Ticaret savaşları ve küresel sistemin geleceği
-
Ticaret savaşları gündeminin Washington ve Pekin'de "devlet politikası" olarak benimsenmesi, uzun vadede ABD ve Çin etrafında kümelenen kamplaşmaları gündeme getirebilir
ABD ile Çin arasındaki 2008 küresel finans krizinin sonrasında şiddeti giderek artan bir şekilde devam eden ticaret savaşları, artık teknik detaylar arasına gizlenmiş adımlarla değil, açıktan verilen siyasi mesajlar ve meydan okumalarla ilerliyor.
Pekin ve Washington yönetimleri, karşılıklı olarak çokuluslu şirketlerin hedef alınmasına varan yeni-korumacılık eylemlerini devreye alırlarken özellikle yüksek teknolojili sektörlerde rekabet avantajlarını birbirlerine kaptırmamak için canhıraş bir mücadele içindeler. Finansal piyasalardaki aktörler ve uluslararası yatırım fonları için küresel ticaret ve teknoloji savaşlarının kısa vadeli sonuçlarını öngörüp buna bağlı yatırım tercihleri yapmak o kadar zor değil. Ancak ticaret ve teknoloji savaşlarının on yıllara yayılan uzun bir dönemde devam etmesinin küresel değer zincirleri, üretim ağları, bölgesel havzalar ve gerek kamu gerekse özel sektörün karar alma yapıları üzerinde ne tür zararlar oluşturabileceği henüz netleşmiş değil.
Ortaya çıkan yeni şartlar, uluslararası sistemin bazı açılardan Soğuk Savaş’ı andıran, ancak piyasa aktörleri ve üretici kesimler açısından çok daha tehlikeli ve rahatsız edici bir siyasi ve ekonomik ayrışma sürecine gittiğini gösteriyor. Oluşan yeni küresel sistemin “G-2” olarak anılan iki süper gücü ABD ve Çin arasındaki ticaret ve teknoloji savaşlarının konjonktürel bir gelişme olmaktan çıkıp uzun vadeli bir stratejiye dönüşmesi, ekonomiye devlet müdahaleciliğini artırma ve üç parçalı yeni bir uluslararası yapı ortaya çıkarma potansiyeli taşıyor. Şu an ticaret savaşlarına liderlik eden aktörlerin pek hesaplamadıkları süreçler ABD, Çin ve Avrupa (Eski Dünya) liderliğinde kendi içinde karşılıklı bağımlılık yüzdeleri yüksek, ancak diğer taraflarla ilişkileri sınırlı üç ayrı kampın ortaya çıkmasına yol açabilir. Yükselen güçlerin ve bölgesel aktörlerin de kendilerine bir yol çizerek ekonomik yapılarını bu kamplardan birine entegre olacak şekilde yönlendirmeye çalışmalarının verimlilik, kârlılık, fiyat düzeyleri, yeni teknolojiler ve küresel rekabet açısından birçok olumsuz sonuçları ortaya çıkabilir. İkinci bir senaryo olarak, ABD ve Çin yönetimleri iddialı oldukları sektörlerde birbirlerinden tarifeler ve rekabet politikası bağlamında belli tavizler kopardıktan sonra görece liberal uluslararası ticaret sisteminin işlemeye devam etmesine razı olabilirler.