Bloomberght
SON DAKİKA
Bloomberg HT Görüş İrfan Donat Çiftçi ne diyor, ne istiyor?

Çiftçi ne diyor, ne istiyor?

28 ilde 1.098 faal çiftçi ile gerçekleştirilen "Türkiye Tarımsal Görünüm Saha Araştırması"na göre, çiftçilerin yaş ortalaması yükselmeye devam ediyor. "Herhangi bir sorun yaşamıyorum" diyen çiftçilerin oranı her geçen yıl azalıyor. Çiftçi hane halklarının %71'i tarımsal gelirlerine ek gelirlerle ayakta duruyor. İklim değişikliği üretim maliyetlerini artırırken, borçlanan çiftçi oranı da yükseliyor. Kırsalda nüfus yaşlanıyor. Gençler tarımdan uzak duruyor. Kırsaldan kente göç sürüyor. Neden mi? Yanıtı basit: Emek çok, kazanç az; risk yüksek, destek düşük.

Giriş: 19 Haziran 2025, Perşembe 09:32
Güncelleme: 19 Haziran 2025, Perşembe 09:36

İRFAN DONAT

Hep söylüyoruz ya tarım kumara dönüştü, çiftçilik yapmak her geçen gün daha da zorlaşıyor diye…

Kırsalda yapılan saha çalışmaları bunu teyit ediyor.

Kredi Kayıt Bürosu (KKB) 2019 yılından bu yana her yıl düzenli olarak “Tarımsal Görünüm Saha Araştırmaları” düzenliyor.

2024 yılına ilişkin anket çalışmasının sonuçları da açıklandı.

Raporun satır aralarında, tarımın bugünkü gerçekleri kadar geleceğine dair de önemli sinyaller ve ipuçları var.

KKB Tarımsal Görünüm Saha Araştırması, Frankfurt School of Finance & Management uzmanları tarafından her yıl 28 ilde fiili olarak çiftçilik yapan işletmelerle basit tesadüfi örneklem yöntemiyle gerçekleştiriliyor.

2024’te görüşülen çiftçi sayısı 1.098 olurken, saha araştırması tarım sektörünün farklı alanları ve ihtiyaçlarını ölçen 34 sorudan oluşuyor.

Ortaya çıkan rapor, üretim ve satış süreçlerindeki kırılganlıkları açıkça ortaya koyuyor: Çiftçi en çok “girdi maliyetlerinden” yakınıyor. Gübre, mazot, yem, ilaç derken üretimin daha ilk adımında çiftçi borçla tanışıyor. Üretim bitince ne oluyor? Bu kez “beklentilerin altında kalan satış fiyatı” ile yüzleşiyor.

Rapor bize gösteriyor ki mesele sadece ekonomik değil, aynı zamanda ekolojik!

Su kaynakları baskı altında, iklim değişiyor, toprak yorulmuş vaziyette. Her üç çiftçiden ikisi, iklimin artık “kuraklaştığını veya dengesizleştiğini” söylüyor. Üretim meselesi orta ve uzun vadede bir gıda arz güvenliği sorununa dönüşebilir.

Gelin, anket sonuçlarından çıkan bulgulara birlikte göz atalım.

ÇİFTÇİ YAŞLANIYOR

Türkiye’de Çiftçi Kayıt Sistemi’ne (ÇKS) kayıtlı 2 milyon 319 bin 426 çiftçi bulunuyor. KKB’nin araştırmasına göre, çiftçi yaşı 2024’te ortalama 53,2 olarak kayıtlara geçerken, genç çiftçi oranı ise sınırlı bir artışla %15 seviyesinde bulunuyor. Frankfurt School tarafından 2016, 2017 ve 2018 yıllarındaki saha araştırmalarında ölçülen ortalama yaşlar sırasıyla 48,4, 48,3 ve 47,6 olmuştu. 2024 itibarıyla ortalama yaş önceki KKB saha araştırmalarında gözlenen en düşük değer olan 51,1’den (2021) 2,1 yaş yüksek. Son beş yıllık trend çiftçi kesiminde yaşlanmanın hızla sürdüğüne işaret ediyor.

Ankette çiftçi yaş ortalamasının 53,2 olarak çıkması sizi şaşırtmasın. Zira saha araştırması için çiftçi seçiminde arazi sahipliği veya Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) kaydı değil, “aktif” çiftçilik/çiftlik yöneticiliği kriteri gözetiliyor. Eğer ÇKS kaydı baz alınırsa TZOB’un verilerine göre, Türkiye’de çiftçi yaşı ortalaması 59 seviyesinde ve 18-32 yaş arası genç çiftçilerin oranı sadece yüzde 5 ile düzeyinde.

DÖNGÜSEL TARIMDAN UZAKLAŞIYORUZ

Tarım, hayvansal ve bitkisel üretimi kapsayan ve birbirini tamamlayan bir faaliyet. Burada bir döngü var. En basit haliyle özetlemek gerekirse hayvanların gübreleriyle bitkileri besler, o bitkilerin çıktılarıyla da hayvanların yem ihtiyacını karşılarsınız. İçine meraların da katılması gereken bu döngünün ekonomik ve ekolojik çıktısı sürdürülebilirliği beraberinde getirir.

Ama artık tarımda döngüsel sistemden uzaklaşılıyor. Çiftçi anketi sonuçları da bunu teyit ediyor.

Saha araştırmasında, tarımsal işletmelerin ana faaliyet tipi bitkisel, hayvansal ve karma olmak üzere üç kategoride izleniyor. Uzun yıllar ortalamasına bakıldığında Türkiye’de her 10 işletmeden kabaca 6’sının bitkisel üretim, geri kalan 4’ünün karma üretim (bitkisel + hayvansal) gerçekleştirdiği ortaya çıkıyor. Sadece hayvancılık yapan işletmeler araştırmada yüzde 1’in altında bulunuyor.

Diğer yandan bitkisel üretimle iştigal eden işletme oranında sınırlı da olsa artış trendi gözleniyor. İşte buraya dikkat… Bu artışın daha çok ana faaliyet alanı bitkisel üretim olmakla birlikte yan faaliyet olarak hayvancılık da yapan karma işletmelerin bu yan faaliyete son vermesinden kaynaklandığı tahmin ediliyor. Karma işletmelerin azalışı tek bir üretim tipinde ihtisaslaşmaya işaret ediyor gibi gözükse de diğer yandan özellikle küçük aile işletmelerinde gözlenen entegre ve döngüsel tarımsal üretim sisteminin azalmakta olduğunun da sinyali niteliğinde.

Ve şu notun da altını çizmemiz lazım: “Tarım sektöründe ekonomik, sosyal ve çevresel açılardan karma işletmeler genel olarak daha sürdürülebilir kabul ediliyor.

ÖLÇEKLER KÜÇÜK

Türkiye’de tarımsal işletmelerin büyüklüğü ölçek ekonomisi açısından yeterli seviyelerde değil. Halen ortalama işletme büyüklüğünün 61 dekar seviyelerinde olduğu tahmin ediliyor. Benzer durum hayvansal işletmeler için de geçerli. KKB’nin yayınladığı anket sonuçlarına göre son beş yılda işletme tipine göre hayvan sayısı ortalamaları; süt inekçiliğinde 27 baş̧, besicilikte 55 baş̧, küçükbaşta 245 baş olarak ortaya çıkıyor.

Hâlbuki ölçek ekonomisi açısından büyükbaşta ideal ortalama hayvan sayısı 100 olarak önerilirken, küçükbaşta en az 300 hayvan olması tavsiye ediliyor. Bakanlığın da geçmiş yıllarda uygulamaya çalıştığı “300 koyun projesi” bunun en somut örneği. Ancak hem arazi hem de hayvan sayısı açısından ölçeklerin küçük olması üretimin maliyetini artıran, karlılığı düşüren bir faktör olarak karşımızda duruyor.

İklim değişikliği üretim maliyetlerini artırıyor

2024 saha araştırmasında genel olarak üretimi etkileyen sorunların boyutu ve trendi pek değişmemiş.

Geçmiş yıllarda olduğu gibi “girdi pahalılığı” (%98) neredeyse tüm çiftçilerin ortak sorunu olmaya devam ediyor. Bunu “iklimsel dengesizlikler” (%65), “su kısıtı” (%36) ile hastalık ve zararlılarla mücadele (%33) problemleri takip ediyor.

Bu yılın başından itibaren daha çok hissettiğimiz kuraklık ve zirai don vakaları 2024 yılında yaygın şekilde yaşanmamış olsa da çiftçilerin iklim değişikliğinin artık kalıcı bir olgu ve sorun olduğu konusunda ikna olduğu anlaşılıyor.

Öte yandan çiftçinin en büyük kronik sorunu olan “pahalı girdiler” iklimden bağımsız bir sorun gibi gözükse de pek öyle değil.

Birkaç örnekle özetleyelim…

İklim değişikliği çiftçinin üretim maliyetini artıran bir faktör olarak karşımızda duruyor. Örneğin bir sezonda yetiştirdiği ürün için dört sulama yapan bir çiftçi kuraklık dönemlerinde sulama sayısını beş hatta altıya çıkarmak zorunda kalıyor. Bu da ekstra sulama ve enerji maliyeti anlamına geliyor.

Yaşanan zirai don sonrası ürünleri hasara uğrayan çiftçi eğer ekim sezonunu kaçırmamışsa yeniden fide dikimi yaparak sezonu kurtarmaya çalışıyor ki bunun da ek fide ve hazırlık maliyeti oluyor. Ya da bazen kuraklık ve aşırı sıcaklar bazen de aşırı yağışlar sonucu artan hastalık ve zararlılar için çiftçi ekstra pestisit kullanmak zorunda kalıyor. İşte bunların hepsi iklim kaynaklı girdi maliyet artışı olarak faturalara yansıyor.

Özetle “İklim değişikliği” ve “su kısıtı” çiftçiler için uzun vadeli birer sorun haline gelmiş durumda. Zira son dört yılda KKB’nin araştırmasına katılan her üç çiftçiden ortalama ikisi “iklim kuraklaştı/dengesizleşti”, biri ise “yetersiz su” cevaplarını işaretliyor.

Tüm bu gelişmeler hem üretimi daha kırılgan hale getiriyor hem de bu işin sürdürülebilirliğini sorgulatıyor.

Sorun yaşamayan çiftçi sayısı her geçen gün azalıyor

Ankette çiftçilere “üretim sonrasında” karşılaştıkları problemler de sorulmuş.

Son beş yıllık trende baktığımızda sorun yaşamayan çiftçi sayısının her geçen yıl azalması dikkatimizi çekti. 2020 yılında “Herhangi bir sorun yaşamıyorum” cevabını veren çiftçi oranı yüzde 29 seviyelerinde gözükürken, 2024’te bu oran yüzde 11’e gerilemiş durumda. Bir başka deyişle Türkiye’de her 10 çiftçiden 9’u sorun yaşıyor.

Çiftçilerin üretim sonrası yaşadığı en büyük sorunların başında sırasıyla ürünlerini umduğu fiyata satamaması, alıcı bulmakta zorlanması, ürün parasının geç ödenmesi geliyor.

“Ürün param geç ödeniyor” sorunu 2023’teki yüksek enflasyon ile birlikte artarken, 2024’te de çiftçi için önemli bir kaygı unsuru olmaya devam etmiş gözüküyor.

Tahsilat süreleri uzuyor

KKB’nin anketinde çiftçilere sattıkları ürünlerin bedelinin tahsilat şekli ve tahsilat süresi de sorulmuş.

Burada dikkatimizi çeken nokta özellikle son iki yıldır vadeli satışların (kısmen + tamamen vadeli) 2021 ve 2022’ye göre yükselirken, peşin satışların görece azalması.

Raporda şu not dikkat çekici: “Hububat bedeli ödemelerini 2022’de 10 gün içerisinde yapan TMO, alım miktarında tarihi rekorlar kırdığı 2023 yılında bu süreyi 30 güne, 2024’te ise 45 güne çıkarmıştır. KKB tarım uzmanları gerçekleştirdikleri saha ziyaretlerinde birçok tarla ürünü ve sebzede de (özellikle patates, soğan, domates, karpuz, kavun) satışların neredeyse tamamen vadeliye döndüğünü gözlemişlerdir.”

Tarım çiftçinin tek gelir kaynağı olmaktan çıkıyor

Saha araştırmasında çiftçilere (aile üyeleri dâhil olmak üzere) tarımsal üretim dışında faaliyetleri soruluyor. Böylece hane halkının tarım dışındaki gelir kaynakları da analiz ediliyor.

2024’te “Başka gelirimiz yok” diyenlerin oranı yüzde 29 ile her ne kadar 2023’e göre (%24) yükselmiş görünse de uzun vadede düşüş trendinin bozulmadığı anlaşılıyor. Zira 2020’de başka geliri olmadığını beyan eden çiftçi oranı yüzde 39 gözüküyor.

2024 itibariyle çiftçi hane halklarının yüzde 71’i tarımsal gelirlerine ek olarak farklı gelir türleri elde ediyor. Bir başka deyişle tarım, trend olarak çiftçinin tek gelir kaynağı olmaktan çıkıyor.

Tarıma ilave olarak hane halkına gelir sağlayan ilk üç faaliyet emekli maaşı, işçi/memur maaşı, esnaflık/ticaret geliri olarak sıralanıyor.

Diğer yandan, kamuoyunda EYT adıyla anılan ve 3 Mart 2023 tarihinde hayata geçen emeklilik düzenlemesinden sonra emekli aylığı alanların (%44) oranı yüksek kalmaya devam ediyor. Özetle kırsalda tek geçim kaynağı olmaktan çıkan tarımın geleceği ekonomik ve ekolojik zorluklarla birlikte daha fazla baskı altına giriyor.

Borçlanan çiftçi oranı artıyor

Çiftçilere, kullandıkları finansman kaynaklarının sorulduğu ankette dikkatimizi çeken bir başka nokta ise borçlanan çiftçi oranındaki artış…

2019 yılında “Hiç borçlanmadım (Öz kaynak)” cevabını veren çiftçi oranı yüzde 55 iken, 2024’te bu oran yüzde 28 olarak karşımıza çıkıyor.

Üretimden satışa kadarki süreçlerde kronik sorunlarla boğuşan çiftçi, eriyen öz kaynaklarına karşın finansmanı farklı şekillerde temin ediyor.

Geçmiş yıllarda olduğu gibi en çok kullanılan finansman türü yüzde 61 ile banka kredisi olurken, bunu yüzde 23 ile tarım kredi kooperatifleri kredisi ve yüzde 21 ile girdi bayisinden vadeli alınan mal ya da yazdırılan borç takip ediyor.

ÖNCELİK YATIRIM DEĞİL İŞLETME KREDİSİ

Sektörün genel gidişatına yönelik fikir verecek bir başka nokta ise kullanılan kredilerin türüne ilişkin…

Her 10 çiftçiden 6’sı bankalardan kredi kullanıyor.

Bankalardan kredi kullanan çiftçilere aldıkları kredilerin amacı sorulduğunda, yüzde 81’i üretime yönelik işletme kredisi cevabı verirken, sadece yüzde 44’ü yatırım amaçlı tarımsal kredi kullandığını söylüyor. Burada trend olarak çiftçilerin kullandığı kredilerde “işletme” kredilerinin payında artış gözlenirken, “yatırım” kredilerinin payında düşüş dikkat çekiyor.

Bir başka deyişle çiftçi borçlanıyor ama büyümek için değil, ayakta kalmak ve mevcut geçimlik üretimini koruyabilmek için... Bu tablo, ne kadar sürdürülebilir?