugünlerde o düzenleme de devreye girecek." dedi.

Yıldırım, Çankaya Köşkü'nde gazete ve televizyonların ekonomi müdürleriyle bir araya gelerek, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Cazibe Merkezleri Programı'nın resmen başladığını dile getiren Yıldırım, yaklaşık 20 milyar lira tutarında müracaat aldıklarını, öngörülen istihdamın da 112 bini aştığını söyledi.

Kalkınma Bakanlığı ile Kalkınma Bankasının tek pencereden programı yürüteceğini bildiren Yıldırım, müracaatların illerdeki Kalkınma Ajansları bünyesindeki Yatırım Destek Ofislerine veya doğrudan Kalkınma Bankasına yapılabileceğini belirtti.

Bazı sabit yatırım maliyetlerini yatırımcının üzerinden alacaklarını anlatan Yıldırım, yatırımcıların makine-teçhizat teşviklerinden de yararlanacaklarını, teşviklerden birinin de ücretsiz danışmanlık ve fizibilite hizmeti olduğunu kaydetti.

Bir diğer teşvikin arsa tahsisi ve bu yerlere yapılacak sabit yatırımlara ilişkin olduğunu ifade eden Yıldırım, "20 bin metrekareye ya da parasal değeri 10 milyon liraya kadar olan bina tamamen kamu tarafından karşılanacak. Bunun üzerindeki yatırımlarda da sıfır faizli parasal destek sağlanacak." dedi.

Yıldırım, 15 yıl işletme şartının yerine getirilmesinin ardından taşınmazların işletme sahiplerine devredileceğine dikkati çekti.

Toplam 19 milyar 600 milyon liralık müracaatın ön talepleri içerdiğine işaret eden Yıldırım, bunun yaklaşık 13 milyar liralık kısmının üretim, kalanının hizmet sektörüne yönelik olduğunu dile getirdi.

Gelecek 1 yılda ne kadarlık bir yatırım beklendiğinin sorulması üzerine Yıldırım, bu konuda öngörüde bulunmanın zor olduğunu ifade ederek, "Sağladığımız imkanları dikkate aldığımızda ciddi bir ilgi bekliyorum. Bu elle tutulur, cezbedici bir program. Gerçekten yatırım, üretim yapmak düşüncesinde olanlar için bulunmaz bir fırsat." değerlendirmesinde bulundu.

- "Amaç para dağıtmak değil, üretimi artırmak"

Son 6 ayda reel sektöre, üretime çok ciddi teşvikler verdiklerini hatırlatan Yıldırım, ancak henüz bunları tanıtma fırsatı bulamadıklarını, yaşanan darbe girişiminin doğurduğu sonuçlarla daha çok meşgul olduklarını söyledi. Yıldırım, "En az 200 kalem, hem geçmişteki sıkıntıları gideren hem de gelecekte imkanlar hazırlayan çok ciddi şeyler yaptık. Biz bunları layıkıyla anlatabilsek, aslında bunun çok güzel sonuçlarını da göreceğiz. Bundan sonra buna daha fazla vakit ayıracağız." dedi.

Vergi barışından, Varlık Barışı'na, sicil affından, Kredi Garanti Fonu aracılığıyla yeni kredi hacmi oluşturulmasına kadar önemli düzenlemeler yaptıklarını anlatan Yıldırım, "Mesela KOBİ'lere 50 bin liralık kredi desteği sağladık. Bu, 15 bin KOBİ için öngörülmüştü. Şimdi onun boyunu aştık. 2017'de müracaat edip, şartları tutan 256 bin müracaat var, herkese vereceğiz." diye konuştu.

Yıldırım, amaçlarının millete para dağıtmak olmadığını belirterek, işletmelerin sıkıntılarının giderilmesini ve tekrar üretim kervanına katılmalarını sağlamayı hedeflediklerini belirtti. Yıldırım, "Bu imkanlar, sürdürülebilir bir fayda sağlayacaksa o zaman amaca ulaşmış oluruz. Bunlar, sosyal desteğe dönüşmesin istiyoruz. Kredi ve teşvikler, karşılıklı kazan-kazan esasına dayalı, bölgesel kalkınma ve refah farkını azaltacak, terörün izlerini silecek, moral değerleri yükseltecek, iş, aş imkanları sağlayacak." şeklinde konuştu.

Bu kapsamda ne kadarlık bir kaynak ayrıldığının sorulması üzerine Yıldırım, ilk sene için minimum 10 milyar lira kaynak ayırdıklarını, burada bir sınırlama ve sıkıntı öngörmediklerini söyledi.

- Bankalara "paniklemeyin" mesajı

Batık işletmeler ve bankaların kredi musluklarını açmasıyla ilgili bir çalışma yapılıp yapılmayacağının sorulmasını üzerine de Yıldırım, şunları kaydetti:

"Bankaların kredi lineları açık. Aksini söylemek haksızlık olur. Mesela Halk Bankası, kredi hacmini yüzde 25 artırmış. Tamamen batmış, düzelmesi, ihya olması, iflah olması mümkün olmayanlarla zaman kaybetmeye lüzum yok. Onun için Esnaf ve Ahilik Fonu kuruyoruz, onlar bu mekanizmaya dahil olacaklar. Biz yaşamak, çalışmak, ayakta kalmak veya yeni yatırımlar yapmak isteyenlere daha çok öncelikli destek vereceğiz. Yoksa iflas eden, tamamen tükenmiş bir firmayı tekrar ayağa kaldırıp yürütmek gibi bir görevimiz yok."

Yıldırım, kredi musluklarının açılmasıyla ilgili bir problem tespit edilip edilmediğinin sorulmasına karşılık, "Bir işin sürdürülebilir olması lazım. 'Dövizde dalgalanma oldu' derseniz anlarım. Bankalar, belki yeniden değerlendirme yaparsa teminatlar yetersiz gibi gözükebilir. Bundan panikleyip, kredileri geri çağırırlarsa bu yanlış. Biz bu konuda bankalara diyoruz ki, 'Bu gelip geçici bir durumdur, paniklemeyin. Gerekirse burada biz size destek de verebiliriz." şeklinde konuştu.

- "Zimmet konusunda esneklik rahatlık sağlayacak"

Şu anda herkeste yapıcı bir tutum bulunduğunu dile getiren Yıldırım, işletmelerin yaşatılmasının esas olduğunu vurguladı. Yıldırım, şöyle devam etti:

"(Zor durumda ben de tepesine bineyim) O adamın yok olmasıyla ne kazanacaksın? Batık kredi tarafına attım, varlık fonuna devrettim... Ne yapıyor, öz kaynakları azalıyor. O yüzden burada zorluklarımız var, ama bir şey getiriyoruz o biraz rahatlatacak. Eskiden beri uygulanan zimmet konusundaki katı tutumu biraz esnetiyoruz. Bunun kararını aldık ve bugünlerde o düzenleme de devreye girecek. Bugün bir kredi verdi, adam yarın emekli oldu. 20 sene sonra çağırıyor, 'Sen filanca adama kredi vermiştin, o sonradan battı, banka bu kadar zarara uğradı. Şunun hesabını ver.' Böyle bir şey olmaz. Sen bugünkü şartlara bakarak kredi veriyorsun. Bugün iyiydi, yarın kötü olabilir. 5 sene sonra durumunun bozulacağını nereden bilsin? Bu da tabi karar vericileri biraz zorluyor. Aşırı tedbirli olmaya sevk ediyor. Bu bir sıkıntı, bunu çözüyoruz, ama ipin ucunu bırakmak da yanlış. Yani talimatla, 'şuna şunu ver, buna bunu ver' denirse bunun sonu yok, bu batak. Biz diyoruz ki, durumuna bakın, inceleyin, müspet düşünün, ama risklerinizi de hesap edin. Burada prensip şudur; emniyet, kabul edilebilir risk seviyesidir. Herkes için farklıdır. Risk alma kapasitesi herkesin değişebilir. Referans bilgiler öngörülebilirlik için konuluyor."

Başbakan Binali Yıldırım, "Eminim ki önümüzdeki yaz aylarından itibaren Türkiye'de işler süratle yoluna girecek, her şey daha güzel hale gelecek." dedi.

ABD'nin ülke dışındaki sermayeyi içeriye çekmek için harekete geçmesi ve faizleri de artırma yönündeki eğiliminin gelişmekte olan ülkelerde dalgalanmaya neden olduğunu belirten Yıldırım, "Türkiye de bundan nasibini aldı. Ülkede ve civarında yaşananlar nedeniyle biz biraz daha ayrıştık. 15 Temmuz'u, 3 koldan terörle mücadeleyi buna dahil edebiliriz. Irak ve Suriye'de yaşananların ülkemize olumsuz etkileri, AB ile aramızdaki yanlış anlaşılmalar. Tüm bunları dahil ettiğimizde benzer ülkelerde yüzde 5-6 sapma olduysa bizde yüzde 8-9 belki de yüzde 10 oldu. Bunlar gelip geçici. Türk ekonomisinin parametrelerine baktığımız zaman, hangisine bakarsanız bakın, benzer ülkelerden iyi konumdayız. Türkiye normal şartlarda bütün bu olanları hak eden bir ülke değil ama bir algı problemi var." diye konuştu.

Yıldırım, bugünlerde Türkiye hakkında olumsuz bir algının yapıldığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:

"Bölücü terör örgütü ve FETÖ hem Avrupa'da hem Amerika'da her yerde muazzam bir faaliyet içerisinde. Ciddi paralar harcıyorlar, çok ciddi lobicilik faaliyetleri yapıyorlar. Yeter ki işte 15 Temmuz'da başaramadık, 17 Aralık'ta başaramadık. PKK 'çukurlarla, şehir işgalleriyle başaramadığını, ekonomiyi zora sokarak başarabilir miyiz?' diye gayret içerisinde. Biz bunu görüyoruz ama bunda da başaramayacaklar. Çok net olarak söylüyorum, başarma şansları yok. Bizim yanlış algıları düzeltmek için daha fazla gayret göstermemiz lazım. Bu konuda da bir çalışma içerisine girdik. Eminim ki önümüzdeki yaz aylarından itibaren Türkiye'de işler süratle yoluna girecek, her şey daha güzel hale gelecek."

- "Paniklemeyin, bunlar gelip geçici"

Döviz kurundaki hareketliliğe ilişkin yatırımcılara seslenen Yıldırım, "Paniklemeyin, bunlar gelip geçici işlerdir. 'Dolar 3,50, 3,60 oldu. Ne yapacağız?' diyerek dolara hücum etmeye lüzum yok. Özel sektör, kamu fark etmez. Buraya giren, kayda giren her türlü kaynak bu ülkenin garantisi altındadır. 'Özel sektörün borcu, bana ne' filan diyecek halimiz yok. Buraya gelmiş, yatırıma girmiş, üretime dahil olmuş istihdam oluşturmuş, mutlaka bunların ödeme mekanizması bulunacak, yapılacak yapılıyor da. Piyasanın kamu kaynaklı döviz ihtiyacını azaltıyoruz." ifadelerini kullandı.

Başbakan Yıldırım, Merkez Bankasının faiz kararına ilişkin de "Merkez Bankası işini yapıyor, biz de işimizi yapıyoruz. Merkez Bankasının elindeki araçlar bellidir. Onun yapacağı şeyler bellidir, bu konuda tamamen bağımsızdır. Toplanıyor, karar verecekler. Bundan sonra 1,5 ayda bir toplanacaklar. Bir sonraki toplantı 1,5 ay sonra yapılacak. Merkez Bankası düşünür, taşınır hesabını kitabını yapar, reel faiz, politika faizi artısı eksisi ne, bunları göz önüne alır, karar verir. Bu kararı da kamuoyuyla paylaşır. Bizim yaptığımız üretim, istihdam ve ihracat. Biz reel ekonomiye yoğunlaştık. Bizim büyüme gibi bir problemimiz var. Merkez Bankasının da enflasyon gibi hedefi var. İkisinin birbiriyle uyumlu gitmesini sağlamamız lazım." diye konuştu.

Büyümeden büyümeye fark olduğuna dikkati çeken Yıldırım, ülkede sağlanacak büyümenin "kaliteli" olması gerektiğine işaret etti. Yıldırım, büyümenin sadece tüketime dayalı olmaması gerektiğini vurgulayarak, programlarını tüm bu faktörleri gözeterek yaptıklarını söyledi.

- "Faizin artıyor olması konjonktürel bir durum"

Üretim, yatırım ve istihdama odaklandıklarını ifade eden Yıldırım, şöyle devam etti:

"Merkez Bankası da para politikalarıyla finansal istikrara yoğunlaşıyor. Enflasyon hedeflemesi yapıyor. Koordinasyon içinde çalışıyoruz. Biz onun işine bulaşmıyoruz. O da bizim işimize fazla bulaşsın istemiyoruz. Biz faizin artırılmasını istemeyiz. Bu, bizim arzu ettiğimiz bir şey değil. Ülkede faizin yüksek olması iyi bir şey mi? Değil. Bizim amacımız bunları olabildiğince aşağı düşürmek, finansa erişimi sağlamak. Faiz yüksek olursa, yatırımcının iştahı kaçar. Faiz yüksek olursa maliyetler yüksek olur. Maliyetler yüksek olursa rekabet imkanı azalır. Dolayısıyla enflasyon da artar. Faizle enflasyonu birbirinden ayrı düşünemeyiz. Hepsi birbiriyle ilişkili. Birindeki değişim diğerini de etkiliyor. Dolayısıyla faizlerin artıyor olması bir dalgalanmanın sonucudur. Bu konjonktürel bir durumdur."

Yıldırım, aldıkları tedbirlerle öngörülebilirliği artırmak, orta ve uzun vadede yatırımcının kararını kolaylaştırmak adına gayret gösterdiklerini dile getirdi.

"Anayasa değişikliğine ilişkin referandum tarihi belli mi?" sorusunu da Yıldırım, "Aşağı yukarı belli. Yasaya göre referanduma gidiş, Cumhurbaşkanının değişikliği onaylayıp, Resmi Gazete'de yayımlamasıyla birlikte 60 günü izleyen bir pazar gün (yapılacak). 61 olur, 67 olur. Pazartesiye rastladıysa 60'ncı gün öbür pazara olur. Daha henüz imza onay süreci tamamlanmadığı için tarih vermek doğru olmaz." şeklinde yanıtladı.

Başbakan Binali Yıldırım, "Yeni sürecin adı, artık 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'dir. Bizim yaptığımız da mevcut durum ile anayasayı uygun hale getirmektir. Çift başlılığı ortadan kaldırıyoruz." dedi.

Başbakan Yıldırım, şehirli ve hemşehrilik bilincinin geliştiği illerde, kalkınmanın daha hızlı olduğunu söyledi. Gaziantep, Kayseri ve Kahramanmaraş gibi illerde, şehirlerin vatandaşlar tarafından bir "aile" gibi düşünüldüğünü dile getiren Yıldırım, esnafların bir araya gelerek olaylara ortak akılla kafa yorduğunu anlattı. Böylece iller arasında bir rekabet oluşacağına, bunun da şehirlerin gelişmesine fayda sağlayacağına işaret eden Yıldırım, "Türkiye'de her bölge için teşvikler ve imkanlar var. Doğu ve Güneydoğu'da yapılan diğer bölgeleri olumsuz etkileyen bir şey değil, oraların yükünü hafifleten bir proje. Diyelim ki buralarda bir şey yapmadık. Terör var, şehirler boşalmış, binalar yıkılmış, moraller çökmüş. Ne olacak, bu olduğu gibi Orta Anadolu'ya, Batı Anadolu'ya, Batı'ya göçler olacak. Göçler geldikçe, sorunlar ağırlaşacak. Biz diyoruz ki artık terörle ilgili devlet güvenlik boyutuyla duruma hakimdir. Vatandaşlar artık bırakın bir bilinmeze göç etmeyi burada eğitim olsun, istihdam olsun, sosyal hayat olsun, her şey tekrar yeşerecek, daha da güzelleşecek. Geleceğimizi burada inşa edelim, dediğimiz budur, verdiğimiz mesaj budur. Dolayısıyla burada yapılan her şey, Orta Anadolu'ya da Batı Anadolu'ya da bir anlamda destektir." diye konuştu.

Her şeyin ekonominin kurallarına göre olması gerektiğini vurgulayan Yıldırım, Kamu İktisadi Teşebbüsleri'nin (KİT) 1980'li yıllardan önce Türkiye kapalı ekonomideyken istihdam oluşturduğunu ancak bunların görevini tamamladığını belirtti. Türkiye'de özel sektörün geliştiğinin altını çizen Yıldırım, kamu kuruluşlarının görevini büyük ölçüde tamamladığını kaydetti. Türkiye Kömür İşletmeleri, Türkiye Şeker Fabrikaları ve Devlet Demiryolları gibi birkaç kurumunun kaldığına değinen Yıldırım, bunların da rehabilite edilerek ve çalışanların mağdur edilmemesi sağlanarak yavaş yavaş ekonomik ölçeğe uygun bir dönüşümün gerçekleştirileceğini söyledi.

- "Yeni sürecin adı, 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi' "

Anayasa değişikliğine ilişkin referandum sonucunun "evet" ya da "hayır" çıkması halinde de planları bulunduğunu anlatan Yıldırım, şöyle devam etti:

"Türkiye'nin bulunduğu bölge itibarıyla güçlü olması lazım. Güçlü olmanın yolu da güçlü iradedir, güçlü siyasi iktidardır. Mevcut karma sistemde, 2007'de Cumhurbaşkanı seçimini engelleyenlerin, icat çıkaranların bugün konuşmaya hakkı yok. Ciyak ciyak bağıranların, dönüp 2007'de yaptıklarıyla yüzleşmeleri lazım, bu bir kere şart. Artık onlar geçti, Türkiye 2007'den sonra yeni bir sürece girdi. Yeni sürecin adı, artık Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'dir. Bizim yaptığımız da mevcut durum ile anayasayı uygun hale getirmektir. Çift başlılığı ortadan kaldırıyoruz. Millet bir sandıkta iki iş yapıyor, meclisi, vekilleri, bir de ülkeyi yönetecek olanı seçiyor. Ülkeyi yönetecek cumhurbaşkanıdır, kanunları yapacak olan da vekillerdir. Seçtiği hükümeti daha doğrusu cumhurbaşkanını denetleyecek de yine milletin vekilleridir."

Yıldırım, her şeyin sandıkta hallolacağını dile getirerek, "Hükümet oldu olmadı, koalisyon oldu olmadı, millet bunlara kafa yormuyor. Diyor ki 'Ben sana yüzde 50 ile işi teslim ettim, istediğin her şeyi veriyorum. Ne vadettiysen 5 sene içinde bunları yap, tekrar gel. Beğenirsem ikinci dönem devam edersin. İkinci dönem bitince, iyi yapıyorsun ama kusura bakma herkes gibi sen de yoruldun kenara geç.' Sistem böyle gayet demokratik, milletin iradesini, doğrudan hesap vermeyi esas alan bir sistem. Güven oyu yokmuş... Güven oyunu millet veriyor zaten. Milletin güven oyu verdiğine, vekillerin tekrar güven oyu vermesi diye bir şey olmaz." diye konuştu.

-"Değişiklikler uzlaşma ve kriz çözme üzerine kurgulandı"

Yıldırım, Türkiye'de 1950'den bu yana 6 darbe olduğunu ve hemen hemen hepsinin cumhurbaşkanının millete veya milletin vekillerine seçtirilmemesi nedeniyle gerçekleştiğini belirtti.

Bu vesayet anlayışlarının 2014'te Cumhurbaşkanı seçiminden sonra bittiğine dikkati çeken Yıldırım, gündemdeki anayasa değişikliğinin seçilen cumhurbaşkanına yürütme yetkisini verdiğini, yargıda bağımsızlık ve birliği sağladığını, gençlerin siyasete daha fazla dahil olmasına imkan verdiğini söyledi.

Yıldırım, cumhurbaşkanının söz konusu değişiklikle mevcut anayasaya göre geniş yetkileri olacağını ifade ederek, şunları kaydetti:

"Cumhurbaşkanına yetki, hem siyaseten hem de cezai sorumluluğu beraberinde getiriyor. Mevcut anayasadaki orandan daha az bir oran ile Yüce Divan'a geliyor. Kafa karıştırıyorlar. Mevcut anayasada Cumhurbaşkanının Yüce Divan'da vatana ihanetten suçlanabilmesi için dörtte üç oran lazım, yani yüzde 75, şimdi üçte iki lazım. Biraz daha aslında bu anlamda emniyeti azaltmış oluyoruz. Hem suçlamalar çeşitleniyor, hem de (Yüce Divan'a) gönderilme şartları biraz daha gevşetilmiş oluyor. Hiç öyle 'vatana ihanet' diye tanımı belli olmayan bir suçlama da yok. Cumhurbaşkanına bütün işlediği düşünülen suçlarla ilgili soruşturma, kavuşturma yolu açılıyor. Ne oluyor 'Cumhurbaşkanı kararname çıkarıyor.' zaten Bakanlar Kurulu kararı çıkıyor, aynı şey. Her seferinde Meclis'e gelip yetki isteyecek hali yok. Orada da sınırlar var. O kadar çok sınır var ki çıkardığın kararname kanuna aykırı ise geçersiz. Temel hak ve hürriyetler ile ilgili kararname çıkaramıyorsun. Anayasada özellikle kanunla düzenlenmiş alanlar varsa kararname çıkaramıyorsun, Kararname ile vergi koyamıyorsun, çıkaramıyorsun, vilayet kuramıyorsun, ilçe kuramıyorsun."

- "Millet hesabını sorar, çocuk oyuncağı mı?"

Anayasa değişikliklerinin uzlaşma ve kriz çözme üzerine kurgulandığının altını çizen Yıldırım, "Meclis diyelim ki cumhurbaşkanı ile takıştı, ne yapacak? Seçim kararı alıyor. Kendi de cumhurbaşkanı da seçime gidiyor. Durup dururken neden seçime gideceksin? Yüzde 50 oy vermiş millet 'uzlaş' diyor. Şimdi seçildi, 'Ben beğenmedim bu Meclisi, Meclisteki milletvekillerinin çoğunluğu benim fikrimde değil, seçime gidelim.' Git, alırsın havanı, millet de hesabını sorar, çocuk oyuncağı mı? Bunlar uzlaşmayı getiriyor. Bunlar başka sistemlerde bugün yaşanan sorunları da çözecek ileri tedbirlerdir. Bizim bu anayasa değişikliği, cumhurbaşkanlığı veya diğer adı ile 'başkanlık sistem' olan diğer ülkelerde bugün tartışılan ve çözüme ulaştırılamamış konuları da çözüme kavuşturan bir anlayış ile hazırlandı."

Yıldırım, söz konusu düzenlemeler ile Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunun mevcut sistem ile kıyaslandığında daha bağımsız olacağını belirtti.

AA