Advertisement

Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun tasarısı hazırlandı. Yakında Meclis'e sunulacak. İlk kez 1995 yılında bir çerçeve kanun çıkmıştı. Zaman içinde çeşitli eklemeler yapıldı. Şimdi de yeni şikâyetlere çözüm sunmayı hedefleyen, AB mevzuatına yakınlaşmayı içeren bir kanun tasarısı gündemde.
Önce bir konuya açıklık getirmek gerekiyor. 1995 yılında çıkan kanun da, tıpkı rekabet konusundaki kanun gibi, Gümrük Birliği çerçevesinde Avrupa Birliği'nin dayattığı bir kanundur. Yani, biz istemedik, dışarıdan bize dayatıldı. Dayatıldığı için de, biz bu çeşit kanunlarla ne yapacağımızı pek bilemiyoruz.
Tüketiciyi korumak ne demektir? Bu soruyu yanıtlayabilirsek, tüketicinin nasıl korunacağı da kendiliğinden ortaya çıkar. Galiba, biz bu soruyu yanıtlamadan el yordamı ile tüketiciyi korumaya çalışıyoruz. Aslında yaptığımız, büyük ölçüde, tüketiciyi, aldığı bazı mal ve hizmetlerden mahrum ederek (ya da bunların kalitesini düşürerek) korumaya çalışmak. Bunu yaparken de etrafı yıkıp döküyoruz.

FİYAT DEĞİL BİLGİ VE DÜRÜSTLÜK ÖNEMLİ
Tüketici ile tüketilen mal ve hizmetleri satanlar arasında akit yapabilme serbestisini ortadan kaldırıyoruz. "Bankalar konut kredisi açar, ama yanında buna bağlı olarak kredili mevduat hesabı açamaz" diyoruz. Banka ile kredi müşterisi böyle bir ilişkiye girmek istiyorsa, devlete ne oluyor? Deniyor ki, kredili mevduat hesabı yoluyla kredi kullanıldığında bankalar fahiş faiz alıyorlar.
Müşteri bunu bilmiyor mu? Bilmiyorsa, bilmesini sağlayacak önlemler getirilir, ürünün yasaklanması değil.
Kredili mevduat hesabı olmasa, kredi taksitini ödemediğinde, kredi müşterisi temerrüde düşecek demektir. Temerrüt faizi çok mu düşük? Tüketiciyi koruma adına temerrüt faizi alınamaz mı diyeceğiz?
Bütün bilgiler müşterinin önüne konmalı. Müşteri tüm bilgilere vakıf olarak bankalarla akit yapabilmeli. Daha önce bilgisi verilmemiş hiçbir yeni maliyet müşteriye yüklenmemeli. Satıcının dürüst davranması sağlanmalı/Tüketiciyi korumaya yönelik bir düzenleme burada biter. Ayrıntılar banka ile müşteri arasında oluşturulur. Bu yaklaşım bize uygun gelmiyor. Faizi sınırlamak istiyoruz, ürünü yasaklıyoruz. Bağcıyı döverken üzümü de eziyoruz.

BAĞIMSIZ KURUMLARIN İŞİ
Faizi sınırlama görevi Merkez Bankası'na verildi. "Finansal istikrarın korunması ve parasal aktarım mekanizmasının güçlendirilmesi" diye sözde bir bahane bulunarak kredili mevduat hesabından kullanılan kredilerin faizine bir üst sınır getirildi. Bu uygulamanın, Merkez Bankası Kanunu ile ne kadar uyumlu olduğu felsefi açıdan tartışılabilir nitelikte.
Bankaların müşterilerine verdiği hizmetlerden hangisinden ücret alabileceği Gümrük ve Ticaret Bakanlığının uygun görüşü ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından tespit edilecekmiş. BDDK tüketiciyi koruma kurumu değil. Bankaların nereden ve nasıl para kazanacağı da BDDK'nın değil, bankalar kanununun konusu. Bağımsız bir kurum olduğu düşünülen BDDK'nın bir başka kurumdan "uygundur" görüşü alarak işi olmayan bir işi yapmaya çalışması ne derece bağımsız olduğunu da sorgulatır nitelikte. Siyasi kaygılarla uygulamaya konmaya çalışılan bazı kararlara siyasetten bağımsız diye düşünülen kurumların alet edilmesi çok büyük talihsizlik. Bu kurumlar yıpranıyor. Kredili mevduat hesaplarından kullanılan kredilere üst sınır getirmek ya da bankaların müşterilerine verdikleri servisler karşılığında ücret talep edip edemeyeceklerine bir Bakanlık'tan görüş sorarak karar vermek bağımsız kurumların işi değil. Bağımsız kurumların kanunlarına belki şu madde eklenmeli: "Bu kuruma bu kanunda belirtilen görevler dışında başka kanunlar yoluyla hiçbir görev verilemez." Hiç olmazsa, daha açık davranılıp bağımsız kurumların kanunlarının değiştirilmesi zorunlu hale getirilir.