Advertisement

Türkiye ekonomisinin en önemli açmazlarından biri döviz kurlarındaki değişmeler ile enflasyon arasındaki uyuşmazlıklar. Ticaret yaptığımız ülkelerdeki enflasyonu bir an için ihmal edersek, döviz kurlarındaki artışın enflasyonun altında kalması durumunda Türk Lirası reel olarak değerlenir. Döviz kurları enflasyonun üzerinde arttığında ise paramız reel olarak değer kaybetmiş olur.
Paramızın reel olarak değer kaybetmesi yurtiçinde üretilen malların yabancı paralar cinsinden ucuzladığı anlamına gelir. Dolayısıyla, ihracatın artması açısından paramızın reel olarak değer kaybetmesi bir teşvik unsurudur. Buna karşılık, paramızın reel olarak değer kazanması durumunda, yurtiçinde üretilen mallar yabancı paralar cinsinden daha pahalı hale gelir. İhracatçının kârları düşer. Orta-uzun dönemde, ihracat olumsuz etkilenir.
Bir paranın bu anlamda reel olarak değer kazanması mutlaka kötü bir şey olmayabilir. Paramızın reel olarak değer kazandığı kadar üretimde bir verimlilik artışı sağlanabilmişse, paranın reel değer kazandığı ölçüde kaybedilen fiyat avantajı üretimde verimlilik artışıyla geri kazanılmış olur. Dolayısıyla, paranın reel değeri konuşulduğunda, kur değişmelerini ve enflasyonun yanında üretimde verimlilik değişmelerini de göz önüne almalıyız.

BÜYÜME İÇİN KUR-ENFLASYON FARKI
Türkiye ekonomisinin açmazı makul bir enflasyon düzeyi ile kabul edilebilir bir ekonomik büyüme sürecinde gerekli kur değişmelerinin enflasyonun altında kalmasını gerektirmesidir. Daha açık bir ifadeyle, Türkiye ekonomisi ancak paramız reel olarak değer kazandığı dönemlerde daha makul bir enflasyon düzeyinde tatminkâr bir ekonomik büyüme performansı gösteriyor. Üretimdeki verimlilik artışları ise genellikle paramızın reel değer kazanmasının altında kalıyor. Bir aşamada, döviz kurları fırlayıp rekabet gücündeki kayıplar geçici olarak geri alınıyor. Kurlardaki değişmeler de, enflasyon da orta-uzun dönemde istikrarsız oluyor.

Bu açmazın çeşitli nedenleri var. Nedenlerin başında geçmişte yaşanan çok yüksek enflasyonun ekonomik birimlerin finansal yatırım tercihlerini çarpıtmış olması geliyor. Türkiye'de döviz ve altına yatırım en popüler alanlardan. Türk Lirası'na ekonomik birimlerin güveni döviz ve altına olan güvene göre göreli olarak daha az. Dolayısıyla, finansal piyasalarda istikrarı sağlayabilecek döviz kuru gelişmeleri Türkiye ekonomisinin rekabet gücünü koruyabilecek döviz kuru gelişmelerinin altında kalıyor.


VERİMLİLİK ARTIŞI İLE KAPANIR MI?
Grafikte 2001 yılının başı 100 kabul edilerek aylık ortalama döviz kuru (yarım dolar ve yarım Euro'dan oluşan sepet) endeksi ile aylık tüketici fiyat endeksinin kümülatif değerleri gösteriliyor. Bu grafiği 1988 yılına kadar geri götürsek de, temel görüntü değişmiyor. Grafik şunu açıkça gösteriyor. Döviz sepetindeki gidişat fiyat endeksindeki gidişatın altında kaldığında Türkiye ekonomisi ciddi bir büyüme süreci yaşıyor. 2003-2006 yılları arası böyle bir dönemdi. Kurlar 2006 yılında kıpırdadı, büyüme düştü. 2008 yılında kurlar yine kıpırdadı, büyüme daha da düştü. 2010-2011 yıllarında kur değişmeleri enflasyonun altında kaldığında yeniden büyüme sürecine girdikten sonra, 2011 yılı sonundaki kur hareketleri ile yeniden büyüme düştü.
2001 yılı başı 100 olmuşken, bu yılın haziran ayı itibarıyla kur sepeti endeksinin ortalama değeri 319 oldu. Enflasyon endeksinin geldiği değer ise 509 oldu. Yaklaşık 12 yılda tüketici fiyatları 5 kat artarken, kur sepetindeki artış 3 kat olmuş. Arada bir fırlayan kurlara rağmen bu fark kapanamamış. Bu farkın verimlilik artışlarıyla kapanması da çok zor.
Bu açmazdan nasıl kurtulabileceğimiz üzerine düşünceler bir başka yazıya kaldı.