Advertisement

Döviz kurunun bu düzeylere gelmesini yalnızca "Yabancı yatırımcı çıkıyor" diyerek açıklayamayız. Döviz kurlarındaki yükselişi başlarda yabancı yatırımcıların tavırları tetiklemiş olabilir. Ama, daha sonra çeşitli otoritelerin kurların yükselişine gösterdiği sözlü ve piyasa içerikli tepkileri, döviz kurlarında istikrarı değil, döviz kurlarının daha da yükselmesini teşvik etti, hâlâ da teşvik etmeye devam ediyor.
Merkez bankaları kendilerinin etkileyebileceğine inanılan ekonomik büyüklükler konusunda bir hedef göstermez. Buna tek istisna enflasyondur. Enflasyonun hedef gösterilmesinin nedeni de para politikasının çapası olarak kullanılmasından kaynaklanır. Merkez bankaları döviz kuru konusunda konuşmaz. Konuşursa, piyasalar merkez bankalarının ciddiyetini sınamaya başlar. Şimdi, bu sınama dönemine geçildi.
Merkez bankalarının para politikasının uygulanmasındaki en önemli ve etkili aracı kısa vadeli faizlerdir. Bir merkez bankasının kendi bastığı paranın değerinin korunmasına yönelik olarak "Kısa vadeli faiz kullanılmayacak" demesi bir boksörün "Maça tek kolla çıkacağım" demesine benzer. Dayak yemesi kaçınılmazdır. Piyasa bunu da sınayacaktır. Şimdi, bu sınama dönemine geçildi.

TL DEĞİL DÖVİZ BASIYOR
Merkez Bankası bilançosunun varlıklar kısmı da yükümlülükler kısmı da dövizle dolu. 22
Ağustos itibarıyla analitik bilançonun yüzde 94'ü döviz varlıklarından oluşuyor. Yani, Merkez Bankası'nın piyasadan alacaklı olduğu TL bilançosunun yalnızca yüzde 6'sı. Bu rakamlar Merkez Bankası'nın TL'ye yönelik operasyonlarda güçsüz olduğunu göstermez. Ama, bilançonun dövizle dolu olduğu çok açık.
22 Ağustos itibarıyla analitik bilançonun yüzde 26.7'si Merkez Bankası'nın TL cinsinden yükümlülüklerinden (Merkez Bankası Parası) oluşuyor. Geri kalan yüzde 73.3'ü döviz cinsinden yükümlülükler. Döviz yükümlülüklerinin önemli bir bölümü Türkiye de yerleşik bankalara. Kısacası,
Merkez Bankası kendi parasını basacağına (kendi parasını basmak, TL yükümlülüğü yaratmaktır),
başkalarının paralarını basarak (döviz yükümlülüğü yaratarak) para politikası gütmüş görünüyor.
Şu rakamlar bunu daha da açıkça gösteriyor: Banka bilançolarının yaklaşık üçte biri döviz, üçte ikisi TL den oluşuyor. Merkez Bankası'nın bankalardan döviz olarak aldığı zorunlu karşılıkların TL karşılığı 16 Ağustos itibarıyla 1 31.5 milyar TL oldu. İçinde zorunlu karşılıkları da barındıran bankaların TL mevduatlarının geldiği büyüklük ise ortalama 17 milyar TL civarında. Merkez Bankası bankaları döviz üzerinden vergilendiriyor.

YURTDIŞI DEĞİL ARTIK YURTİÇİ BELİRLEYİCİ
Bankalar yurtiçi ve yurtdışından döviz borçlanıyor. Borçlandıkları dövizleri Merkez Bankası na yatırıyorlar. Döviz kurları yükselişte. Demek ki, nedeni ne olursa olsun, döviz arzı ile talebi arasında bir dengesizlik var. Döviz arzının artması gerekiyor. Memleketin parası Merkez Bankası'nda olduğuna göre, döviz arzını artırabilecek tek otorite de Merkez Bankası. Ne yaparsa yapsın, nasıl yaparsa yapsın, Merkez Bankası'nın döviz arzını artırması TL faizlerini yukarı çekecektir. Buna izin verilmediği takdirde, döviz arzı arttığı halde, döviz arzı ile döviz talebi arasındaki dengesizliği gidermek mümkün olmaz. Talep, arzdan daha hızlı koşmaya başlar. Gelişmeleri biraz daha kayıtsız bir tavır içinde izlemeye devam edersek, olacağı budur. Yerli yatırımcıyı uyandırma riski vardır. Nasıl ki, ülkeye döviz girerken olumsuz etkileri asgariye indirmek için önlemler geliştirildi, şimdi de ülkeden döviz çıkarken, benzer önlemler devreye girebilmeli.
"Faize dokunmayız, kur gideceği yere kadar gider, sonra geri döner" yaklaşımının benimsenmiş olması ve bu görüşün piyasayla samimiyetle paylaşılması tuhaf oldu. Artık döviz piyasasındaki gelişmeler yurtdışındaki eğilimlerden kopup giderek yurtiçindeki tutumların bir ürünü haline geldi.