Advertisement

1920'li yılların sonlarına doğru bir merkez bankası kurulması fikri ortaya atıldığında, o dönemin Cumhuriyet hükümeti böyle bir bankanın devletin değil, halkın bankası olmasını arzulamış.
"Enflasyon" olgusundan çok korkulmuş. Devletin bankası olursa, enflasyon yaratmanın cazibesinden kurtulamayacaklarını düşünmüşler. Halkın bankası olursa, para politikasının siyasetten bağımsızlığının sağlanabileceğini düşünmüşler.
1930 yılında yürürlüğe giren ilk Merkez Bankası Yasası bugünün kriterlerine göre dahi çok ilerici bir yasadır. Banka'nın halka mal edilmesi arzusunu yapılan 3 şeyden anlıyoruz:
1. Yasaya, Banka'nın sermayesinde Hazine payının yüzde 15'i geçemeyeceği hükmü konuyor (bu maddenin bugünkü hali, Hazine payının yüzde 51'den düşük olamayacağı şeklinde),
2) Banka halka açılıp hisselerinin bir bölümü kişilere ve Türk şirket ve kurumlarına (bankalar dahil) satılıyor,
3) Banka'nın adı "Cumhuriyet Merkez Bankası" oluyor.

CUMHURİYETİN BANKASI VE KÂR DAĞITIMI
Yasa Meclis'te görüşülürken, "Cumhuriyet Merkez Bankası" da, hangi cumhuriyetin merkez bankası tartışması yapılıyor. İsminin başına "Türkiye" kelimesi ekleniyor ve Banka'nın resmi adı "Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası" oluyor. Dikkat edilirse, tüm devlet kurumlarının isimlerinin önünde "Türkiye Cumhuriyeti" ibaresi vardır. O kurumlar devletindir. Merkez Bankası'nın isminin önündeki "Türkiye Cumhuriyet" ibaresi bankanın devletin değil, halkın olduğunu simgeler. Sermaye yapısı nasıl olursa olsun, dünyadaki tüm merkez bankalarının kârı devlete (Hazineye) gider. Çünkü, merkez bankalarının kâr (hem de sermayelerine göre fahiş kâr) etmelerinin nedeni devletlerinin para basmada bu bankalara tekel olma hakkı vermeleridir. Dolayısıyla, devletin verdiği bir ayrıcalık nedeniyle oluşan artı değer yine devlete gider. Örneğin, Amerikan Merkez Bankası (FED) tamamen özel sermayeli bir kuruluştur. Her yıl elde ettiği kârın tümü Amerikan Hazinesi'ne aktarılır. İngiltere ve Japonya gibi ülkelerde merkez bankalarının sermayeleri tamamen devletindir. Kârlar da devlete gider.

KÂR DAĞITIMI ALAY KONUSU OLMAMALI
Halka mal etme adına halka satılan Merkez Bankası hisselerinin getirisi her zaman eleştiri konusu olur. Yasaya göre, Merkez Bankası birinci temettü olarak nominal hisse değerinin yüzde 6'sından fazla kâr payı dağıtamaz. İkinci temettü olarak da ikinci bir yüzde 6 dağıtılabilir. Yani, toplamda nominal hisse değerinin yüzde 12'sinden fazla kâr payı dağıtılamıyor. Bankanın toplam nominal
sermayesinin 25 bin lira olduğu göz önüne alınırsa, dağıtılan kâr payı çok düşük oluyor. Bu parayı almak için Banka'ya gitmenin maliyeti bile karşılanmıyor. Doğal olarak, atalarından Merkez Bankası hissesi kalmış kişiler Hissedarlar Genel Kurulu'na gelip şikâyet ediyorlar. Trajik, trajik olduğu kadar da komik bir durum yaşanıyor. "O dönemde babam Merkez Bankası değil de, İş Bankası hissesi alsaydı, şimdi zengin olmuştuk" yönünde konuşmalar yapılıyor. Haksız değiller.
Bu durum, sembolik de olsa, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nı "Cumhuriyet'in bankası" olmaktan çıkarıyor. Alay konusu oluyor. Merkez Bankası'nın ödenmiş sermayesi 25 bin TL, ihtiyat akçesi ve dönem kârı toplamı 12 milyar TL. Her yıl bedelsiz sermaye artırımı yoluyla Banka'nın toplam sermayesi artırılabilir. Duruma bir ciddiyet kazandırılabilir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nı kuranların tasarladığı halkın bankası olduğu görünüşü bir ölçüde korunabilir.