Advertisement
TÜRKİYE EKONOMİSİ ABONE OL

Babacan, katıldığı bir televizyon programında gündeme ve ekonomiye ilişkin soruları yanıtladı.

Ali Babacan, gelişmekte olan ülkeler ve kendisiyle mukayese edilebilir ülkeler içerisinde, aynı gelir grubu içerisindeki ülkelerle karşılaştırıldığında, yoksulluğun en az olduğu ve gelirin en düzgün dağıldığı ülkenin Türkiye olduğunu söyledi.

Güven endeksinin de önemine işaret eden Babacan, Türkiye'nin güven endeksinin Avrupa ülkelerinin her biriyle karşılaştırıldığında en yüksek noktada olduğunu ifade etti.

Yoksulluk göstergeleriyle ilgili toparlanmaya da değinen Babacan, ''Bizim günlük 1 doların altında geliri olan nüfusumuz binde 2 idi. Şimdi hiç kalmadı. 2,15 doların altında olan nüfusumuz yüzde 3'dü bu binde 5'e düştü. 4 doların altındaki nüfusumuz yüzde 30 idi. Şimdi yüzde 6,8'e indi'' diye konuştu.

DÜNYA EKONOMİK KRİZİ ATLATAMADI

Gerek ABD gerek Avrupa'da ülkelerin ekonomik krizi tam olarak atlatamadıklarını, ifade eden Babacan, bankaların devletlerin verdikleri garanti ile ayakta durduklarını, ABD'de devletin desteğini çekmesi durumunda yüzlerce bankanın batacağını söyledi.

Türkiye'nin olumsuz senaryolara karşı hazırlıklı olduğunu ve tedbirli davranmayı sürdürdüğünü ifade eden Babacan, şöyle konuştu:

''Devlet olarak 3. çeyrek sonu itibariyle bizim toplam kamu net dış borç stoğumuz 12 milyar dolara düştü. Bu, milli gelirin yüzde 1,5'ine denk geliyor. Biz 2002'de devraldığımızda kamunun borcunun 3'te 2'si Döviz borcuydu.

Bizim geçen yıl bütçe hedefimiz milli gelirimizin yüzde 4,5'i kadar bir açıktı. 2011'de biz bunu yüzde 2,8'e çektik. Şu anda Avrupa Birliğinde bu kadar düşük bütçe açığı olan ülke hemen hemen yok. Biz bunu seçime gittiğimiz bir yılda yaptık. Düşünün seçime giden bir hükümet bırakın açıkları artırmayı, daha çok popülizm yapmayı tam tersine kamu açıklarını azaltarak gidiyor o döneme... Bu aslında sadece siyasi perspektiften baktığınızda bir fedakarlıktır ama ne adına istikrar ve güven adına. Bu günü kurtarma politikası değil, seçimden sonraki yılları da dikkate alan bir politikadır. Aksi halde şu önümüzdeki 5,6 ayı kurtaralım da ondan sonrasını sonra düşünürüz... bu tür bir yaklaşım Türkiye'yi aynen o riskli ülkelerin grubuna düşürür.''

REEL SEKTÖR

Reel sektöre zaman zaman çağrıda bulunduklarını ifade eden Babacan, ''2011 yılı ihtiyatlı olunması gereken bir yıl. Maceraya gerek yok. Risk almayın diyoruz. Bazen bakıyoruz kumara benzer şeyler oluyor. Diyorlar ki (şu artacakmış öyle dediler onun için şöyle bir şey yaptık) Yap ama zar atar gibi. Zarda 1'de çıkar 6'da çıkar her şey çıkar. Kaybettiğiniz zaman da siz bilirsiniz'' dedi.

''Reel sektör bu çağrılara uyuyor mu?'' sorusu üzerine Babacan, özel sektörün moralinin çok yüksek olduğunu, reel sektörün güven endeksinin son 4 yılın en yüksek seviyelerinde olduğunu belirtti. Dolayısıyla reel sektörün yatırım yaptığını, istihdam yarattığını ifade eden Babacan, 2010 yılında iç piyasanın canlandığını, bu yıl da canlanma beklediklerini söyledi.

Ancak bu canlanmanın halkın borçlanarak yaptığı bir canlanma ise orada biraz dikkatli olunması gerektiğini anlatan Babacan, şöyle devam etti:

''Biz bunu bütün banka genel müdürlerine anlattık. Kredilerinizi artırın ama 2011'de ölçülü gidin dedik. Halkımız henüz kazanmadığı parayı harcamaya başlarsa bu ileriye yönelik riskler doğurur dedik. 2011 yılının canlı bir yıl olacağını bekliyoruz ama büyüme hızımız yüzde 4,5 olarak açıkladık. Yüzde 6,5-8,5 bir beklenti varken biz 2011 yılında büyüme hızını yüzde 4,5 olarak açıkladık. Bilerek böyle açıkladık. Bir miktar nefes almamız gerekiyor, gücümüzü toplamamız gerekiyor. ''

Son 1 yılda bireysel kredilerin 129 milyar liradan, 169 milyar liraya yükseldiğini anlatan Babacan, ''Bu 40 milyarın üzerine belki 35, 40 milyar lira daha ekleyelim 2011 yılında ama daha fazlası olduğunda cari açık ve enflasyon konularında riskler birikiyor. 2011 yılının ihtiyatlı makul bir büyüme oranını elde edeceğimiz bir yıl olmasını istiyoruz'' diye konuştu.

Babacan, Türkiye'deki kredilerin ölçülü gitmesi gerektiğini kaydetti. Bankacıların bu görüşlere nasıl karşılık verdiğinin sorulması üzerine Babacan, bankacıların ağırlıklı bir kısmının makro ekonomik perspektiften bakıldığında yapılanların ve bu görüşlerin doğru olduğunu söylediklerini anlattı. Babacan, ''Uyarmanız doğru diyorlar. Ama (2011'de bir bütçe koymuştuk şu kadar para kazanacağız diye şimdi o parayı kazanamayacağız daha azını kazanacağız) diyorlar. Bazı veryansın edenler varsa, bunun özü bu'' dedi.

Bankacılık sektörünün düzenleme ve denetleme gerektiren bir sektör olduğunu belirten Babacan, ''Biz öncelikle serbest sermaye hareketine inanan bir hükümetiz. Serbest rekabet sistemine inanan bir hükümetiz. Bunu yaparken istikrar ve güvene öncelik veriyoruz. Biz bütün tepkileri dinleriz ama istikrar ve güven adına adım atmaktan korkmayız. Mesele istikrar ve güvense en sert tedbirleri en ciddi uygulamaları getiririz ama bunu piyasa mekanizmaları içerisinde yaparız'' dedi.

Son dönemde benzin fiyatlarının artışına yönelik bir soru üzerine Babacan, bu artışın dünyadaki petrol fiyatları, döviz kurundaki dalgalanmalar, dağıtım şirketlerinin karı ve vergilendirmeyle ilgili unsurları içerdiğini anlattı.

Petrol fiyatları arttıkça akaryakıt fiyatlarının kaçınılmaz olarak arttığını ifade eden Babacan, ''Bazen haberlere bakıyorum sanki bir kamu kuruluşu ya da devletin bir kurumu oturmuş zam kararı vermiş böyle değil. Serbest piyasa artık. Sadece bizde değil akaryakıt fiyatları bütün dünyada artıyor'' dedi.

Devletin artık bu işin içinde olmadığını, TÜPRAŞ'ın ve akaryakıt dağıtım şirketlerinin özelleştirildiğini, özel sektörün de bu akaryakıtı döviz ödeyerek ithal ettiğini ifade eden Babacan, ''Yani zam geldi, zam yapıldı derken biraz da öyle bir hava oluşturuluyor ki haberlerde, manşetlerde (yine bunu hükümet yaptı) gibi algılanıyor. Böyle bir şey yok. Tamamen özel sektör yürütüyor bunu'' diye konuştu.

Babacan, petrol fiyatlarının, döviz kurunun ve dağıtım şirketlerinin kar oranlarının arttığını ancak 2010 yılının başından bu yana akaryakıttaki verginin sabit tutulduğunu ve artmadığını söyledi. 2011 sonuna kadar da akaryakıt vergisini artırmayacaklarını açıkladıklarını ifade eden Babacan, verginin yüksek olduğunu ancak bunun 2002 yılından önce de böyle olduğunu kaydetti.

Ali Babacan, ''Vergiyi düşürme durumu söz konusu olabilir mi'' sorusunu yanıtlarken bütün giderlerin arttığı bir dönemde akaryakıttaki vergi oranını sabit tutarak aslında reel anlamda bir miktar düşüş sağlamış olduklarını söyledi.

Bütçe dengelerinin çok önemli olduğunu, bütçe dengelerini sarsıcı, bütçede açığı büyütücü adım atmalarının mümkün olmadığını kaydeden Babacan, şöyle konuştu:

''Bu konuya bir kapı araladığınızda bu açık büyüyecektir. Bu açık kadar devlet daha fazla borçlanacaktır. Bu daha yüksek faiz olarak gelip tekrar vatandaşa dönecektir. Burada birinci öncelik şudur. Akaryakıt Türkiye'de bol miktarda, her an bulunuyor olması, isteyenin istediği kadar akaryakıt alıyor olması bu temel öncelik. Olmayan enerji en pahalı ve en kıymetli enerjidir. Türkiye yaşadı bunu. Benzinin karneyle satıldığı günleri unutmamamız lazım.

Ben şuna üzülüyorum; petrol fiyatı artıyor, kur artıyor, bayi karı artıyor, vergi sabit duruyor, dönüp niye vergi düşmüyor deniliyor. Bu tamamen kolaycılığa kaçmak. Bu vergiyi sabit tutmak dahi bugünün dünya şartlarında bugünün ortamında gerçekten reel anlamda bir kaybı içeriyor. Vergi indirimlerinin karşılığını nereden nasıl bulacağınızı açıkça ortaya koymadan böyle bir şeyi yaptığınızda bugünkü dünya ortamında bunun bedeli çok ağır olur.''

''Benzin fiyatlarının düşmesi için akaryakıt bayilerine hükümet olarak uyarıda bulunamaz mısınız'' şeklindeki soruya Babacan, bu konunun bağımsız bir kurum olan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun (EPDK) yetkisinde olduğu yanıtını verdi. İşin o noktaya gitmesini istemediklerini ifade eden Babacan, sektörün bunu kendi içerisinde dengelemesi gerektiğini belirtti.

BORÇLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASI

Vergi borçları ve diğer borçların yeniden yapılandırılmasıyla ilgili tasarının hangi aşamada olduğuyla ilgili soru üzerine de Babacan, söz konusu tasarının içeriğinin genişletildiğini, sadece borçlarla ilgili değil, istihdamla, bankacılıkla, esnafla, iş gücü piyasasıyla ve bir çok konuyla ilgili düzenlemeler getirildiğini söyledi.

Babacan, tasarının genel kurulun gündemine alındığını ve son aşamaya geldiğini aktardı.

TAPDK YÖNETMELİĞİ

Alkol konusunda yasaklamalar getirildiği yönünde son günlerde yapılan eleştirilerin hatırlatılması üzerine Babacan, bu düzenlemeleri bağımsız bir kurum olan Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Denetleme Kurumunun yaptığını söyledi.

Burada 7 kurul üyesinin anayasa, mevzuat ve dünya uygulamalarına bakarak alkollü içecekler ve sigara piyasasıyla ilgili düzenlemeler yaptıklarını anlatan Babacan şöyle konuştu:

''Son yaptıkları ve çok tartışılan yönetmelikle ilgili söylüyorum. Bu tamamen kendi inisiyatifleriyle başlattıkları bir çalışma. Ben kurumla ilişkili bir bakan olarak söylüyorum onlara herhangi bir talimat vermemiz söz konusu değil. Kurul her bir yönetmelik maddesini oylayarak bu yönetmeliği hazırladı.

Kurul karar alıyor ve sadece Resmi Gazetede yayımlanma aşamasında Başbakanlığa geliyor. Bugün gelişmiş bütün ülkelerde alkol ve sigarayla ilgili düzenlemeler bulunuyor.''

Bugün ABD'nin bazı eyaletlerinde süpermarketlerde çocukların girip çıktığı ortamlarda içki satışının yasak olduğunu ifade eden Babacan, ''Öyle bir hava oluşturuluyor ki sanki Türkiye bunu ilk defa yapıyor ve bu Türkiye'deki özgürlük alanını daraltıcı, kısıtlayıcı, Türkiye'yi farklı bir rejime sürüklemeye çalışan bir adım olarak değerlendiriliyor'' dedi.

Kurulun söz konusu yönetmelik üzerinde 7-8 ay çalıştığını, her aşamada sektörle istişarelerde bulunulduğunu anlatan Babacan, şöyle devam etti:

''Şu olabilir, bu düzenleme uygulamaya girdikten sonra öngörülemeyen çok ciddi çok sıkıntılı yada anayasaya yasalara uyumsuzluk gösteren yönleri varsa bunlara kurul tekrar bakar. Ama açıkçası ciddi bir sakınca, problem ben görmüyorum. Bence yerinde bir düzenleme. Burada hükümetin talimatla böyle bir şey yaptırması mümkün değil çünkü Kurul bağımsız.

Bugün belli yaşın altındaki gençlerimizin çocuklarımızın kötü davranışlara, kötü sonuçlara sebep olabilecek alışkanlıkları kazanmasını önlemek ancak belli bir olgunluğa belli bir yaşa ulaştıktan sonra kendi hür iradesini kullanmasına izin vermek gayet tabii bir yaklaşım. Burada bizim kaygılarımız toplumsal kaygılardır. Onun ötesinde bir niyet yoktur.

Yeni düzenlemeye tek tek bakın sadece Türkiye'de uygulanan bir madde bulamazsınız. Hangi maddeye bakarsanız bakın en azından 5-10 ülkede vardır bunlar. Bizim türettiğimiz icat ettiğimiz uygulamalar değil. Burada İran'dan, Suudi Arabistan'dan bahsetmiyoruz, gelişmiş demokrasilerden bahsediyoruz, ABD'den Avrupa'dan gelişmiş ülkelerden örnekler bunlar.''