Advertisement

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), dün Şubat ayına yönelik Süt ve Süt ürünleri Üretim verilerini yayımladı.

TÜİK verilerine göre ticari süt işletmelerince Şubat ayında 702 bin 784 ton inek sütü toplandı.

Toplanan inek sütü miktarı Şubat ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 6,6 azaldı. Söz konusu veri, Ocak ayında da bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 0,7 azalmıştı. Sektör temsilcilerinin beklentisi, önümüzdeki aylarda da süt üretiminin hem mevsim etkisiyle hem de istikrarsız piyasa nedeniyle azalacağı yönünde.

Peki bu ne anlama geliyor?

TÜİK'in bu verilerini iyi okumak lazım.

Çünkü sektörün geleceğine yönelik önemli sinyaller içeriyor. Süt üretimindeki söz konusu daralma uzun yıllardan sonra ilk kez görülmeye başlandı.

Uzun bir zamandır çiğ süt üreticisinin içinde bulunduğu sıkıntılı durumu hem yazılarımızda hem de Tarım-Analiz programında dile getiriyoruz.

Ulusal Süt Konseyi'nin referans fiyat olarak belirlediği 1 lira 21 kuruş seviyesindeki çiğ süt alım fiyatı ile reel piyasada belirlenen fiyatlar birbiriyle uyuşmuyor.

Anadolu'nun bir çok bölgesinde söz konusu fiyatta çiğ sütünü satabilen üretici sayısı çok az.

Çiftçilerin önemli bir kısmı sanayiciye, mandıralara soğuk zincirdeki çiğ sütünü 1 lira 21 kuruşun çok altında satıyor. Bazı bölgelerde söz konusu rakam 1 lira seviyesine kadar gerilemiş durumda. Kaldı ki süt/yem paritesine göre mevcut fiyat çiftçiyi tatmin edecek seviyelerde değil. 

Böyle bir ortamda, kurun da etkisiyle yem ve enerji başta olmak üzere girdi maliyetleri her geçen gün artarken süt sığırcılığından kâr etmek neredeyse mucize.

Haliyle bir çok işletme para kazanamadığı için sahip olduğu anaç hayvanları kesime gönderiyor.

Türkiye Süt Üreticileri Merkez Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Tevfik Keskin, et ve süt piyasasında yaşanan istikrarsızlığın birbirini tetiklediğini savunuyor.

Çiğ süt para etmediği için anaç hayvanların kesime gitmesi sonucu besi materyali tarafında sıkıntı yaşandığını ve o yüzden kırmızı et fiyatlarının yüksek seyrettiğini kaydeden Keskin, “Çiğ süt fiyatlarındaki istikrarsızlık yüzünden besi hayvanlarının sayısı çoğalmıyor, aksine azalıyor. Girdi maliyetleri çok yüksek. Yılbaşından bu yana yem fiyatları yaklaşık yüzde 20-30 oranında arttı” diyor.

Keskin, süt üretimindeki azalmanın önümüzdeki aylarda da sürebileceği uyarısında bulunuyor.

Kırsaldaki insanları kırsalda tutmak için küçük üreticinin hak ettiği şekilde desteklenmesi gerektiğine dikkat çeken Keskin, “Sütçülüğün sürdürülebilir olması lazım. Mevcut şartlarda üreticiyi bu işte tutabilmek zor” diyor.

Köy-Koop Genel Başkanı Yakup Yıldız ise çiftçinin ekonomik açıdan ciddi bir sıkıntı içinde bulunduğunu belirterek, “Kesif yem fiyatları son 3 ayda yaklaşık yüzde 20 seviyesinde arttı” diyor.

Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetişticiliği Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Alaattin Özbey de anaç hayvanların kesime gittiğini doğruluyor.

Çiğ süt fiyatları yerinde sayarken yem fiyatlarındaki artışa dikkat çeken Özbey, “Süt sanayicisi yılbaşından itibaren çiğ sütte kalite primini kaldırdı. Böylece 2014'te sattığımız fiyatın altında çiğ süt satar duruma gelindi” diyerek çiftçinin zor koşullar altında üretim yapmaya çabaladığını belirtiyor.

Mevsim itibariyle mevcut ayların üretim açısından en üst seviyeler olduğunu hatırlatan Özbey, gelecek aylardan itibaren Eylül'e kadar mevsim etkisiyle de üretimin yüzde 15 seviyelerinde düşeceğini hatırlatıyor. Özbey, başta yem olmak üzere girdi maliyetleri düşmediği sürece hayvancılıkta istikrar sağlamanın zor olduğunu söylüyor.

Bu tablo sonucu, uzun zamandır devam eden ithalata rağmen kırmızı et açığını kapatmakta zorluk çekilmesi ve bir türlü düşürülemeyen kırmızı et fiyatları bizi daha büyük risklerin beklediğine işaret ediyor.

Anadolu'daki meşhur deyimi hatırlatalım: “Anası yoksa danası da yok”.

Kırmızı et fiyatlarının yüksek seyrettiği bir ortamda anaç hayvanların kesimi devam ettiği sürece, özellikle besi tarafında yeni krizlerin yaşanabileceğini öngörmek için kahin olmamız gerekmiyor.

İşte TÜİK'in Şubat ayı verisi aylardır gündemde olan bu uyarıların resmi istatistiklere kısmen yansımış hali.

Bu işin mevcut haliyle 'idare edilebilir' ya da 'sürdürülebilir' bir tarafı kalmadı.

Böyle bir trendin doğuracağı riskleri daha da geç olmadan oturup, hesap etmekte fayda var.

Türkiye'de herkesin söylemekten dilinde tüy bittiği ancak uygulamada nedense bir türlü aynı iradenin gösterilmediği adımların artık acilen atılması lazım.

Ot olmadan, et olmaz, süt olmaz.

Girdi maliyetlerini düşürebilmek adına yem hammaddesi tarafında üretimin ciddi şekilde artırılması kaçınılmaz.

Bitkisel üretim tarafında işlemeyen sistem hayvansal üretimi doğrudan olumsuz etkiliyor.

Üretici, örgütlü şekilde hareket edemediği sürece de ne maliyeti kontrol edebiliyor ne de ürettiği ürünün fiyatını belirleyebiliyor.

Özetin özeti, Türkiye'de tarım politikaları artık söylemlerden öteye geçmek zorunda.

Aksi takdirde bu krizin faturası sadece çiftçiye değil, 80 milyona yansıyacaktır.

O yüzden Gıda Komitesi, gıda enflasyonunda yaş meyve sebze tarafına odaklanmışken biraz da hayvansal üretim tarafına baksa fena olmaz. Çünkü o tarafta da işler pek iyi gitmiyor ve çözüm daha fazla ithalat değil.

Bizden söylemesi...

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com