Trump'ın dış politikada 2 yılı fırtınalı geçti
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'daki ikinci yılını doldururken, zikzaklarla dolu dış politikasında "Suriye'den çekilme", "İran'la nükleer anlaşmadan ayrılma" ve "Kudüs kararı" gibi dünya kamuoyunun gündemini sarsan adımlarıyla manşetlerden düşmedi
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'daki ikinci yılını doldururken, zikzaklarla dolu dış politikasında "Suriye'den çekilme", "İran'la nükleer anlaşmadan ayrılma" ve "Kudüs kararı" gibi dünya kamuoyunun gündemini sarsan adımlarıyla manşetlerden düşmedi.
Oval Ofis'teki koltuğuna 20 Ocak 2017'de oturan ABD'nin 45. Başkanı Trump, attığı adımlar, aldığı kararlar ve liderlerle girdiği diyaloglarla uluslararası kamuoyunun en çok konuşulan isimlerinden oldu.
Siyasete sonrada girmiş bir isim olarak dış politika performansı merak edilen Trump, dışişleri bakanı, savunma bakanı ve ulusal güvenlik danışmanı dahil etrafındaki birçok karar alıcıyı değiştirdi.
"Önce Amerika" yaklaşımını bazen "hoyratça" ifadelerle dünya kamuoyuna ilan eden Trump'ın dış politikadaki iki yılı netameli ve zorlu bir süreç olarak kayıtlara girdi.
Suriye'den çekilme kararı
Trump'ın son dönemdeki en önemli kararı kuşkusuz "Suriye'den çekilme" oldu.
Esasen bir süredir bu konuyu dile getiren Trump, bu konudaki resmi kararını 19 Aralık'ta önce Twitter hesabından, ardından da Beyaz Saray aracılığıyla tüm dünyaya duyurdu.
Terör örgütü YPG/PKK'ya verdiği destekten dolayı Türkiye ile ilişkileri daha da bozulan ABD yönetimi, Trump'ın son kararıyla belli ölçüde yönünü değiştirmiş gözüküyor.
Çekilme süreci ve Fırat'ın doğusunda bundan sonraki duruma ilişkin Türkiye ile daha yakın iş birliği yapmaya istekli gözüken Trump, 19 Aralık'taki kararının ardından Washington'da adeta yalnız kaldı.
Mattis istifa etti
Savunma Bakanı James Mattis bu kararın ardından 20 Aralık'ta istifa ederken, ABD'nin DEAŞ'la Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk de 22 Aralık'ta görevinden ayrıldığını duyurdu.
Bazı Kongre üyeleri ve Amerikan medyasının neredeyse tamamı Trump'a karşı cephe alırken, ilerleyen günlerde yaptığı açıklamaların ardından Trump'a yönelik eleştirileri görece hafifledi.
Hala birçok soru işaretini bünyesinde barındıran "ABD'nin Suriye politikası" konusu, bundan sonraki süreçte de Trump'ın en önemli dış politika zorluklarından biri olmayı sürdürecekmiş gibi görünüyor.
Uluslararası kurumlarla iyi geçinemedi
Öte yandan, Trump'ın ilk iki yılına damgasını vuran belki de en dikkati çekici konulardan biri, Amerikan Başkanı'nın uluslararası kurum ve kuruluşlarla pek iyi geçinememesi oldu.
NATO'dan çıkmayı düşünmek dahil birçok uluslararası kurumla sorunlar yaşayan Trump, ilk iki yılında ülkesini Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA), Paris İklim Anlaşması, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması (TTIP) ve son olarak da İran'la nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekti.
Kudüs kararı büyük tepki çekti
Barack Obama'nın başkanlığında geçen 2 dönemin ardından göreve gelen Trump, dış politikada İsrail'i baş dost, İran'ı da baş düşman olarak gören bir yaklaşımı benimsedi.
Orta Doğu barışı ile ilgili tüm müzakereleri ve Filistin tarafını hiçe sayan Trump'ın "Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıma" adımı karşısında, İsrail ve birkaç ada ülkesi dışında neredeyse tüm dünya birleşti.
6 Aralık 2017'de bu karar açıklanırken, 21 Aralık'ta Türkiye'nin de girişimiyle hazırlanan ve ABD'nin kararını eleştiren tasarı, Trump'ın "ekonomik yardımları kesme" tehdidine rağmen Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda 9'a karşı 128 oyla kabul edildi.
Böylece Washington yönetimi, sadece İslam dünyasını değil, neredeyse İsrail dışında tüm dünyayı karşısına almış oldu.
Suriye'yi vurdu
Bazı konularda İslam dünyasını karşısına alan Trump'ın bu ülkelerden olumlu tepki aldığı konuların başında muhtemelen Suriye rejimini füzelerle vurdurması oldu.
Beşşar Esed rejiminin Han Şeyhun'da kimyasal silah kullanmasının ardından ABD, 7 Nisan 2017'de rejime ait Şayrat Üssü'nü füze saldırısı düzenledi.
Aynı Trump, Duma'daki bir kimyasal saldırının ardından bu sefer 13 Nisan 2018'de Esed rejimine ait bazı kimyasal hedefleri vurdurdu.
İran konusunda AB ile ayrıştı
Trump liderliğindeki ABD, "tarihi" olarak nitelendirilen, İran nükleer anlaşmasından ayrılma konusunda da İsrail dışında güçlü bir destekçi bulamadı.
Bu uluslararası anlaşmadan 8 Mayıs 2018'de tek taraflı ayrıldığını açıklayan ABD'ye, anlaşmanın diğer paydaşları İngiltere, Fransa, Rusya, Çin ve Almanya'dan güçlü itirazlar geldi.
Özellikle Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin "anlaşmanın yeniden müzakere edilmesi" yönündeki çağrılarına kulak tıkayan Trump yönetimi, ağustos ve kasım aylarında iki paket halinde yürürlüğe giren İran yaptırımlarıyla "tek taraflı bir yaptırım rejimi" için ilk adımı attı.
Suudi Arabistan'la yakınlaşma
Obama dönemindeki İran'la yakınlaşma sürecini tersine çeviren Trump, damadı ve başdanışmanı Jared Kushner'i görevlendirdiği Suudi Arabistan misyonunda yeni bir açılım yapmak istedi.
İlk yurt dışı ziyaretinde Riyad'a giden Trump, bu ülkeyle 110 milyar dolarlık silah anlaşması imzaladı.
Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ı güçlü şekilde destekleyen Trump yönetimi, 2 Ekim 2018'de gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğunda öldürülmesinin ardından ciddi şekilde bocaladı.
Kaşıkçı'nın ölümündeki sorumluları bulmak ile Prens bin Selman'ı korumak arasında gidip gelen Trump, kendi deyimiyle "en zor dış politika sınavını" bu süreçte verdi.
Trump her defasında Suudilerle yaptığı anlaşmaların önemine vurgu yaparken, dünya kamuoyu ABD Başkanı'ndan "Kaşıkçı'ya adalet" konusunda daha güçlü bir liderlik ve değerleri savunan bir duruş göstermesini bekledi.
Çin'le ticari savaşlar bitmesi
Trump'ın seçim kampanyası döneminden itibaren dile getirdiği ve iki yıllık dış politikasındaki ana maddelerden biri olan "ticaret savaşları" da uluslararası kamuoyunu epey meşgul etti.
Çinli muhataplarıyla yakın temaslarda bulunan Trump'ın zaman zaman Çin'i hedef alan açıklamaları bu alanda da inişli çıkışlı bir grafik ortaya koydu.
Bu süreçte Çin ile daha derin bir ekonomik savaşa giren ABD'nin çelik ve alüminyuma getirdiği gümrük vergilerine karşılık Pekin, ABD menşeli 128 ürüne yüzde 15 ila yüzde 25 ek tarife getirdi.
ABD yönetimi, Çin'in, Amerikalı şirketlerin teknolojilerini ve fikri mülkiyetlerini ele geçirmeye yönelik usulsüz faaliyetleri gerekçesiyle 50 milyar değerindeki bini aşkın Çin menşeli ürüne yüzde 25 ek gümrük vergisi getireceğini açıkladı. Çin de bu adıma misliyle karşılık vereceğini ilan etti.
Son olarak geçen aralık ayında Washington - Pekin hattında varılan uzlaşma, geçici bir süre ticaret savaşlarını durdururken, ABD - Çin mücadelesindeki detaylar için iki ülkeye de zaman kazandırdı.
Çin'le ilişkilerini dengelemeye çalışan Trump, Kuzey Kore ile diplomatik ilişkiler geliştirmiş ve bu ülkenin lideri Kim Jong-un ile 12 Haziran 2018'de Singapur'da bir araya gelmişti.