Bloomberght
Bloomberg HT Haberler Başçı: Reel efektif kur 120'yi aşarsa faiz düşürülebilir

Başçı: Reel efektif kur 120'yi aşarsa faiz düşürülebilir

Başçı, "Reel efektif döviz kurunun 120'nin üzerine çıktığı tespit edilirse, ölçülü bir politika faiz indirimi, araç olarak kullanılabilir" dedi

Giriş: 03 Nisan 2013, Çarşamba 11:30
Güncelleme: 04 Nisan 2013, Perşembe 12:37

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, Türkiye örneğinde 2012 yılının bir dengelenme yılı, 2013 yılının ise dengeli büyüme yılı olacağını söyledi.

Başkan Başçı, ''Yüzde 15'lik kredi büyümesi nedir? Ortalamada sağlıklı, sürdürülebilir ve Türkiye için finansal derinleşmeye de izin veren, makul kredi büyüme hızıdır. Bu, o anlamda bir tavan değer olarak okunmaması gerekir. Bu, kredi sınırlaması değeri değildir. Bu, bir referans değeridir'' dedi.

Başçı, ''Eğer reel efektif döviz kurunun 120'nin üzerine çıktığı tespit edilirse, ölçülü bir politika faiz indirimi, araç olarak kullanılabilir'' dedi.

Başçı, Mardin Ticaret ve Sanayi Odası'nca Hilton Garden Inn Otel'de düzenlenen ''Para Politikaları'' konulu konferansta yaptığı konuşmada, bugün dünyada düşük büyüme, düşük faiz ortamında bulunduklarını belirterek, böyle bir konjonktürde, Türkiye için doğru ekonomik politika bileşeninin düşük faiz dengeli büyüme olarak ortaya çıktığını ifade etti.

Merkez Bankası'nın önümüzdeki dönemde elindeki araçlarla dengeli büyümeyi desteklemeye devam edeceğini vurgulayan Başçı, ''Dengeli büyümenin iç dengeyi yani fiyat istikrarı, dış dengeyi yani ödemeler dengesini gözeterek büyüme anlamına geliyor. Türkiye örneğinde 2012 yılı bir dengelenme yılıydı. 2013 yılı ise dengeli büyüme yılı olacaktır. Yurt içi nihai talep 2013 yılının ilk çeyreğinde toparlamaya başlamıştır'' diye konuştu.

Küresel ekonomik gelişmelere de değinen Başçı, gelişmiş ülkelerdeki büyüme hızının yakın zamanda yeniden yavaşlama eğilimi gösterdiğini anlattı.

Gelişmekte olan ülkelerde büyüme hızının tekrar bir sıfıra doğru yavaşlama eğilimi gösterdiğini bildiren Başçı, ''Bizim komşumuz olan Avrupa ülkesinde oraya çıkıyor. Oradaki sinyaller, göstergeler maalesef büyüme yerine küçülmeye işaret ediyor. 2013 yılında da Avrupa bölgesinde küçülme devam edeceğini tahmin ediyor herkes'' dedi.

-Avrupa'daki işsizlik oranı endişe verici-

Gelişmekte olan ülkelerde büyüme hızında yavaşlama gözlendiğine dikkati çeken Başçı, Avrupa bölgesinde işsizlik oranının yüzde 12'ye çıktığını, bunun çok endişe verici bir gelişme olduğunu vurguladı.

Başçı, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Kötü finansal koşullar Avrupa'da nispeten iyileşmişti. Faiz oranlarında genelde düşük gözleniyordu ancak bunun henüz reel sektöre yansımadığını görüyoruz. İşsizlik oranlarındaki yükseliş çok da olumlu işaretler vermiyor, 2013 yılı büyümesi için. Amerika'da ise işsizlik çok yavaş düşüyor ancak burada da tatmin edici bir düşüş yok.

İngiltere'de de Amerika'daki gibi daha yatay seyreden bir işsizlik var. Tahminlere baktığımızda bunlar özel sektör tahminleri. Kasım ayında yapılan Euro Bölgesi için 2013 yılı büyümesini sıfır olarak veriyorlardı o zaman. Aradan geçen aylarda Ocak ayında eksi 0,1'e daha sonra da en son mart ayında da eksi 0,3'e bu tahminler. Yunanistan, Portekiz, İspanya ve İtalya'da daralma var. Gelişmekte olan ülkelerde Türkiye için büyüme hızı kasım ayında 4 bekleniyormuş, 2013 yılı için şu anda yine 4'e yakın bir seviyede devam ediyor. En son veri 3,9 büyüme beklentileri ortalaması. Bunlar özel sektörün beklentileri.''

-Önemli olan ekonomiye güven-

Avrupa'da işlerin iyi gitmediğini ifade eden Başçı, şöyle devam etti:

''Küresel enflasyona bakalım. Küresel enflasyonda da gelişmiş ülkelerde aşağı yukarı hedefler civarında bir enflasyon var. Yüzde 2 civarında, ortalama enflasyon. Gelişmekte olan ülkelere bakarsanız, orada da yüzde 5 civarında, 5-6 arasında gözleniyor. Yük, para politikasının üzerine binmiş durumda. Acaba para basarak büyümek mümkün mü? Güven enjekte ederek büyümek gerekir. Siz istediğiniz kadar para basın, eğer iş adamları, yatırımcılar geleceğe güvenle bakmıyorsa yatırım yapmıyorlar. Önemli olan ekonomiye güven enjekte etmek. Para enjekte etmek tek başına yeterli olmuyor.''

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, ''Burada giderek artan bir güven var. Türkiye'de devletin borcunu ödeyeceğine dair eskiden bazı tartışmalar vardı. 2001-2002 yıllarında hatırlarsınız krizden sonra 'acaba Türkiye borcunu öder mi, ödese mi, ödemese mi iyi olur?' gibi tartışmalar yapılmıştı. En sonunda denildi ki 'hayır Türkiye Cumhuriyeti devleti borcunu öder ve ödeyecek'. O şekilde bir karar alındı'' dedi.

Başçı, Mardin Ticaret ve Sanayi Odası'nca Hilton Garden Inn Otel'de düzenlenen ''Para Politikaları'' konulu konferansta yaptığı konuşmada, 2009 yılında aşağı yukarı bütün ülkelerin bütçe dengelerini bozduğuna işaret ederek, bunun sebebinin 'harcamaları artıralım özel sektör harcamıyor. Devlet harcasın. Vergileri indirelim, özel sektör daha çok harcasın' şeklindeki bir yaklaşım olduğunu ifade etti.

Bazı ülkelerin bütçe dengesinin çok fazla bozulduğunu anımsatan Başçı, şunları söyledi:

''Zaten borcu fazla olan ülkeler de mesela İtalya, Yunanistan, Portekiz gibi ülkelerde kamu borcu daha da arttı. Şunu fark ettiler. Bunlar devlet olduğu halde acaba bu borcu ödeyebilecekleri mi? Bu kadar ağır bir borcun altına girdiler, ödeyebilecekler mi, ödeyemez şüphesi fiyatlara yansıyınca faizler yükseliyor. Yunanistan'ın faizleri hızla yüzde 20-25'in üzerine çıktı ve euro bazında faizler bunlar. Bu faizlerde hiç kimse borçlanıp da geri ödeyemez. Özel sektör de kamu da ödeyemez. Yunanistan bir anda temerrütte düştü ve borçlarını yeniden yapılandırarak hafifletmeye çalıştı. 250 milyar euro da resmi kuruluşlardan destek aldı. AB, Almanya ve diğer ülkelerden 250 milyar euro da destek aldı. Demek ki ne kadar vahim bir problem ile karşı karşıya. Özel sektör bu borcu vermiyorsa resmi kuruluşlar verecek şeklinde kurtarılmaya çalıştı.''

Bu durumun reel ekonomiye yansımalarının çok ağır olduğuna dikkati çeken Başçı, ''Büyüme arka arkaya çok derin eksi seviyelerde devam etti Yunanistan'da. Benzer bir durumun Portekiz'de yaşandı. Yakın zamanda da dikkat ederseniz İtalya ve İspanya'da da faiz oranlarında Almanya'ya göre nispeten bir bozulma var'' şeklinde konuştu.

Başçı, şöyle konuştu:

''Almanya'da faiz oranlarında ne zaman bir problem olsa aşağıya doğru gidiyor. Neden şu anda çünkü Avrupa'da nispeten güvenli liman olarak görülen bir tek Almanya kalmış durumda. Almanya neden güvenli liman olarak algılanıyor. Piyasalar tarafından ve faizler o kadar düşük diye sorarsa Almanya'da bir denk bütçe kuralı anayasaya yazıldı. Bundan bir kaç sene evvel Almanlar dediler ki, 'bu işin sonu yok. Biz bu şekilde kamu borç yükü ile gidemeyiz. Mutlaka denk bütçeyi yapmamız lazım ve bunu yapacağımıza dair kamuoyunu ikna etmemiz lazım. Aksi halde bizim de faizlerimiz yükselir. Bu kısır döngüden çıkamayız' şeklinde bir karar ile bunu anayasalarına yazdılar. Denk bütçeye doğru ilerliyorlar. Bütçe açıkları Almanya'da giderek azalıyor. Kamu borç yükü yüzde 80'ler mertebesinde olmasına rağmen denk bütçe ile bu işi çözecekler güveni ile Almanya'nın faizleri bugün son derece düşük seviyelerde 10 yıllık faizler yüzde 1,5'in bile altında şu anda seyrediyor.''

-Kamu borcu-

İşsizlik oranlarına da değinen Başçı, Yunanistan, İspanya, Portekiz ve İtalya'da işsizlik oranlarında yükselme gözlendiğini, Almanya'da ise işsizlik oranlarının o kadar artmadığını vurguladı.

Türkiye'de kamu borcu ile ilgili güvenin ne durumda olduğunun sorulabileceğini belirten Başçı, şöyle devam etti:

''Burada giderek artan bir güven var. Türkiye'de devletin borcunu ödeyeceğine dair eskiden bazı tartışmalar vardı. 2001-2002 yıllarında hatırlarsınız krizden sonra 'acaba Türkiye borcunu öder mi, ödese mi, ödemese mi iyi olur?' gibi tartışmalar yapılmıştı. En sonunda denildi ki 'hayır, Türkiye Cumhuriyeti devleti borcunu öder ve ödeyecek. O şekilde bir karar alındı. Bir miktar burada kemer sıkma önlemi alındı ve yüzde 6,5 dediğimiz faiz dışı fazla gerçekleştirdi. Yani devlet harcamalarını kıstı, gelirlerini artırdı ve o şekilde bütçede faiz hariç fazla vermeye başladı. O fazlalar ile kamu borç yükü hızla Türkiye'de ödeyerek azalmaya başladı. Bunun da meyvelerini biz bu yıllardır topluyoruz. Yani Türkiye borcunu öder. Bu güven olduğu zaman faiz oranlarında bunun yansımalarını görüyoruz. Nispeten faizlerimiz geçmişe kıyasla çok daha düşük. Kamu borç yükü yüzde 74'ten yani bir yıllık Türkiye'nin toplam gayri safi hasılasının yüzde 74'ünden en son yüzde 36'sına kadar gerilemiş durumda ve bunun yüzde 31'e kadar düşmesi planlanıyor, 3 yıllık dönem zarfında.''

Bu durumun diğer ülkeler ile kıyaslandığında AB ülkeleri ve Amerika'ya göre düşük, Japonya'ya göre çok düşük fakat gelişmekte olan ülkelere göre orta bir yerde olduğunu anlatan Başçı, şöyle dedi:

''Bizden daha da düşük olan Güney Afrika, Çin, Endonezya, Rusya, Suudi Arabistan var. Bu ülkelere dikkat ederseniz, kamu borç yükü düşük olduğu için kamu borçlanma faizleri de düşük ve bu ülkelerin büyüme hızları da son derece yüksek. Demek ki burada ters ilişki var. Kamu borç yükü ne kadar yüksek ise o kadar düşük olabilir. En güzel örnek de Japonya. Japonya'da yüzde 200'ün üzerinde bir kamu borç yükü var. Japonya 90'lı yıllardan bu yana bir türlü büyüyemiyor. Bunu faiz oranlarında da görüyoruz. Mesele Amerikan faizleri ile Türk hazinesinin dolar bazında borçlanma faizleri arasındaki farka bakın. O fark da oldukça düşük seviyelerde seyretmeye devam ediyor.''

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, ''Bu yıl yaklaşık olarak 15 milyar dolar rezervlerimize giriş bekliyoruz'' dedi.

Başçı, Mardin Ticaret ve Sanayi Odası'nca Hilton Garden Inn Otel'de düzenlenen ''Para Politikaları'' konulu konferansta yaptığı konuşmada, mali disiplinin büyümenin gazı ve motoru olduğunu söyledi.

Merkez Bankası'nın döviz rezervinin 2002 yılının sonunda 27 milyor dolar seviyesinde olduğunu belirten Başçı, ''Zaman içerisinde gerek döviz alımları ile gerek artışlar ile gerek benzeri mekanizmaları ile döviz rezervlerimizde genelde trend artış söz konusu. En son gelinen noktada bendeki en son veriler, 126 milyar doların biraz üzerinde. Altın dahil brüt döviz rezervimizin olduğunu düşünüyoruz. Burada rezervlerimiz artıyor. Altın rezervlerimizdeki artış daha ziyade zorunlu karşılıklarla ilgili artışlardan kaynaklanıyor. Merkez Bankası altını almıyor ve satmıyor. Buradaki artış bankaların bize yatırdıkları'' diye konuştu.

Başçı, krediyi dövize endeksli gibi düşündüklerini ifade ederek, şöyle konuştu:

''Türk Lirası olarak veriyoruz. Yani ihracatçıların eline Türk Lirası geçmiş oluyor. O kısa vadeli finansman ihtiyaçlarını Türk Lirası olarak karşılıyor. Fakat geri ödemesini döviz olarak istiyoruz. Dolayısıyla sanki ihracatçımızdan döviz satın almış gibi oluyoruz. Arada da finansman sağlıyoruz. Eximbank'a libor dediğimiz 0'a yakın bir faizden veriyoruz. Eximbank'a bunun üzerinde çok ufak 0.75 kar marjı koyarak çok düşük faizle bunu iş adamlarımıza veriyoruz. Yalnız bunun ufak bir maliyeti var. Bankalardan garanti mektubu istiyoruz. Bir banka garanti verecek. Onu kabul ediyoruz ve bu şekilde krediyi açıyoruz. Bu kanaldan döviz rezervlerinde bir atış oluyor. Büyük ihtimalle bu yıl önemli miktarda buradan döviz alımı yapmış olacağız. Bu yıl yaklaşık olarak 15 milyar dolar rezervlerimize giriş bekliyoruz.''

-''Faiz oranları uzun süre yatay seyretti''-

''Maliye politikasında güven, mali teşvikten daha önemli olabilir. Eğer bir ülkeye güven varsa, onun ekonomik büyümeye katkısı orada sizin vereceğiniz 1 yıllık, 2 yıllık bütçe açıklarının getireceği katkıdan daha fazla olabilir'' diyen Başçı, Türkiye'de Lehman krizinden sonra durumu fark ettiklerini, hiç kimsenin beklemediği bir anda faizleri indirdiklerini, arkasından haklı çıktıkları görüldükçe faizleri daha da indirdiklerini vurguladı.

10 puan üzerinde bir faiz indirimi ile Lehman krizinin ilk yaptığı kötü etkiyi hızla bertaraf ederek, tekrar özel sektörün talebin canlanmasına bir yerde kısmi destek vermiş olduklarını vurgulayan Başçı, daha sonra faiz oranlarının uzun süre yatay seyrettiğini bildirdi.

ABD'de 2 defa parasal genişlemeye gidildiğini kaydeden Başçı, ''Bunlardan birincisinde ciddi miktarda bütün gelişmekte olan ülkelerin üzerine bir etki yaptı. Gelişmekte olan ülkelerin paraları değer kazandı. İkinci parasal genişlemeden önce biz kendimize has özel bir politika ile paramızın aşırı değerlenmesini yani haddinden fazla değerli olup da ihracatçılarımıza zarar vermesini ve ithalatın patlamasını önlememiz gerekir çünkü bunun dersini daha önce aldık. İlk parasal genişlemede paramız çok ciddi bir şekilde değer kazanmıştı. Hatırlarsınız '1 dolar eşittir 1 lira olur mu?' diye konuşuluyordu. Bu dış dengeyi bozuyor. İthalatı artırıyor, ihracatı zarar veriyor'' şeklinde konuştu.

-Türk Lirası'nın durumu-

Bu durumu engellemek için özel bir politika izlediklerini dile getiren Başçı, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''İkinci parasal genişlemeden önce dedik ki 'para politikasında aşağı yönlü bir esneklik verelim'. Aşağı yönlü esneklik için de gecelik borçlanma faizlerimizde çok kuvvetli bir indirim yaptık. Ondan sonra da bu aşağı yönlü esnekliği gösterdik. Zaman zaman faiz oranları yüzde 1.5'lara, 2'lere kadar geçici olarak düştü. Bu sayede Türk Lirası normalleşti. Liranın üzerindeki aşırı değerlenme baskısını biz böylece almış olduk. Daha makul seviyelere gelmiş oldu. Avrupa borç krizinde de bunun finansman kanalından bir miktar etkisi oldu. Portföy çıkışları bankalarımıza açılan sendikasyon kredilerinde bir miktar sıkılaşma gibi bazı etkiler görüldü. Liradan bu sefer haddinden fazla değer kaybı ortaya çıkmaya başladı. Bunun sonucu da enflasyon üzerinden haddinden fazla bir enflasyon artışı olarak görüldü. O dönemde enflasyon yüzde 10'un üzerine çıktı. Buna karşın bu defa tam tersini yaptık. Faiz koridoru değimiz koridoru bu sefer yukarı doğru genişlettik. Geçici olarak zaman zaman parasal sıkılaştırma yaprak döviz kurun istikrar kazanmasını bu şekilde sağlamış olduk. Bunun ekonomik büyüme üzerine bir miktar yavaşlatıcı etkisi oldu. Bunu kabul etmek lazım. Bu etki yılın son 2 çeyreğinde görüldü. Bu tür etkiler biraz gecikmeli gelir.''

-''Güven verici bir adım attık''-

Avrupa'daki finansal problemler çözümlenmeye başladığı zaman faiz artırımlarına son verdiklerini anlatan Başçı, faiz oranlarını tekrar politika faizine yakın seviyesine düşmesine imkan sağladıklarını bildirdi.

Başçı, şöyle devam etti:

''Böyle bir parasal genişleme dönemi yaşandı. Şimdi onun etkileri de yılın birinci çeyreğinde göreceğiz. Ocak, şubat ve mart aylarında bir miktar işlerde hafif de olsa bir toparlanma var gibi sinyaller geliyor. Bir tedirginlik vardı. O tedirginliği de kısmen giderdik diye düşünüyoruz. Acaba daha faiz oranları ne kadar yükselebilir? Avrupa'daki problemler tekrar başlıyor. Güney Kıbrıs ile ilgili ciddi bir problem oldu. Bunların acaba gelişmekte olan ülkelere bir yansıması olur mu? Buna karşı bir tedirginlik vardı. O tedirginliği de bir yerde hafifletmiş olduk. Çünkü herkes biliyor ki bu gün Merkez Bankası'ndan hangi banka gelirse gelsin en fazla yüzde 7,5'den istediği kadar likidite alabilir. Piyasa yapıcı bankalar var. Onlar da yüzde 7'den bizden likidite alabilirler. En kötü buraya kadar faizler çıkar daha fazla yükselmez. Güven verici bir adım atmış olduk.''

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, ''Bu yıl ilk çeyrekte ithalatta bir artış ve hızlanma, ihracatta ise aşağı yukarı zayıf da olsa bir artış var. İthalattaki artış bizce iç talepteki canlanmanın önemli bir işareti'' dedi.

Başçı, Mardin Ticaret ve Sanayi Odası'nca Hilton Garden Inn Otel'de düzenlenen ''Para Politikaları'' konulu konferansta yaptığı konuşmada, 2011 yılının nihai yurt içi talebin üretime göre çok daha fazla olduğunu belirterek, harcamaların gelirin çok üzerinde olduğunu söyledi.

Fazla harcamaların yurt dışından finanse edildiğini ifade eden Başçı, bunların bir kısmının yatırım, bir kısmının ise tüketim harcaması olarak düşünülebileceğini belirtti.

-''2012 yılına 'dengelenme yılı' adını veriyoruz''-

Başçı, Türkiye'nin tarihinde ilk kez yüzde 10'luk cari açık verildiğine dikkati çekerek, şöyle dedi:

''Peki, 'dünyada yüzde 10 cari açık verip de bu şekilde devam eden ülke var mı?' diye baktığımızda cevabı, 'hayır'. Uzun süre yüzde 10'luk cari açık veremiyorsunuz, vermeye kalktığınızda sert bir şekilde bir krizle bir düzeltme sağlanıyor ve tekrar cari açık makul seviyelere düşüyor. Biz bu gidişatı görünce burada 'bir şey yapmak lazım' dedik. Türkiye, yüzde 8,5 büyüsün ama 'cari açık vermeden bunu yapabilir mi?' diye düşündük. O günkü şartlar altında 'hayır yapamaz' dedik. Dolayısıyla bizim mutlaka iç taleple ilgili tedbir almamız gerekliydi. Çünkü siz almasanız bu tedbiri piyasa bir yıl sonra üstelik daha sert bir şekilde, büyümeyi eksiye düşürecek şekilde finansal kriz yoluyla yapabiliyor. Türkiye ilk defa böyle bir tercihte bulundu ve dedi ki; 'politikalarla bu cari açığı kademeli bir şekilde aşağı doğru çekebilir miyim?'. Daha sonra kararını vererek ilgili kurumları harekete geçirdi. Gereken tedbirler alındı. Bunların sonucunda makas kapanmaya başlandı. Bir yılda cari açık yüzde 10'dan yüzde 6'ya düştü. Toplam harcama ile gider arasındaki makas kapanmaya başladı. Gelir artmaya devam ederken harcamalar yatay bir seviye izleyerek Türkiye belki iktisat tarihinde bir vaka çalışması olacak şekilde ilk kez kendisi bu dış dengeyi düzeltmeye başladı. Hangi noktaya geldiğimize baktığımızda yüzde 10 olan cari açık yüzde 6 civarına inmiş oldu. Bir yıl zarfında bunu yapmış oldu. Dolayısıyla biz 2012 yılına 'dengelenme yılı' adını veriyoruz.''

Başçı, bunun yan etkisi olarak büyümenin biraz yavaşladığını ifade ederek, ''Sadece ihracat yoluyla büyümeye katkı verildi. Bunun faydasını 2013, 2014, 2015 yılında göreceğiz. Yeter ki; bu makas tekrar çok fazla açılmasın ve dengeli büyüme devam etsin'' diye konuştu.

-Cari açık-

Başçı, yüzde 6 cari açığın mevcut dünya konjonktüründe sürdürülebilir gibi görünebildiğini dikkati çekerek, yüzde 5 civarındaki bir cari açığın ise Türkiye'de problemsiz ve sürdürebilir göründüğünü belirtti.

Toplam cari açık rakamlarında da bu cari açıktaki azalmanın görülebildiğini vurgulayan Başçı, ''Ama hala Türkiye'nin önemli sayılabilecek bir cari açığı var. Bu yıl ilk çeyrekte ithalatta bir artış ve hızlanma, ihracatta ise aşağı yukarı zayıf da olsa bir artış var. İthalattaki artış bizce iç talepteki canlanmanın önemli bir işareti. Burada yatırım ve tüketimin de bir miktar katkısı var. Dolayısıyla 2013 yılında cari işlemler dengesinin gayri safi oranı geçen yıldan biraz daha yüksek olabilir'' dedi.

''Peki AB hızla küçülür ve dünya ticareti hızla daralırken Türkiye nasıl oldu da, ihracatını hala büyüme bölgesinde tutmayı başardı?'' diyen Başçı, burada iş adamlarının takdir ve tebrik edilmesi gerektiğini belirtti.

Başçı, dinamizm ve esnekliğin Türkiye'de anahtar kelimeler olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:

''İş adamlarımız, 'Avrupa'ya satamıyorsak o zaman başka ülkelere satarız' arayışına girdi ve en yakın ülkeler de biliyorsunuz Irak başta olmak üzere diğer komşu ülkeler. Dünyada iki önemli değişim yaşandı. AB yeniden gözden geçirildi. Diğer önemli değişim ise Orta Doğu ve kuzey Afrika bölgesinde yaşandı. Siyasi açıdan çok önemli bir değişim. Türkiye bu her iki bölgeye de komşu. İş adamlarımızın gösterdiği başarı gerçekten de kolay değil. İş adamlarımız nerede talep varsa oraya hızla yönelerek, ihracatı bölgede tutmaya devam ediyorlar. Keza Libya'daki problemler bittikten sonra Libya'ya da ihracatımız artıyor. İhracatçılarımız bu şekilde Avrupa'daki yavaşlamayı telafi etmeyi bir ölçüde başarmış oldu.''

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, ''Cari açık veren ülkelerdeki döviz kuru oynaklığında Türkiye 2011 yılında orta yerlerdeydi. Alınan tedbirler ve yeni politikalar çerçevesinde Türkiye'de döviz kuru oynaklığı en düşük seviyeye geldi'' dedi.

Başçı, Mardin Ticaret ve Sanayi Odası'nca Hilton Garden Inn Otel'de düzenlenen ''Para Politikaları'' konulu konferansta yaptığı konuşmada, bankaların kötü zamanlarında sert tedbirler aldıklarını, kredi standartlarını sıkılaştırdıklarını söyledi.

Merkez Bankası'na düşen rolün bu dalgalanmaları yumuşatmak olduğunu ifade eden Başçı, şunları kaydetti:

''Biz kredilerdeki artışın bu şekilde sıfıra kadar düşmesini istemiyoruz. Yüzde 14'e kadar yükselmesini de istemiyoruz. Burada yüzde 35'lik kredi büyümesi var. Yıllık kredi büyüme hızı yüzde 35'tir. Bunun orta noktası nedir? Yüzde 7,5. Değişimin gelirinize oranı 7,5 etrafında dalgalanırsa çok fazla problem olmuyor. Bu dalgalanmaların boyutunun çok büyük olmamasında fayda var. 'Bu yüzde 7,5 neye karşılık geliyor?' dediğinizde bugün itibarıyla yüzde 15 kredi büyümesine tekabül ediyor. Yüzde 15 ortalamada sağlıklı sürdürülebilir ve Türkiye için finansal derinleşmeye izin veren makul bir kredi büyüme hızıdır. Bu, bir tavan değer olarak okunmaması gereken bir değer. Bu bir kredi sınırlaması değeri de değildir. Bu bir referans değeridir.''

Başçı, yüzde 15'in üzerinde kredi büyüyorsa işlerin bankacılık sektöründe iyi gittiğinin, yüzde 15'in altında ise kötü zamanlar olduğunun anlaşıldığına dikkati çekerek, ''Demek ki o krediyi bulamıyor, finansmanı sağlayamıyor, krediler büyüyemiyor. Bu şekilde baktığınızda doğru politika, iyi zamanlarda makul ölçüde rezerv biriktirmek, eğer kötü zamanlar gelirse de bu elimizdeki değerli hazineyi bankacılık sistemine yardım için kullanmaktır'' dedi.

Her gün ekonomi kanallarında haddinden fazla, 'Merkez Bankası'nın yüzde 15'lik kredi kısıtlaması' diye ifadelerin yer aldığını vurgulayan Başçı, bunun bir kısıtlama ve sınırlama olmadığını belirtti.

-''Merkez Bankasını jeneratör gibi düşünün''-

Başçı, her ülkenin kendi parasını bastığını vurgulayarak şöyle dedi:

''Türk Lirası basıyor, 'elimizde ihtiyaten bir miktar döviz olsun ki, ileride siz de rahat edin' diye düşünüyoruz. Nasıl elektrik kesildiği zaman jeneratör devreye giriyor. Arada ufak bir kaç saniyelik kesinti oluyor. Ondan sonra elektrik geldiği zaman jeneratör devreden çıkıyor. Sonra tekrar ufak bir kesinti oluyor. Burada Merkez Bankası'nı jeneratör gibi düşünün. Geçiş döneminde döviz likiditesini sağlayacak ama arada da ufak bir iki kesintiler olabilir. Bu da hızımıza bağlı. Hemen devreye sokarsak o kesintiler olmaz. Diyorlar ki; 'kesintisiz güç kaynağı'. Dolayısıyla arkadaşlara tavsiye ediyoruz. Kesintisiz güç kaynağı kullanırlarsa elektrik hiç kesilmeden sanki problem yokmuş gibi ilerleyebilir.''

Döviz kurları oynaklığı konusuna da değinen Başçı, şöyle konuştu:

''Burada eğer döviz kurları uzun vadeli olması gereken dengeden saparsa, bu aslında vatandaşın gözünde döviz kurlarında oynaklık anlamına geliyor. Piyasa şartlarında önce sapıyor, sonra düzeltiyor. Şimdi gayet makul, uzun vadede olması geren dengeye nispeten yakın daha az dalgalı döviz kuruna sahibiz. Cari açık veren ülkelerdeki döviz kuru oynaklığında Türkiye 2011 yılında orta yerlerdeydi. Alınan tedbirler ve yeni politikalar çerçevesinde Türkiye'de döviz kuru oynaklığı en düşük seviyeye geldi. Hiç mi oynaklık yok? Hayır oynaklık var. Her gün değişiyor döviz kurları. Gelecek 12 ay için 8-9 gibi bir yer fiyatlanıyor piyasa tarafından ama diğer ülkelere göre bu oynaklık daha düşük. Sadece oynaklığı yumuşatmaya çalışıyoruz.''

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, ''Türkiye'nin enflasyon hedefi de yüzde 5 ama Türkiye henüz tam yüzde 5'e gelmedi. Her ne kadar geçen senenin enflasyonu son 44-45 yılın en düşük enflasyonu olsa bile bizim bunu 5'e doğru yaklaştırmamız gerekiyor'' dedi.

Başçı, Mardin Ticaret ve Sanayi Odası'nca Hilton Garden Inn Otel'de düzenlenen ''Para Politikaları'' konulu konferansta yaptığı konuşmada, Türkiye'de genç bir nüfusunun bulunduğunu ifade ederek, Türkiye'de herhangi bir emek kıtlığının olmadığını belirtti.

''İstihdamın artması için epey bir yerimiz var'' diyen Başçı, şunları söyledi:

''Peki istihdam artıyor mu? diye baktığımızda, buradaki cevap da şaşırtıcı derecede, belki de 'evet'. Çok kuvvetli bir istihdam artışı var Türkiye'de. Gene bu Lehman krizinden sonra bakarsak neredeyse her yıl bir milyon üzerinde kişi işe alınıyor. 'Peki işsizlik niye arzu ettiğimiz seviyeye düşmüyor?' diye baktığımızda da iş gücü piyasasına girenler var. Yeni iş arayanlar olduğu için de onu absorbe etmeye ancak yetiyor. Hız olarak baktığınızda istihdam artış hızı, Türkiye'de oldukça yüksek. Dikkat ederseniz yüzde 4 civarında bir yıllık istihdam artış hızı var. Bu gerçekten de iktisatçılar tarafından incelenmesi gereken bir durum. Çünkü geçmiş yıllarda bilirsiniz 2001 kriz sonrası çok konuşuldu.''

-Enflasyon-

Enflasyon değerlerini de anlatan Başçı, gelişmekte ülkelerde ortalama enflasyonun yüzde 5 civarında olduğunu ifade etti.

Başçı, şunları söyledi:

''Türkiye'nin enflasyon hedefi de yüzde 5 ama Türkiye henüz tam yüzde 5'e gelmedi. Her ne kadar geçen senenin enflasyonu son 44-45 yılın en düşük enflasyonu olsa bile bizim bunu 5'e doğru yaklaştırmamız gerekiyor. O zaman Türkiye diğer gelişmekte olan ülkelere ortalaması ile aynı enflasyona sahip olmuş olacak. Herkes enflasyonda bugün açıklanan yüzde 7 küsur olan rakamdan bir düşüş bekliyor. Fakat düşüşün beklentisinin şiddeti farklı. Biz de bir düşüş bekliyoruz enflasyonda. Beklentiler de makul. Yavaş da olsa bir iyileşme var. Kime, 'Ne olur bugün enflasyon?' diye sorsanız, kimse büyük ihtimalle 5 demeyecektir ama öyle bir noktaya gelmeliyiz ki kime sorarsanız herkes 5 diyebilmeli.''

-Yeni 5 lira

Yeni basılacak olan banknotları da değerlendiren Başçı, 5 ile 50 liralıklar arasındaki rengin birbirine benzediğini, zaman zaman karıştıranların olduğunu aktardı.

Başçı, sözlerini şöyle tamamladı:

''Dedik ki 'Amerikan dolarının hepsi yeşil. Hepsi yeşil olduğu zaman neden karıştırmıyorsunuz da Türk lirasına gelince karışıyorsunuz?' diyoruz. 'Ama onun hepsinin yeşil olduğunu biliyoruz.' diyor vatandaş. 'Sizinkinde değişik değişik renkler var. Fakat ikisinin rengi birbirine benziyor.' diyorlar. Öyle deyince arkadaşlar ile bir çalışma yaptık. 5 lirayı değiştirmeye karar verdik. 5 lirada başka hiçbir değişiklik yok. Tamamen eskisinin aynısı sadece rengi değişik. 8 Nisan'da bunu tedavüle vermeye başlayacağız. Eski 5 lira ile yeni 5 liralar birlikte geçerli olacak. Kimsenin endişesi olmasın. Zamanla eskiyen banknotlar alınıp imha ediliyor. Yerine yenilenmiş banknotlar piyasaya sürülüyor. Yıl sonunda yüzde 80'ler mertebesinde yeni 5 liranın piyasada olacağını tahmin ediyorlar.''

Başçı, daha sonra soruları yanıtladı.

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, ''Arzumuz, bundan sonra mümkün olduğu kadar bu ilk çeyrekte başlayan ılımlı toparlanmanın biraz daha istikrarlı bir şekilde seyretmesidir. Bu yönde gayret ediyoruz fakat tek başına Merkez Bankası kontrol edemez. Güven unsuru ve dünyada olup bitenler burada çok önemli'' dedi.

Başçı, Mardin Ticaret ve Sanayi Odası'nca Hilton Garden Inn Otel'de düzenlenen ''Para Politikaları'' konulu konferansın ardından katılımcıların sorularını yanıtladı.

Başçı, sanayi üretimindeki değişkenliğe ilişkin bir soru üzerine, bu konuda dikkat çekici gelişmeler olduğunu ve Antalya'da bundan biraz bahsettiğini söyledi.

''O gün hava yağmurluydu, dün yağmurlu, bugün ise ekonomide güneş açtı. Sanayi üretimi o zaman eksi gelmişti ama kasım ayında çift haneli gelebilir diye konuşmuştuk'' diyen Başçı, ifade ettikleri gibi inişli çıkışlı seri izlendiğini, bunun her zaman görülmediğini belirtti.

İlk çeyrekte bir toparlanma olduğunu vurgulayan Başçı, şöyle dedi:

''Arzumuz, bundan sonra mümkün olduğu kadar bu ilk çeyrekte başlayan ılımlı toparlanmanın biraz daha istikrarlı bir şekilde seyretmesidir. Bu yönde gayret ediyoruz fakat tek başına Merkez Bankası kontrol edemez. Güven unsuru ve dünyada olup bitenler burada çok önemli. Kredi genişlemesini büyük ölçüde döngüsel görüyoruz. Döngüsel derken bunların sermaye akımları ile çok yakın ilişkisi var. Sermaye akımları hızlandığı zamanlarda kredi de çok rahat bir şekilde yurt dışından bulunabiliyor bankalarımız tarafından ve bu finansmanla kredi sağlanıyor. Zayıfladığı zamanlarda da burada bir yavaşlama olabiliyor''

-''Enflasyon hedefimiz 5''

Başçı, ''Enflasyon rakamında yıl sonunda hedeflerinizi revize etmeyi düşünüyor musunuz, o konuda bir risk var mı'' sorusu üzerine, ''enflasyon hedefinin değişmemesinde fayda olduğu'' karşılığını verdi.

Enflasyon tahminlerini 3 ayda bir yenilediklerini ifade eden Başçı, ''Bu ikisi birbirinden farklı. Ondan sonra tahmin ile hedef arasındaki farka bakıyoruz. O fark ne zaman sıfıra inecek onunla ilgili politikalarımızı oluşturuyoruz. Mümkün olduğu kadar hedefler revize edilmezse iyi olur illaki revize edilecekse önce 5'i tuttururuz ondan sonra aşağı yönlerini tartışırız ama onun için henüz erken olabilir'' değerlendirmesinde bulundu.

Başçı, büyümenin biraz daha hız kazanmasını ümit ettiklerini vurgulayarak şöyle konuştu:

''Enflasyonda hedefimiz 5. En son enflasyon rakamındaki tahminimiz 5,3 idi. Hedefimiz yine 5 kalacak. Yeni bir tahmini aynı zamanda vereceğiz. Verilerde 5'ten oldukça uzağız 7,21, hatta bizim mektup yazma sınırımız olan 7'nin dahi üzerinde. Dolayısıyla bu şekilde yıl sonuna giremeyiz. Yıl sonuna bu şekilde girersek yeniden, 'neden bu işi yapamadık ve niye enflasyonu 7 bandında tutamadık?' diye bir mektup yazmamız gerekecek. Onu da hükümete yazacağız ve kamuoyuna açacağız. Bu da Merkez Bankası Kanunu'nda olan yükümlülüğü. Dolayısıyla enflasyonun 7,21 rakamı yüksek, bunun düşmesinin pek çok faydası olacak. Özellikle uzun vadeli faiz oranlarında daha düşük seviyelerde kalıcı olabilmesi için enflasyonun da düşeceğine herkesin ikna olması gerekiyor. O nedenle bu bizim için önemli bir husus yalnız burada ilk intiba, bunun gıda fiyatlarından kaynaklanan sadece hava koşullarıyla ilgili arzi bir durum olduğundan ibaret. Enflasyon büyük ihtimalle önümüzdeki ay yüzde 7'nin altına düşecek. Ondan sonra bu tür tartışmalar daha da azalacak. Çünkü kademeli bir şekilde çekirdek enflasyonun aşağıya gelmesini bekliyoruz.''

-Güney Kıbrıs'taki gelişmeler-

Güney Kıbrıs'ta yaşanan gelişmeler sonrasında Türkiye'deki sermaye portföy akımlarının ne yönde geliştiği ve ne kadar iniş ya da çıkış olduğu yönündeki bir soruya Başçı, ''Doğrudan Güney Kıbrıs ile alakalı olup olmadığından tam emin değilim ama olaylar büyümeden önce sermaye akımlarında bir yavaşlama başlamıştı. Belirttiğimiz gibi en kuvvetli olduğu dönemler kasım, aralık ve ocak ayının başları. Ondan sonra bütün gelişmekte olan ülkelerde sermaye akımlarında bir yavaşlama oldu ama bu eksi ve herhangi bir çıkış anlamına gelmiyor. Ülkemizde de yine girişler devam etti ama bir yavaşlama söz konusu'' cevabını verdi.

-Büyüme hızı-

Başçı, ''Yüzde 2,2'lik büyümeyi piyasalar sert veya acı fren olarak tanımladı, büyümenin yüzde 8,8'den, 2,2'ye düşüşünü nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusu üzerine, ''bunun bir ihtiyaç olduğunu düşündüklerini'' söyledi.

Bu dengelenmenin bir seferlik olduğunu, dengelenmeyi sağladıktan sonra daha makul büyüme hızlarına geri dönülebileceğini belirten Başçı, şöyle devam etti:

''Rezervlerimizin ülkenin tüm kısa vadeli dış borçlarını karşılama oranı yüzde 95. Bir miktar daha rezervlerde gidecek yerimiz var. Rezervi yüzde 100'ün üzerine çıkarırsak kredi limiti ve her türlü kuruluşun borçlanma faizi açısından daha olumlu bir noktaya gelmiş olacağız. Uluslararası standartlarda bu yüzde 100'dür. Yüzde 100'ün üzerinde olduğunuz zaman pek çok kuruluş, 'burası daha güvenli bir ülke' diyor. Biraz daha rezervlerimizin artmasını uygun görüyoruz. Türkiye 2001 öncesine göre gelir dağılımında daha iyi bir durumda. Ülkeler bazında bir karşılaştırma yaptığımız zaman komşumuz olan pek çok ülkeye göre daha iyi durumdayız ama çıtayı biraz yükseğe koyar ve daha zengin, gelir dağılımı daha düzgün ülkelere göre kıyaslarsanız da alınması gereken mesafe var. Ortalamada baktığınız zaman Türkiye'nin durumu mevcut küresel kriz ortamında nispeten fena değil.''

Başçı, Türkiye'de bir numaralı kaynağın faiz dışı bütçe olduğunu, faizlerin sayılmaması halinde kamu harcamalarının kuvvetli miktarda gelirlerin altına düştüğüne işaret etti.

Bu şekilde borçların geri ödendiğini ifade eden Başçı, ''Diğer gelir kalemleri zaman zaman uygulanan bir seferlik gelir artışları ve özelleştirme gelirleri olabilir. Bunlar problemi çözmez, destek olur ama esas çözüm bütçe dengelerinin tesis edilmesidir. Yunanistan'a bakın, hep 'özelleştirme' denildi. Yunanistan bütçe dengelerini tesis etmeden özelleştirme ile sorunu tek başına çözecek durumda değildi. Bu nedenle çok sert bir şekilde tedbir almak zorunda kaldılar. Nakit sıkıntısı, eğer güven varsa olmaz ama güvende en ufak bir aksama olursa istediğiniz kadar basın, o para harcanmadan durur. Anahtar kelime bu. Onunla ilgili herkesin yapması gerekenler var.''

-Türkiye'nin 2023 hedefi-

2023'te Türkiye'nin hedeflerine ulaşıp ulaşmayacağı yönündeki bir soru üzerine Başçı, şunları kaydetti:

''Birkaç önemli gösterge var. Birincisi: Kişi başı gayrisafi milli hasılanın (GSMH) 25 bin dolara çıkması gibi sayısal gelir hedefi var. Bir de Türkiye'nin ilk 10'a girmesiyle ilgili bir hedefi söz konusu. Birincisine biz hesap yaptığımız yüzde 5 bir reel büyüme ile 25 bin doların yakalanabileceğinin hesabını yapabiliyoruz ama 25 bin bizi ilk 10'a getirir mi? Bu biraz tartışmalı. Diğer ülkelerin ne yapacağına bağlı. Diğer ülkeler çok yavaş büyürken biz tempolu büyürsek onu da yapabiliriz ama oradaki büyüme farkları çok önemli.''

Başçı, ''İran'dan petrol alma karşılığında altın ihracı söz konusu olabilir mi?'' sorusuna ise ''burada bir fiili durumun olduğunu, herkesin de bu fiili durumun getirdiği zorlukları bildiği'' karşılığını verdi.

Bununla ilgili tüm otoritelerin de en uygun çözümü her konjonktürde bulmaya çalıştığını vurgulayan Başçı, ''Türkiye İran'dan önemli miktarda petrol ve doğalgaz ithal eden bir ülke. Buna karşı ne verecek? Biliyorsunuz ödeme sisteminde şu anda dışlanmış durumda. Böyle bir durumda ne yapılabilir? Onlar işte bir ara çözüm olarak altın ithal ederek bir süre bunu devam ettiriyorlar, zor bir konu'' diye konuştu.

AA