Advertisement
Trafik sıkışıklığının yaşandığı her yolda satıcılar ortaya çıkıyor. Kimisi su, kimisi muz, kimisi simit, kimisi küçük aletler satıyor. Son aylarda işler iyice açılmış olacak ki, bazıları süpermarket arabalarıyla mallarını yol kenarına getirip satışta kesinti yaşamak istemiyor. İşporta otoyollara sıçramış görünüyor.
Görünüşte bir lonca sistemi söz konusu. Her isteyenin otoyola çıkıp istediğini satabileceğini sanmıyorum. Aynı ailenin bireyleri ya da aynı mahallenin insanları otoyol pazarının en azından bir bölümünü kapatmış gibi bir izlenim veriyorlar. Bu insanlara karışan yok. Otoyollara yayaların girmesi yasak olmasına rağmen, bu yasak otoyol satıcılarına uygulanmıyor. Zabıta sokağın bir köşesinde simit satanı kovalar. Ama, otoyollarda arabaların arasında dolaşan insanları kovalayan bir otorite yok.
Herhalde, "gariban" anlayışıyla konuya yaklaşılıyor. Üç kuruş ekmek parası kazanmak için yağmurda, çamurda otoyollarda bir şeyler satmaya çalışan insanların ekmeğine mani olmak istenmiyor.

İŞSİZLİK YÜKSEK OLMALI

Otoriteler tarafından yaptıklarına göz yumulan bu insanlar kim? Bunlar gündüzleri bir yerlerde çalışıp normal işleri dışında ek gelir elde etmeye çalışan insanlar değil. Çünkü, günün hangi saati olsa, trafik sıkışmışsa, otoyol satıcıları mesaiye başlıyor. Büyük bir olasılıkla, trafiğin sıkışmadığı saatlerde kahvehanede oturan bu insanlar trafiğin sıkıştığı haberini alır almaz yollara dökülüyorlar. Kısacası, bu insanlar işsiz. İş arayıp aramadıklarını bilmiyoruz, ama para kazanmak istedikleri çok açık.
İşgücü istatistiklerini oluşturmak için yapılan anketlerde bu insanların nasıl değerlendirildiğini bilmiyorum. İşsiz olarak değerlendirilmediği yönünde bir izlenimim var. İşsizlik oranı yüzde 8 civarında olan herhangi bir ülkede sokakta muz ya da su satan insan hiç gördünüz mü? İspanya'da işsizlik yüzde 25 olduğu halde, otoyollarda su, muz, elektrikli aletler satanlar yok. Bizde olmasını Türk insanının dinamik ve müteşebbis olmasıyla açıklamak da pek mümkün değil. Görünüş, Türkiye'de gerçek işsizliğin rakamların söylediğinin çok üzerinde olabileceği yönünde.

HATA, İŞGÜCÜNDEKİ NÜFUSUN HESAPLANMASINDA

Rakamları oluştururken hatayı nerede yapıyoruz? Çalışan sayısında çok büyük hata yapma olasılığı düşük. Çünkü, çalışan sayısına ulaşırken, diğer kaynaklardan da çalışan sayısı konusunda fikir elde edilebiliyor. Çok büyük fark olduğunda, örneğin kayıtdışı istihdamın boyutu ortaya çıktığında, istihdam rakamının gerçekçi olup olmadığı konusunda bir görüş oluşturulabiliyor. Galiba, asıl hata işgücündeki nüfusu hesaplamakta yapılıyor. Dolayısıyla, işsiz sayısında da hata yapılıyor. İşsiz nüfus = işgücündeki nüfus – istihdam edilen nüfus formülünden yola çıkarsak, işgücündeki nüfusu düşük tahmin ettiğimizde işsiz nüfusu da düşük tahmin etmiş oluyoruz. İşgücüne katılımın erkeklerde de, kadınlarda da Türkiye'de çok düşük olması bu yargıyı güçlendiriyor.
Otoyol satıcıları galiba işgücünde görünmüyor. Belki bazıları öğrenci. Belki bazıları erken emekli olup düzenli bir işi olmadan ek gelir elde etmek isteyen insanlar. Bazıları ise düpedüz işsiz. Ama, pratik açıdan bunların hepsi işgücü piyasasında. İşgücü piyasasında oldukları halde, bu insanlar çalışıyor diye sınıflandırılabilir mi? Bu yönde bir sınıflandırmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Çalışıyor tanımını biraz daha esnetirsek, memlekette işsiz insan bulamayabiliriz.
Bütün bunlar Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) yayınladığı işgücü istatistiklerinin anlamsız olduğu yönünde alınmamalı. TÜİK istatistikleri, galiba işsizlik oranının mutlak düzeyinden çok, işsizlik oranındaki değişmeler konusunda daha yararlı bilgiler içeriyor. İstatistiklerin iç tutarlılığı mutlak değerlerde değil, değişmelerde.