Advertisement

Avrupa'nın ekonomik sorunlarını daha çok konuşacağız. Avrupalı liderler her bir araya geldiklerinde moraller biraz düzelse de, radikal kararların alınması geciktikçe sorunun derinleşip yayılma olasılığı çok büyük.
Sorunun yayılması, bugün sorunlu diye konuşulan ülkelerin dışındaki ülkelerin de sorunlu hale gelmesi anlamına geliyor. Bu ülkelerin başında Belçika ve Fransa geliyor. Sorunun derinleşmesi Avrupa'da dört dörtlük bir bankacılık krizinin çıkması Avrupa ekonomilerinin derin bir durgunluğa (resesyon) girmesi olarak alınmalı.
Bu haliyle dahi, 2012 yılına yönelik olarak Euro Bölgesi ekonomilerinin en fazla yüzde 0.5 büyüyeceği tahminleri yapılıyor. Büyüme tahminleri her gün aşağı yönde güncelleştiriliyor. Dolayısıyla, Euro Bölgesi ekonomilerinin gelecek yıl küçülmesi daha büyük bir olasılık. Soru, küçülmenin ne kadar olacağı. Bu yıl küçülen ülkelere Fransa gibi ülkeler de eklenirse, Euro Bölgesi ekonomilerinin ortalama küçülmesi az olmayabilir.

FİNANSAL AKIMLAR BELİRLEYİCİ
Avrupa bankalarının dört dörtlük bir krize girmesi durumunda Amerikan ekonomisi de olumsuz etkilenir. Amerikan bankalarının küçülme süreci hızlanabilir. Kısacası, küresel bankacılık sistemi işlevlerini yerine getirmekte zorlanabilir. Bu süreç Türkiye gibi ekonomilerin 2008 yılı sonu ve 2009 yılı başında yaşanan olumsuzlukları tekrar yaşaması anlamına gelir.
Bu çeşit krizler iki kanaldan etkili oluyorlar: Mal ve hizmet akımları yoluyla ve finansal akımlar yoluyla. Türkiye ekonomisi için en hayati kanal finansal akımlardır. İhracata dayalı bir büyüme yapısı olmadığı için bu çeşit krizlerde Türkiye ekonomisi, ihracat yapamadığı için değil, ithalat yapamadığı için durgunluğa girer.
Bugün risk olarak görülen cari işlemler açığı düşer. Cari işlemler açığının ne kadar düşeceği, yurtdışındaki krizin geldiği boyutta Türkiye ekonomisinin ne kadar dış kaynak sağlayabileceğiyle ilgilidir. Dış kaynak girişi ne denli küçülürse (hatta tersine dönerse), Türkiye ekonomisinin üretimi o denli fazla darbe alır.
Sorunların derinleşmesiyle Euro'nun değer kaybı (dolayısıyla doların değer kazanması) dış ticaret haddinin Türkiye'nin aleyhine dönmesine yol açacak. İhracatımızın daha büyük bir bölümünün Euro ile yapılması, buna karşılık ithalatımızın daha büyük bir bölümünün dolar üzerinden olması değeri düşen parayla ihracat yapıp değeri artan bir parayla ithalat yapmamızı gerektirecek. Bu da hoş bir durum değil.

İYİMSER OLUNABİLİR Mİ?
Dışarıdan kaynaklanan sorunların yurtiçinde uygulanacak politikalar yoluyla hafifletilmesi çok olası değil. Bankacılık sisteminde bir sorun olmaz. Maliye politikaları vergi affından gelen bir kereye mahsus gelirlerle sağlam gibi görünse de, aslında göreli olarak gevşek olan maliye politikaları bir anlamda gizleniyor. Yine de, gelecek yıla yönelik olarak maliye politikalarını gevşetebilme olanağı söz konusu. Para politikasının oynama alanı ise çok dar görünüyor.
İki yıldır yüksek ekonomik büyümeye alışan Türkiye ekonomisinin 2012 yılındaki en büyük sorunu düşük büyüme ve enflasyon olacak gibi görünüyor. Buna karşılık, cari işlemler açığı gündemden düşebilir. Yeni yıla çift haneli enflasyonla giriyoruz. Avrupa'nın sorunlarının derinleşmesi döviz kurları yoluyla enflasyon üzerine baskı yapmaya devam edebilir. Türkiye çift haneli enflasyonla yaşamaya başlayabilir.
Görünüm oldukça karamsar. Karamsarlık Avrupa'nın sorunlara gerekli ve yeterli tepkiyi verememesinden kaynaklanıyor.
Büyümeyi beceremeyen, borç krizi içinde olup göreli borçluluğunu azaltamayan bazı Avrupa ülkeleri ve giderek daha az likit olup daha fazla sermaye gereksinimi duyan bir bankacılık sistemiyle Avrupa kıtası küresel ekonomide en büyük risk odağı halinde. Küresel ekonominin dörtte biri giderek kötüleşirken daha fazla iyimser olunamıyor.