Advertisement

Çeşitli değişkenler arasındaki nedensellik ilişkisi iktisatçıları her zaman ilgilendirir. Nedensellik ilişkisi bilindiğinde, çeşitli ekonomi politikaları yoluyla hedeflere ulaşmak mümkün olabilir. Nedensellik ilişkisi bilinmediğinde ya da yanlış yorumlandığında ise uygulamaya konan politikalarla sorunun çözümü yerine, sorunun daha da ağırlaşması söz konusu olur.
Nedensellik ilişkisi Türkiye'de de sıkça gündeme gelir. Bunlardan en popüler olanı "yüksek faiz mi yüksek enflasyona yol açar yoksa yüksek enflasyon ve yüksek enflasyon beklentileri mi faizlerin yüksek kalmasına neden olur?" bilmecesidir. İktisat bilimi "yüksek enflasyon ve yüksek enflasyon beklentilerinin faizlerin yüksek kalmasının nedenidir" der. Siyasetçiler ise bunun tam tersini iddia ederler. İktisat biliminin dediğinin tersi şimdiye kadar doğrulanamadı, ama siyasetçilerin görüşlerinin yanlış olduğu krizlere yol açılarak defalarca görüldü.

BİR ŞEKİLDE EKONOMİ BÜYÜRSE
Ekonomide kafaları karıştıran bir başka nedensellik ilişkisi ekonomik büyüme ile kamu finansman dengesi arasındadır. Şimdi bu ikilem Avrupa Birliği'nde yoğun bir biçimde yaşanıyor. Soru şu: ekonomik büyüme olmadığı için mi kamu finansman dengesi bozuktur yoksa kamu finansman dengesi bozuk olduğu için mi ekonomik büyüme olmaz?
Enflasyon-faiz ilişkisinde olduğu gibi, kamu finansman dengesi-ekonomik büyüme ilişkisinde de ekonomi biliminin söyledikleri ile siyasetçilerin söyledikleri birbiriyle uyuşmaz. Sorun aynıdır. Siyasetçi, içinde yaşadığı kısıtları veri alıp fazla sıkıntıya girmeden dikensiz gül bahçesi yaratmaya çalışırken bir iktisatçı için yapılabilecekler konusunda kısıt yoktur.
Kamu finansman dengesini düzeltmek kamu gelirlerinin artırılmasını ve kamu giderlerinin kısılmasını gerektirir. İkisi de siyasetçi açısından hoş önlemler değil. Kamu gelirlerini artırmak için vergilerin artması gerekir. Kamu giderlerini kısmak toplumun çeşitli kesimlerine kamu tarafından verilen hizmetlerin kısılması anlamına gelir. Halbuki, bir şekilde ekonomik büyüme gerçekleşse ya da hızlansa, vergi gelirleri vergi oranlarını artırmadan kendiliğinden artacağından, kamu giderlerini kısmadan da kamu finansman dengesi düzelebilir. Siyasetçinin arzuladığı çözüm budur.
Siyasetçinin arzuladığı çözümde en önemli şart "bir şekilde ekonomik büyümenin gerçekleşmesi" olgusudur. Ekonomik büyüme nasıl sağlanacak? Siyasetçinin bu soruya yanıtı genellikle kamu harcamalarını artırmak olarak özetlenebilir. Yani, kamu finansman dengesini daha da bozarak ekonomik büyümeye geçilip vergi gelirlerindeki artışlarla kamu finansman dengesinin düzeltilmesi öngörülür.
Halbuki, ekonomik büyümenin gerçekleşmiyor olmasının en büyük nedeni kamu finansman dengesinin bozul olmasıdır. Kamu finansman dengesinin bozukluğu özel kesimdeki ekonomik birimlerin tüketim ve yatırım harcamalarını olumsuz etkiler. İç talep düştüğünde ya da artmadığında, ekonomik büyüme de gerçekleşmez.

ÇÖZÜMDEN UZAKTALAR
Avrupa Birliği şimdi bir mucize peşinde. Kamu finansman dengesi zaten bozuk olan ülkelerde (güney Avrupa) kamu finansman dengesini daha da bozarak ya da kamu finansman dengesi o denli bozuk olmayan ülkelerde (kuzey Avrupa) kamu finansman dengesini bozarak ekonomik büyüme yaratma çabasındalar. Bu yaklaşım kötüyü daha kötü yapma ve iyiyi kötüye yaklaştırma çabasıdır. Kaldı ki, kamu finansman dengesi iyi olup da bozulmaya başlayan ülkelerde belki sağlanabilecek daha yüksek büyüme şimdi büyümekte zorlanan ülkelere bir kaldıraç görevi de görmeyebilir.
Faiz-enflasyon ilişkisinde olduğu gibi, kamu finansman dengesi-ekonomik büyüme ilişkisinde de sorun olumsuz beklentilerdir. Beklentiler olumluya döndürülmeden arzulanan hedefi gerçekleştirmek söz konusu olamaz. Avrupa Birliği daha o noktaya gelemedi.