Advertisement

Mevduat munzam karşılığı tutmak, merkez bankalarının klasik para politikası araçlarındandır. Mudi bankaya 100 lira yatırır. Para otoritesi, piyasanın ve ekonominin durumuna göre bir değerlendirme yapar. Mevduatın ne kadarının kredi olarak dağıtılacağına karar verir.
Eğer enflasyonla mücadeleyi esas alan bir para politikası izliyorsa, enflasyondaki gelişmelere bakar. Tüketim baskısı varsa, kredileri pahalılaştırmaya yönelik bir politika izler. Munzam karşılıkları yükseltir. Örneğin, 100 liralık mevduatın 10 lirasını değil 15 lirasını kendi kasasında tutar. Böylelikle bankaların krediye ayırabilecekleri kaynak, 90 liradan 85 liraya düşer, azalır. Krediler pahalılaşır. Tüketici pahalılaşan kredi kullanmaktan kaçınacağı için, ekonomide talebi azaltıcı etkisi olur. Enflasyonun artış hızı yavaşlar.
TCMB, bir süreden beri, farklı bir yöntem uyguluyor. Bankalarda, yerel para mevduatlarının munzam karşılıklarının bir bölümünün döviz olarak yatırılmasını kabul ediyor. Bu bağlamda son kararında ek bölüm için "1,4" lük farklı bir katsayı uygulaması bile getirdi.

BANKALAR DÖVİZ GETİRMEKTEN MEMNUN
Bankalar açısından bakarsanız olumlu sayılabilecek bir hareket. Son aylarda TL mevduatlardaki artış hızı çok yavaşladı. Hatta haftalar itibarıyla düşüşler bile görülüyor. Dolayısıyla aktivitesini büyütmek isteyen bankalar için yerel para kaynakların maliyeti, mevduat faizleri yavaş yavaş yükseliyor. Yanı sıra, Merkez Bankası da faiz koridorunun üst sınırından bankaları fonlayınca, finansal sektörün yerel para kaynak bulması zorlaşmaya, pahalılaşmaya başladı.
Bankalar buna karşılık, maliyetleri düşürmek ve kaynaklarını büyütmek için dışarıdan borçlanmayı tercih ediyorlar. TCMB verilerine göre Mart 2012 itibarıyla, özel sektörün toplam 28 milyar dolarlık kısa vadeli borçlanmasının 25 milyar doları finansal sektöre ait. Bunun 22 milyarlık bölümü de bankaların borçları. Dikkat edin bu rakam sadece kısa vadeli borçlar. Bankaların uzun vadeli dış borç stoku 35 milyar dolar kadar. Özel sektörün dış borcunun 158 milyar dolar olduğunu düşünürseniz, toplam borcun yüzde 22'si bankalara ait.
Dışarıda döviz çok. Bol olan şey ucuzlar. Bankalar da ucuz bir kaynak bulunca, kur riskini sigortaladıkları sürece, döviz kullanmaktan hoşlanıyorlar. Ülkeye döviz getirmeye devam ediyorlar.

MERKEZ BANKASI DA
Bankaların elinde döviz olunca, yerel para mevduatlar için döviz cinsinden munzam kabul etmesi TCMB'nin de işine geliyor. O da uluslararası döviz rezervlerini büyütüyor.
Bilindiği gibi cari açık sorunu olan bir ekonomide, açığın finansmanı hayati öneme sahip. Finansmanın kolay ve ucuz olabilmesi için döviz kurunun çok oynak olmaması gerekir. Çünkü dalgalı kuru esas alan bir politika seçiminde, kur oynaklığı döviz sahiplerinin içeriye para getirme iştahını olumsuz etkiler. Kur çok sık ve geniş bir aralıkta hareket ediyorsa, yerel para yatırım araçlarına yatırım yapma konusunda isteksiz olurlar. Sıcak para cinsinden de olsa, ekonomiye döviz getirirken yüksek sigorta primleri ödemek zorunda kalırlar. Bekledikleri getiri düzeyini yakalayamazlar. Bu nedenle Merkez Bankası, kur oynaklığı konusunda mesaj vererek bir anlamda, cari açığın finansmanını da kolaylaştırıyor.
Oynaklık konusunda faiz aracını kullanmak istemezseniz, elinizdeki en etkin araç rezervlerdir. Bu bağlamda, ne kadar çok rezerv birikiminiz varsa, piyasalara o kadar güven vermiş olursunuz. Dolayısıyla, bankaların getirdikleri her döviz TCMB'nin de hoşuna gidiyor.
Bir tür alan razı, satan razı durumu. "Nereye kadar" sorusunun cevabını, Avrupa'daki bankaların durumu ve döviz borçlarında riskleri sigortalayan türev ürünlerin maliyetleri verecek.