Advertisement

Gelecek yılın kamu borç finansmanı programı açıklandı. Veriler cesaret verici. Reel anlamda devletin borcu azalıyor. Büyüme tahmini tutarsa, kamu borcunun milli gelire oranı yüzde 32 civarında olacak. Önce “Sezar’ın hakkını Sezar’a” verelim. Dünyada başta gelişmiş ülkeler olmak üzere devletlerin borçları hızla büyürken, Türkiye’de tam tersi bir gelişme var. Ekonominin temel taşlarından biri yerinde. Bunu söylerken birçok harcamanın merkezi bütçe dışına kaydırıldığı, başta mahalli idareler olmak üzere borçların büyüdüğü gerçeğini unutmuyorum. Yanı sıra merkezi hükümetin borcunun azalmasının başta reel sektör olmak üzere hanehalkı ve diğer kesimlerin borçlarının aynı hızda büyüdüğü de diğer bir gerçek. Yani Türkiye’de borçluluk azalmıyor. Sadece yer değiştiriyor. Eskiden kamu borçluydu, şimdi özel sektör ve aileler. Bu da iç tasarruf yetersizliğinin doğal bir sonucu.

2013 PERFORMANSI OLUMLU
Bu saptamalar ışığında Hazine Finansman Programı’na (HFP) bakınca ilk göze çarpan şey 2013 yılı performansı. Bu yıl Hazine öngörülenden daha az borçlanacak. Bu gelişmeyi geçen yıl HFP açıklanırken beklenen özelleştirme gelirinden daha fazla gelirin elde edilmesi sağlamış gibi görünüyor. Hatırlarsanız Halkbank’ın 2012 yılındaki özelleştirmesinden elde edilen 4.5 milyar lira kadar gelir bu yılın ocak ayı başında bütçeye yazılmıştı. İç borçlanmada görülen azalma da bu miktara yakın. İç borçlanmada vadenin 74 aya çıkması, ortalama maliyetin yüzde 7.5 düzeyine inmesi kamu borçlanmasının geleceği açısından umut verici.

GELECEK SENE DIŞ ŞARTLARA BAĞLI
Gelecek seneyi değerlendirirken dış şartlara ve yabancıların beklentilerine biraz daha yakından bakmak gerek. Çünkü son yıllarda yabancıların iç borçlanma piyasasındaki ağırlıkları arttı. 2009 yılında DİBS’lerin sadece yüzde 8.6’sı onların elindeydi. Oran eylül ayında yüzde 23’ü geçti. Yani hem faiz hem de vade yapısını belirlemede önemli oyuncu oldular. Uzun vadeli, sabit getirili kâğıtların çoğunu onlar satın aldılar. Kararları ve risk iştahları piyasaları doğrudan şekillendirmeye başladı. Doğal olarak, FED politikaları onlar için bir temel gösterge niteliğinde. Diğer bir deyimle, FED’in parasal genişlemede atacağı adımlar bizim iç ve dış borçlanmamızı doğrudan etkileyecek. Çünkü yatırımcıların çoğu oradan gelecek ucuz fonlarla Türkiye’den kamu kâğıdı alıyorlar. Eğer beklendiği gibi FED gazdan ayağını çekerse, maliyetler artacak, vadeler aşağıya doğru hareket edecektir. Bu bağlamda konu, diğer ekonomik gelişmelerin yanı sıra, 2014 yılı iç borçlanma stratejisi için de hayati önemde. Hazine zor günlerin dostu değişken getirili enstrümanları değişkenlerle değiştirmeyi amaçlıyor. Olabildiğince 5 ve 10 yıl vadeli kâğıt ihraç etmeyi düşünüyor. Bu kâğıtların ana müşterisi yabancılar olduğundan hedeflerin tutturulabilmesi için risk iştahları azalmamalı. Ama sadece dış şartlar yetmez. Bir de iç siyasi ve iktisadi dengelerde de beklenmedik gelişmeler olmamalı. Örneğin sert geçecek bir seçim dönemi, beklenenden farklı seçim sonuçları yatırımcıların risk hesaplarını etkiler. Buna bir de tahminlerden daha düşük büyüme eklenirse, Hazine faiz, vade ve sonuçta enstrüman çeşitlerinde değişime gitmek zorunda kalabilir. Bu tür olasılıkların olabileceği bir dönemde Hazine’nin bu yıldan az borç servisi olması aşırı oynaklıkların önünde bir engeldir. Kamu gelecek yıl 177 milyar lira borç anapara ve faiz geri ödemesi yapacak. İçinde bulunduğumuz yıldan 6 milyar lira daha az. Böylesi şartlarda dışarıdan gelebilecek sert rüzgârlar, Hazine’nin borçlanma hedeflerini tutturmasını çok aşırı etkilemeyecektir.