Advertisement

Avrupa Birliği (AB) giderek kendisinin gerçekten bir birlik olup olmadığını sorgulatıyor. Bir birlik değil de, daha çok bir kulüp görüntüsü veriyor. Bir birliğin üyeliği ile bir kulübün üyeliği arasında çok fark var. Kulüp üyeleri istedikleri gibi hareket etmekte serbesttir. Birlik üyeliği ise dayanışmayı ve koordinasyonu gerektirir. Geçenlerde AB Komisyonu Fransa’ya yönelik bir dizi ekonomik reform önerisini gündeme getirdi ve Fransa’nın reformları uygulamaya koymakta geç kaldığını ve isteksiz davrandığını iddia etti. Tepki Fransa Cumhurbaşkanı’ndan geldi: Fransa ne yapacağını AB’ye soracak değil!

BANKACILIK BİRLİĞİ

Euro Krizi’ne kalıcı bir çözüm gibi görünen Euro kullanan ülkelerdeki bankaların tek elden denetimi, gözetimi, düzenlenmesi, tek çanaktan bankalara sermaye desteği verilmesi ve gerektiğinde sağlığına kavuşamayacak kadar kötü bankaların tek elden sistemden çıkarılması uzun süredir tartışılıyor. Teknik düzeyde genel görüş bu görevlerin Avrupa Merkez Bankası’na (ECB) verilmesi. ECB’nin kullanımında Euro kullanan ülkelerin güçlerine göre bir fon oluşturmaları hedefleniyor. ECB de bu şartlarda bu göreve talip. Euro üyesi ülkeler bankacılık sektörünün düzenlenmesi alanındaki egemenliklerini kaybetmek istemiyorlar. Tüm yetkiyi ECB’ye vermek yerine, her ülkenin kendisinin bankalara sermaye desteği vermesini tercih ediyorlar. Banka açma ve kapatma yetkisini ülkeler kendi ellerinde tutmak istiyorlar. Gözetimin ECB tarafından yapılmasına pek karşı çıkan yok. Bu şartlarda, “davul kendi sırtında, tokmak başkalarında“ durumuna düşeceğinden, ECB de Avrupa Bankacılık Birliği’nin bölük pörçük oluşmasına razı olmuyor. Konu bir alandaki ulusal egemenliğin paylaşımında kilitleniyor. Bugüne kadar birçok konuda ulusal egemenlik alanlarını paylaşmaktan çekinmeyen AB üyesi Avrupa ülkeleri daha ileri gitmekten çekiniyor. Çekinen ülkelerin başında Fransa ve Almanya geliyor. Birlik üyeliği değil, kulüp üyeliği daha fazla tercih edilmeye başlandı.

SERBEST TİCARET ANLAŞMASI

Aynı AB yakında Amerika ile aynı masaya oturup serbest ticaret anlaşmasını müzakere etmeye başlayacak. AB’yi tek bir ülke sayarsak, iki dev ekonominin toplam dünya ekonomileri içindeki payı yüzde 50’den fazla. Yani, dünyanın ekonomik açıdan yarısından fazlası kendi içinde ticareti serbestleştirecek. Amerika bir birlik, ama Avrupa artık bir kulüp görünümünde. Dolayısıyla, bir birliğin bir kulüple son derece kapsamlı olabilecek bir serbest ticaret anlaşmasına varması için fazla iyimser olunamıyor. Fransa anlaşmayı kilitleme tehditleri savurmaya başladı bile. Amerika ile AB arasında müzakere edilecek serbest ticaret anlaşması Türkiye için de hayati önemde. Türkiye’nin bu oluşumun dışında kalmaması için üç alternatifi var:

1) Masada AB’nin yanında oturup Türkiye’nin de serbest ticaret anlaşmasının bir parçası olması,

2) Türkiye’nin Amerika ile bir başka masada oturup AB ile Amerika’nın yapacağı anlaşmaya paralel bir anlaşmayı müzakere etmesi,

3) Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği anlaşmasının yeniden müzakere edilerek AB ile Amerika arasında yapılacak serbest ticaret anlaşmasının Gümrük Birliği anlaşması içinde kapsanmasını sağlamak. Birinci alternatifi AB kabul etmiyor. İkinci alternatif için Amerika’yı ikna etmeye çalışıyoruz. Ama, henüz elle tutulur bir sonuç alınmış değil. Üçüncü alternatif galiba bizim işimize gelmiyor. Bu şartlarda dördüncü bir alternatifin oluşmasını bekleyebiliriz. Birlik değil de, artık bir kulüp gibi hareket eden AB’nin Amerika ile bir serbest ticaret anlaşmasına varabilmesi mümkün olmayabilir. Belki, Türkiye için en iyi çözüm de bu olabilir.