Advertisement

Ekim ayında TÜFE yüzde 1.80 artınca piyasalarda endişeli yorumlar çoğaldı. Benim de kısmen katıldığım grup, işlenmemiş gıda ve giyim eşyalarından kaynaklanan artışın arkasındaki en büyük etkenin kur geçişkenliği olduğu görüşünde.
Şimdilik nedeni hakkındaki farklı görüşleri bir kenara koyarsak, Merkez Bankası Başkanı tarafından daha yeni açıklanan yıl sonu tahmininin tutmayacağı konusunda ortak görüş oluşmaya başladı. Enflasyon gelişmelerini değerlendiren raporların çoğunda tahminler yüzde 7.5 üstüne yükseltildi. Ardından gelecek yıla ilişkin tahminler de yukarı yönde revize ediliyor. Piyasadaki beklentiler değişiyor.
Gelinen aşamada TCMB Başkanı yıl sonuna kadar faizlerin sabit kalacağı sözünü verdiği için, enflasyonla mücadelenin "sıra dışı" para politikası yöntemleriyle sürdürüleceğini söyleyebiliriz. Böylelikle faiz koridoru, munzam karşılıklar, rezerv opsiyon mekanizması gibi, önceden tahmin edilmesi kolay olmayan politika araçlarının etkinliği biraz daha iyi anlaşılacak.

OYNAKLIK ARTIYOR
Para politikasının bugüne kadarki performansının, enflasyonla mücadelede istenen sonuçları vermediğini söyleyebiliriz. Zaten Merkez Bankası da son dönemde, bir yandan büyüme ve kurları yönetmeye çabalarken diğer yandan kısa vadeli döviz girişlerini ve kredi büyümesini kontrol edebilecek bir söylem geliştirmeye çalışıyor.
Bu konuların geniş bir şekilde yer aldığı, Citibank Bölge Başekonomisti, değerli iktisatçı İlker Domaç'ın son çalışması dikkatle incelenmeye değer. Domaç, TCMB'nin yeni para politikasının piyasalarda yarattığı oynaklığı araştırmış.
Görünen o ki; politika uygulamalarında öngörülebilirlik azaldıkça başta tahvil piyasaları olmak üzere kısa vadeli piyasalarda oynaklık yükselmiş. Örneğin, büyümeye destek olabilmek ve sıcak para girişini azaltabilmek için düşük tutulan faizler başta tüketici kredileri olmak üzere kredilerde hızlı büyümeye yol açmış. Bu gelişmeler olurken doğal olarak ekonomideki dolarizasyon da azalmamış.

EKONOMİLER AYRIŞIRKEN
TCMB uygulamalarını savunurken, haklı olarak, içinden geçmekte olduğumuz ekonomik konjonktüre atıfta bulunuyor. Başta FED'in parasal genişleme politikası olmak üzere birçok konudaki belirsizliklere dikkat çekiyor.
Dünyada tek ekonomik sorun bu değil. Yanı sıra gelişmekte olan ülkeler arasında bir ayrışım yaşanıyor. 2008 krizi öncesindeki bol para ortamından yararlanarak şartları iyi değerlendiren G.Kore, Tayland, Çin ve Vietnam gibi ülkeler yapısal reformlarını hayata geçirdiler. Sınai ve teknolojik üretim çeşitliliğini artırdılar. Bu sayede ekonomileri reel anlamda büyümeye başladı.
Buna karşılık Türkiye, Kolombiya, Endonezya gibi ülkeler sıcak parayla gelen kredi imkânını ithalata ve tüketim harcamalarının finansmanına ayırdı.
Diğer bir deyimle, kışı düşünen karınca yazın sıcakta çalışırken, ağustosböceği şarkı söyledi, televizyonlardaki yetenek yarışmalarına hazırlandı. Şimdi kış yaklaşıyor. Yani döviz azalırken bizim ihtiyacımız azalmıyor. Ayrıca rakiplerimizin durumu da bizden iyi.
Önceden alınan dövizli borçların geri
ödenmesi ve cari açığın finansmanı için orta vadede daha çok tasarruf yapıp daha az tüketmemiz gerekiyor. Kısa vadede, cari açık ve yüksek enflasyon yatırımcıların ülkeler arasında yapacağı tercihleri etkileyecek. Dolayısıyla, TCMB olabildiğince enflasyonla mücadeleye öncelik vermeli, daha belirgin bir politika demetini hayata geçirerek piyasalardaki oynaklığın ve belirsizliklerin azaltılmasını hedeflemelidir.
Önümüzdeki günlerde açıklanacak 2014 Para Politikası Programı bunun için iyi bir fırsat.