Advertisement

Küresel krizin en önemli sonuçlarından biri küresel düzeyde ekonomik büyümenin kriz öncesine göre çok daha düşük gerçekleşmesi olasılığı. Krize yol açan olayların bir daha tekrarlanmaması için alınan yapısal önlemler zaten düşük gerçekleşebilecek ekonomik büyümeyi daha da aşağı çekebilir.
2002 yılından sonra dünya ekonomileri uzun dönemli ortalamanın oldukça üzerinde büyüdü. 2009 yılından sonra da büyüme uzun dönemli ortalamanın oldukça altında kalabilecek gibi görünüyor. Yirmi yıllık bir zaman aralığında bakıldığında, 2002 ile 2022 yılları arasındaki ortalama büyüme büyük bir olasılıkla uzun dönemli ortalama civarında gerçekleşmiş olacak.

JAPONYA VE ASYA EKONOMİLERİ
Dünya ekonomileri yeni ekonomik büyüme eğilimine alışmak durumunda. Kısa dönemde yapısal değişikliklerin gerçekleşebileceği hayaline de kapılmamalıyız. İhracata dayalı büyümeye alışmış gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelerde yaşanan sınırlı iç talep büyümesi karşısında zorlanmaya başladı. Gelişmiş ülkelerin küresel ekonomiyi sürüklemesi beklenmemeli. Ama, gelişmekte olan ülkeler kendi aralarındaki ticareti artırarak gelişmiş ülke ekonomilerine bir ölçüde ivme kazandırabilir.
Yaşanan doğal afet sonrasında Japon ekonomisi bir ivme kazanmış gibi görünüyordu. Bu yılın ikinci üç ayından sonra bu ivmenin kaybolduğuna yönelik işaretler geliyordu. Gerçekten de yılın üçüncü üç ayında yıllık bazda Japon ekonomisi yüzde 3.5 küçüldü. Temel eğilim Japonya'da ekonominin bu yıl yüzde 1 'in üzerinde daralabileceğini gösteriyor.
Japonya uzun yıllar Asya ekonomilerinin motoru durumundaydı. 1990'lı yıllardan sonra bu rol büyük ölçüde sakatlandı. Özellikle Asya Krizi'nden sonra Çin, Hindistan, Tayland gibi ülkeler Asya dışındaki gelişmiş ülkelere daha fazla bel bağladı. 2008 yılına kadar başta Amerika olmak üzere Asya dışı gelişmiş ülkeler Asya'nın gelişmekte olan ekonomilerine en büyük katkıyı sağladı.

GELİŞMEKTE OLANLAR DAHA ŞANSLI
Bizim gibi iç talep yoluyla ekonomisini büyüten ülkeler bu dönemde ihracata dayalı büyüyebilen ülkelere göre daha şanslı olabilir. Küresel finansal sistemde yeni bir çatlak oluşmadığı takdirde, küresel sermaye hareketlerinde bir yavaşlama ya da daralma yaşanması söz konusu değil. Aksine, gelişmiş ekonomilerdeki ekonomik durgunluk küresel finans dünyasının ilgisinin daha fazla gelişmekte olan ülkelere kaymasına neden olabilecek. Gelişmekte olan ülkelerin borçlanabilme kapasitesi artmış olacak. Finans dünyası ile ilişkilerini iyi götüren ülkeler, gelişmiş ülkeler büyüme sorunu yaşadığı bir dönemde dahi, geçmişteki uzun dönemli ortalama büyüme eğilimlerini yakalayabilecek. Türkiye'de bu ülkelerden biri.
Önümüzdeki dönemde Çin'in ekonomik performansı küresel ekonominin hangi yönde şekilleneceğini tayin etmesi açısından çok önemli. Bu konuda Çin otoritelerinin, dediklerinden çok, yaptıklarının ve inanıyorsanız ekonomik verilerin takip edilmesi daha önemli. Çin otoriteleri beklentileri düşük tutup beklentilerin üzerinde sonuç almasını seviyorlar. Şimdi de, altı ay önce oluşturdukları beklentilerin aksine, Çin ekonomisi yeniden hızlanma sürecine girmiş görünüyor.
Orta dönemde dünya ekonomisini taşıyabilecek Amerika ya da Avrupa ekonomileri artık yok. Onlar kendi dertleriyle boğuşacaklar. Bu süreçte ne Amerika dış talep sayesinde büyümesini hızlandırabilecek ne de Almanya iç talebe dayalı bir ekonomik büyüme performansı sergileyebilecek. Dolayısıyla, gelişmekte olan ülkelerle gelişmişlerin arasındaki farkın hızla azalabileceği bir döneme giriyoruz.