Fiyatlardaki gerileme neden kötü?
-
Fiyatlarda düşüş görülmesi ilk bakışta olumlu gibi görünse de küresel merkez bankası yetkilileri bunu engellemek için trilyonlarca dolar harcıyor
Aslında her şeyin ucuzlaşması kulağa bir hayalin gerçekleşmesi gibi geliyor ancak değil. Hatta gerçekleşmesi ihtimali o kadar korkutucu ki sanayileşmiş dünya genelinde merkez bankacılarını fiyatlarda sürekli bir düşüş görülmesini önlemek için ekonomilerine trilyonlarca dolar dökmeye teşvik etti. Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB), Perşembe günü aynı yönde hareket etmesi bekleniyor.
İşte nedenleri:
Tüketiciler fiyatlarda devamlı bir düşüş olduğunu gördüklerinde satın alım yapmayı durduruyorlar. Şu soruyu soruyorlar; gelecek ay, gelecek yıl daha iyi bir fiyat alır mıyım? Bunun sonucu olarak tüketici harcamaları geriliyor. Çoğu ülke için tüketici harcamaları ekonominin büyük bir parçasını oluşturuyor ve tüketimdeki yavaşlama büyümeyi tehdit ediyor.
İşletmeler de aynı şekilde davranıyor. Ham madde alımlarını, maliyetlerde düşüş olmasını ümit ederek erteliyorlar ve iddialı yeni bir tesise yatırım yapmayı veya ekstra yeni bir istihdam yaratmayı erteliyorlar.
Ek olarak şirketlerin fiyatlama gücü (daha yüksek ücretlendirme) ortadan kayboluyor. Bu durum, karlarını artırmalarını zorlaştırıyor.
Böyle bir ortamda, şirketlerin daha büyük bir pazar payı elde etmeyi istemesi halinde fiyatları indirmeleri gerekiyor ki bu durumu daha da kötüleştiriyor.
Düşük karlar: Çalışanlara daha az paranın gitmesi. Çalışanlar bekledikleri ücret artışlarını alamazlar ve harcamalarını daha da düşürürler ve kötü bir döngü kendini tekrar eder. Bu sebepten dolayı söz konusu duruma “deflasyonal sarmal” denir.
Acı gerçek şudur ki fiyatların düşmesine rağmen borçların miktarı gerilemez. Borçlananlar bu borcun ağırlığı altında ezilirler. Ilımlı bir senaryoda şirketler ve tüketiciler zorunluluklarını karşılamayı sürdürebilmek için diğer satın alımlarını sonlandırırlar. İşler iyice kötüleştiğinde ise iflas ederler.
Politika yapıcılar, genellikle ekonomik yavaşlamaya karşı bir panzehire sahiptirler, ancak faiz oranlarının hali hazırda sıfıra yakın seviyede olması işleri biraz zorlaştırır. İşte bu durum AMB’nin ve sanayileşmiş dünyanın çoğu için geçerli ve yetkilileri sıra dışı araçlara yöneltiyor.
Politika yapıcılar faiz oranlarını uzun bir süredir yükseltip, düşürüyorlar ancak parasal genişleme (Japonya’nın 2000’lerdeki müdahalesi) göreceli olarak test edilmemiş bir araçtır. Etkililiğinin pek çok ekonomik çevrede hala tartışmalı olduğu görülür.