Advertisement

1980 yılından bu yana, Türkiye, ekonomide çok ciddi reformlar yaptı. Her şeyin devlet tarafından kontrol edildiği bir sistemden çoğunlukla piyasa dinamiklerinin egemen olduğu bir ekonomiye geçtik. Bazı kararları korkuyla aldık. Bazen de aşırı riskler alarak bugünlere geldik.
Piyasa ekonomisine geçiş sürecinde içimize sindiremediğimiz reformların başında faizlerin serbest bırakılması gelir. İlk kez 1980 yılında faizler serbest bırakılmıştı. Altyapısı olmayan bir sistemde üstyapıdaki serbestlik bankerler krizi ile son buldu. Ama, yılmadık. 1984 yılında mevduat faizlerinin Merkez Bankası tarafından ekonominin gereklerine göre belirlenmesi ilkesini getirdik. Kredi faizlerini tamamen serbest bıraktık. Bu sistem bir sorun olmadan 1987 yılına kadar çalıştı.

DENEYİMLERİMİZ
1987 yılında mevduat faizlerinin serbest bırakılması yeniden gündeme geldi. Rahmetli Turgut Özal istedi. Bürokrasi karşı çıktı. Sonunda bir orta yol bulundu. Bir yıl vadeli mevduat faizleri serbest bırakılırken, daha kısa vadeli faizler serbest bırakıldı. Eski sisteme göre fazla bir şey değişmedi. 1988 yılının başında faizlerin artması gereği görüldüğünde yine tüm vadelerde mevduat faizlerinin Merkez Bankası tarafından belirlenmesi ilkesine dönüldü.
1988 yılının ortasında mevduat faizlerinin yeniden serbestçe belirlenmesi gündeme geldi. Önce ufak bir "kaos" yaşandı. Ardından, ikna yoluyla mevduat faizleri makul bir düzeye oturtuldu. Bunun adına "serbest faiz" dedik. Altyapısı olmayan serbest faiz döneminde bankacılık sektörünün sağlığı hızla bozuldu. Faturayı 1994 ve 2001 krizlerinde ödedik.
Faizlerin serbestçe belirlenmesi alanındaki deneyimlerimiz boyunca devletin kredi faizlerine karışması hiç gündeme gelmedi. Devlet bu alanda, kendi güdümündeki sübvansiyonlu krediler dışında, ticari bankalara karışmadı. Bu konu enflasyon düşüp faizlerin genel düzeyi tek haneli rakamlara gelince gündeme geldi. Artık, tüketiciyi koruma adına devlet kredi faizlerine de karışmak istiyor.

MÜDAHALE DÖNEMİ
Önce kredi kartı faizlerinin üst sınırının belli bir kural içinde Merkez Bankası tarafından belirlenmesi benimsendi. Bu kuralın içinde faiz düzeyini belirleyen en önemli unsurlardan "kredi riski" olgusu yok. Kredi kartı borçlarının yüzde 10'u da batsa, yüzde 50'si da batsa, kredi kartları faizindeki üst sınır değişmiyor.
Son dönemde, çok yüksek diye devlet kredili mevduat hesabı yoluyla kullanılan kredilerin faizine taktı. Öyle ya, bu çeşit kredilerin aylık faizi yüzde 5'i bile aşmıştı. Enflasyonun yıllık yüzde 7 olduğu bir ülkede kredi faizi nasıl olur da yıllık yüzde 80 olurdu? O halde tüketiciyi korumak için devlet müdahale etmeliydi. Edildi. Artık bu faizler kredi kartı borcuna uygulanan faizler için belirlenen üst sınırı aşamaz.
Bu çeşit girişimlerle "serbest piyasa" mantığının tüm öğelerini yok sayıyoruz. Faizi yüksekse, kredi almazsınız. Yüksek faizle kredi almışsanız, bir hesabınız var demektir. Kredi alıp ödemeyecekseniz, bir başkası sizin ödemediğiniz krediyi bir yolla ödeyecek demektir. Bu çeşit kredilerde batık ne kadar fazlaysa, faizi de o kadar yüksek olacaktır.
Şimdiki serbest faiz rejimini öncekilerden ayıran en büyük özellik artık bu sistemin alt yapısının kurulmuş olması. Yani, bankacılıkta serbest piyasa ekonomisinin çalışabileceği bir ortam yaratıldıktan sonra devlet bankacılığa müdahale etme ihtiyacı duymaya başladı.
Kalbimiz serbestlikten yana, ama kafalarımız henüz değil.