Advertisement

Türkiye’de tarım sektörü son yıllarda oldukça zor bir sınavdan geçiyor.

Küresel piyasalarda tarımsal emtia fiyatlarındaki oynaklık, ithalata dayalı üretim modeli ve maliyetlerdeki sert yükseliş çiftçiyi oldukça yordu.

2023’ün henüz başında olmamıza rağmen bu yılın genelinde tarım ve gıda sektörü açısından en çok konuşulacak konular arasına hayvansal mamuller çoktan girmiş durumda.

‘Gıda enflasyonuyla mücadele’ adı altında özellikle et ve süt fiyatlarını üretim tarafında baskılama politikası ters tepti.

Girdi maliyetlerindeki artış frenlenemezken, üretici fiyatlarına yönelik çekilen el freni deyim yerindeyse sektöre takla attırdı.

Serbest piyasaya tek taraflı müdahale dengeleri bozdu.

Bu durumu sadece piyasada oluşan fiyatlamalar değil resmi üretim verileri de teyit ediyor.

Her ne kadar Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, son dönemde yükselen et ve süt fiyatlarına ilişkin, "Spekülatif hareket gözlemlediğimizin altını çizmek istiyorum. Ne etimizde ne sütümüzde eksiğimiz gediğimiz yok, gerekirse de gerekli tedbirler alınır" diyerek ithalat sinyali verse de TÜİK verileri son yılların en düşük süt üretimine işaret ediyor.

Ticari süt işletmeleri tarafından toplanan inek sütü miktarı, Kasım’da yıllık bazda yüzde 6.1 azalırken, Ocak-Kasım döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 3.2 düştü.

Yani son 6 yılın en düşük üretim verileri ile karşı karşıyayız. Bir başka deyişle, Şubat 2017’den bu yana 69 ayın en düşük süt üretiminden bahsediyoruz.

Hatta süt sanayicileri ile konuştuğumuzda üretimdeki azalmanın resmi verilerin çok daha üzerinde olduğu dile getiriliyor. Sektöre göre, son 1 yılda süt üretimi yüzde 10’un üzerinde azaldı. Hatta bazı bölgelerde bu oran yüzde 20’ye yaklaşıyor.

Anaç hayvanların kesime gittiğini teyit eden bu veri ve bilgiler, aynı zamanda kırmızı et tarafındaki suni üretim artışının da cevabı niteliğinde.

Dolayısıyla hem et hem de süt tarafında arzda bir daralma olduğu aşikâr.

Peki hayvancılıkta iddia edildiği gibi spekülatif bir hareket mümkün mü?

Mevcut işletme ölçekleri ve yapısı göz önüne alındığında pek mümkün gözükmüyor.

Çünkü yine TÜİK verilerine göre, Türkiye’de büyükbaş hayvan işletmelerinin yüzde 95’inde hayvan sayısı 49 baş ve altında seyrediyor. Dolayısıyla üretici hem çok küçük ölçekte hem de dağınık yapıda.

Piyasada spekülasyon yaratacak bir gücü ve organizasyon yapısı yok.

Kaldı ki bitkisel üretimdeki bazı ürünlerin bekletilmesi, depolanması ya da stoklanması gibi bir durum hayvancılıkta çok geçerli değil. Daha açık ifadeyle belirli bir canlı ağırlığa erişmiş olan ve kesime gelen besi hayvanlarını uzun süre bekletmek ne kârlı ne de verimli bir iş modelidir. Çünkü kesime gelen hayvanın bekletilmesi her gün ek bir yem maliyetine katlanılması ve hayvanın aşırı yağlanarak et kalitesinin düşmesi anlamına gelir. Hiçbir besici ekstra bir maliyete katlanarak etin kalitesini düşürüp, daha düşük bir fiyata satmak istemez.

Süt tarafında da durum farklı değildir.

Çiğ sütün ömrü artı 4 derece soğuk zincirde sadece 48 saattir. O sütün 48 saat sonunda işlenerek mamule dönüşmesi gerekir; aksi takdirde bozulur ve zayi olur. O yüzden Anadolu’da meşhur bir söz vardır: “Cenaze bekler, süt beklemez.”

Bir de konuya şu açıdan bakmakta fayda var.

Eğer üreticiler spekülasyon ve hatta manipülasyon yaratacak bir güce veya etkiye sahipse neden aylarca fiyat sabit kalırken zarar ettiler ve bu işten çıktılar?

Neden zarar etmeye başladıklarında bu spekülatif harekete başvurmadılar?

Eğri oturup doğru konuşalım.

Bugün et ve süt fiyatlarındaki sert hareketlere bakınca hayvancılıkta izlenen yanlış politikaların izlerini görmek mümkün.

O yüzden fiyatlardaki yükselişin nedeni ve sonucu üzerine 3 önemli soruya yanıt aramak lazım.

1- Üreticinin girdi maliyetlerini frenleyebildik mi?

2- Üreticinin maliyetini düşüremesek bile verimini artırarak işini kompanse etmesini sağladık mı?

3- Bu ikisini yapamasak bile tüketiciyi korumak adına üretici fiyatlarını baskılarken aynı üreticinin zarar etmemesi ve üretimini sürdürebilmesi için bir ek destek politikası hayata geçirdik mi?

İlk sorunun yanıtından başlayalım.

Tarım-GFE’ye göre, Kasım 2022 itibariyle yem maliyetleri son 1 yılda yüzde 128 arttı. Geçen yıla göre, enerji maliyeti yüzde 172, gübre fiyatları yüzde 143 yükseldi. Bunun yanına işçilik ve diğer giderleri de eklediğinizde işletme giderleri son 1 yılda üç haneli şekilde artmaya devam etti. Hatta Aralık sonunda Hükümet tarafından karma yemde yüzde 5’e varan indirim ve Nisan ayına kadar yem fiyatlarını sabitleme açıklamalarına karşın yılbaşından bu yana çeşidine göre değişmekle birlikte yem fiyatlarına yüzde 8-9 oranlarında yeni zam gelmeye başladı. Dolayısıyla üreticinin girdi maliyetlerini frenleyemedik.

Gelelim ikinci sorunun cevabına…

Türkiye’de laktasyon döneminde ortalama inek sütü verimi hayvan başına 3.100 litre seviyelerinde. Hâlbuki Almanya, Fransa, İspanya, İngiltere, İtalya, ABD gibi ülkelerde bu miktar ortalama 7.000 litrenin üzerinde. Karkas et tarafında ise Türkiye’nin ortalama verimi 285 kilogram civarında. Yine Fransa, İngiltere, ABD, Almanya gibi ülkelerde ortalama karkas et verimi 400 kilogramın üzerinde. Yani verimlilikte de sınıfta kalıyoruz.

Üçüncü sorunun yanıtına gelirsek…

Ulusal Süt Konseyi’nin (USK) en son Ekim 2022 itibariyle 8.50 TL olarak açıkladığı çiğ süt tavsiye fiyatına ek olarak destek prim miktarı litre başına 50 kuruş ile sınırlı kaldı. Dolayısıyla mevcut destek prim miktarı üreticinin yarasına merhem olmadı.

Özetle ortada üç yanlışın bir doğruyu (üretim) götürdüğü bir tablo var.

Üç bakanlık alarmda

Hayvancılık tarafındaki gelişmeler genel seçim tarihi yaklaşırken bürokrasiyi de alarma geçirdi.

Önceki hafta Ankara’da Tarım ve Orman Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığından Bakan yardımcısı düzeyinde katılımın gerçekleştiği bir toplantı gerçekleşti.

Ağırlıklı olarak süt sanayicilerinin davet edildiği toplantıda hem süt ve et piyasasındaki gelişmeler hem de maliyet-fiyat dengesi konuşuldu.

Toplantıda, USK’nın devre dışı kaldığı bir ortamda fiyatların yeniden revize edilmesi gündeme geldi.

Ekim 2022’den bu yana USK’nın tavsiye niteliğindeki çiğ süt litre fiyatı 8.50 TL ve destek primi de 50 kuruş. Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği’nin (TÜSEDAD) Aralık 2022 hesaplamalarına göre ise çiğ sütün litre maliyeti 12.90 TL. Bugün serbest piyasada kaliteli çiğ sütün litre satış fiyatı 12 TL’nin üzerini görmüş durumda.

Son 1-2 ayda ortalama yüzde 40 artan çiğ süt fiyatı aslında bugüne kadar baskılanmış fiyatların arzdaki daralma sonucu serbest piyasadaki yansımasıdır. Önümüzdeki dönemde USK’nın referans fiyatı piyasaya daha uyumlu şekilde yukarı yönlü revize etmesi kaçınılmaz.

Şimdilerde bazı süt sanayicilerinin çiğ süt fiyatını 11 TL'de sabitlemek adına üreticilerle görüştüğü ve ortak hareket ederek fiyatı kontrol altında tutma çalışmaları yaptığı kaydediliyor. Ama geçmiş olsun, ok yaydan çıktı bir kere.. Maliyetlerin artmaya devam ettiği ve arzın daraldığı bir ortamda fiyatı artık serbest piyasa belirler.

Kırmızı et fiyatlarında artış sürüyor

Hayvancılıkta et, süt ve ot (yem) denklemi bozuldu.

Sütteki istikrarsızlık domino etkisiyle kırmızı et piyasasına yansıdı. Bu sürpriz değil, beklenen bir gelişmeydi.

Çiğ süt fiyatındaki artışa paralel olarak karkas et fiyatları da artıyor. Şu an 125 TL seviyelerindeki maliyete karşın karkas etin kilogram fiyatı birara 135 TL’nin üzerini gördü. Hatta bazı bölgelerde kalite kriterlerine göre 140 TL ve üzeri de fiyatlandı. Şimdilerde 130 TL seviyelerinde seyrediyor. Fiyatların kısmen frenlenmesinde Bakanlığın gündemindeki kasaplık hayvan ve karkas et ithalatı olduğu biliniyor. Ancak dünyada karkas et ya da canlı hayvan fiyatları Türkiye’den ucuz değil. Ayrıca küresel manada artan maliyetler ve risklerden dolayı ihracatçı ülkeler öncelikli olarak kendi iç piyasalarına yönelik arz ve fiyat istikrarını sağlamak adına ihracat konusunda eskisi kadar iştahlı değil. Bu da Türkiye gibi ithalatçı ülkelerin hem tedarikinde sıkıntı hem de maliyetinde artış anlamına geliyor.

Dolayısıyla bu tabloda ithalatın sadece piyasaya uyarı niteliğinde oldukça sınırlı kalacağı tahmin ediliyor.

Tarımda üretici enflasyonu artmaya devam ediyor

Tarım ürünleri üretici fiyat endeksi (Tarım-ÜFE) Aralık'ta aylık bazda yüzde 4.82 yükselmeye devam ederken, yıllık bazda yüzde 151.03 arttı.

Tarımda üretici enflasyonunun en sert arttığı ana ve alt gruplarda hayvancılık sektörü dikkat çekti. Ana grupta canlı hayvanlar ve hayvansal ürünler aylık bazda yüzde 7.81 yükselirken, yıllık bazda yüzde 134’ün üzerine çıktı. Alt gruplarda ise canlı sığırlar ve bunlardan elde edilen işlenmemiş sütteki artış aylık bazda yüzde 9.58 artarken, yıllık bazda yüzde 153 yükseldi.

Fiyatlar ne kadar sabit?

Son haftalarda zincir marketlerle başlayan fiyat sabitleme furyası kafalarda soru işareti de yaratıyor.

Kimi zincir market 500 üründe fiyat sabitlerken, kimisi bin, bazısı da iki bin ürünün fiyatını sabitlediğini ve bazı ürünlerde indirim yaptığını duyurdu. Ama fiyatı inen ya da sabitlenen bu ürünler arasında en çok tüketilen temel gıda ürünlerinin ağırlığını kimse bilmiyor. Örneğin, et ve süt ürünlerinde indirim bir yana fiyat sabitleme söz konusu mu? Maliyetleri sabitlenmeden ya da düşürmeden fiyatlar ne kadar iner ya da sabit kalır? Bu kampanya ne kadar sürdürülebilir? Bir yandan kamuoyuna fiyatların sabitlendiği duyurulurken diğer yandan da sosyal medyada bu ay içerisinde değişen etiketlerin fotoğrafları dolaşıyor.

Bizce asıl sorulması gereken soru Ocak ayı sonrasına dair...

Girdi ve üretici enflasyonları aylık bazda artmaya devam ederken tüketici fiyatları Şubat ve sonraki aylarda ne olacak?

Hep birlikte izleyip göreceğiz.

“İhracat kısıtlaması ve ithalat çözüm değil”

TÜSEDAD Başkanı Sencer Solakoğlu, “Üretici refah payı dâhil karlı bir şekilde üretim yapmazsa ve üretim azalırsa bunun orta vadede fiyatları fırlatacağını hep söyledik ve buna rağmen üretici fiyatları baskılandı. Bugün gelinen noktada maliyetler artmaya devam ediyor ve arzdaki daralmanın da etkisiyle fiyatlar artık kontrol edilemez bir durumda. Çünkü şuan ürün yok ve kimse maliyet konuşmuyor. Sadece arz ve talep konuşur duruma geldik” diyor.

Zamanlama açısından çok tehlike bir döneme gelindiğine dikkat çeken Solakoğlu, “Tehlikeden kastım şu… Mart ayından itibaren Ramazan hazırlıklarının başladığı bir döneme gireceğiz. Bu hem et hem de süt ürünleri için önemli. Gıda fiyatlarında zaten genel olarak Ramazan ayı öncesi artışlar başlıyor. Ramazan’dan sonra da turizm sezonunun başladığı, dolayısıyla talebin güçlendiği bir döneme giriyoruz. Ne yazık ki tüketicilerin önümüzdeki aylarda karşılaşacağı peş peşe zamlar kimseyi hoşnut etmeyecektir” diyor.

“Bu kadar düşük talebe rağmen hala arz-talepteki dengesizlik fiyatları artırıyorsa talebin artması durumunda yaşanacak fiyat hareketlerini kestirmek güç” yorumunda bulunan Solakoğlu, “Kırmızı et tarafında Ramazandan itibaren yaşanacak talep artışı şu anki fiyatları Avrupa’nın da üzerine çıkartabileceğini gösteriyor. Et tarafında fiyatlar Ramazan ayına kadar en az yüzde 15-25 arasında artış gösterebilir. Çiğ süt tarafında ise olması gereken artış büyük çoğunlukta gerçekleşti, belki en fazla yüzde 10 daha artabilir. Dolarda ya da yem fiyatlarında ekstra bir fiyat hareketi olmazsa bu seviyeler korunabilir” diyor.

Peki arz ve fiyatta dengeyi sağlamak adına ithalat çözüm mü?

Mevcut konjonktür açısından sorunun çözümünde ithalatın çare olmadığının altını çizen Solakoğlu’na göre, yurtdışında fiyatların çok yüksek olması ithalatı da bir alternatif olmaktan çıkardı.

Solakoğlu, ihracat kısıtlamalarının da çözümden çok orta ve uzun vadede daha büyük sorunlara yol açabileceği uyarısında bulunuyor.

Bu arada süt tozu ve tereyağı ihracatına yönelik kısıtlama devam ediyor.

Ezcümle, sektör çok kritik bir dönemden geçiyor ve ilginç gelişmelere sahne oluyor.

Gelişmeleri hep birlikte izleyip, sizlere aktarmaya devam edeceğiz.

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com