Aralık ayında tüketici fiyatları enflasyonu beklentiler düzeyinde gerçekleşti. Yılı, yüzde 7.4 enflasyonla tamamladık. Enflasyon hem hedeflenen düzeyin oldukça üzerinde hem de Merkez Bankası’nın ekim ayında yıl sonu için yaptığı tahminin üst sınırının üzerinde gerçekleşti. Aylık ortalama olarak dolar kurunun 2.00 TL’ye çıkmasının yol açtığı enflasyon, eylül ve ekim aylarında gözlenmişti. Kasım ve aralık aylarında döviz kurları yükselmeye devam ettiği halde, ortalama fiyat düzeyinde bozulma durmuştu. Şimdi yeni bir platoya gelmiş bulunuyoruz. Döviz kurları artmaya devam ediyor. Dolar kuru 2.20 TL sınırına geldi. Yılbaşıyla beraber yeni bir fiyatlandırma süreci başlıyor. Bunun habercisi de ulaştırma ve konut harcama gruplarındaki fiyat artışlarının aralık ayında ortalamanın oldukça üzerinde gerçekleşmiş olması. Bundan sonra diğer harcama gruplarındaki ortalama fiyatlara bir yayılma beklemeliyiz.
OLUMSUZ BİR GÖRÜNTÜ
Kasım ve aralık aylarında gıda fiyatlarında bir durulma, hatta bir gerileme bekleniyordu. Bu beklenti kasım ayında gerçekleşti, ama aralık ayı sürpriz yaptı. Aralık ayında gıda ve alkolsüz içecekler harcama grubunda ortalama fiyatlar yüzde 1.5 civarında arttı. İşlenmemiş gıda maddelerini dışarıda bırakan tüketici fiyat endeksindeki artış da ortalama tüketici fiyatları endeksindeki artışın yarısı kadar oldu. Döviz kurlarından gıda fiyatlarına da belli bir geçişin varlığı söz konusu. Benzer bir olguyu yaz aylarındaki kur fırlamalarında da yaşamıştık. Geçen yılın ocak ayında ortalama tüketici fiyatları enflasyonu yüzde 1.65 olmuştu. Galiba biraz da buna güvenerek tüketici fiyatlarına doğrudan yansıyacak olan dolaylı vergi oranlarında bazı artışlar yapıldı. Vergi düzenlemeleri döviz kuru artışlarıyla birleşince, ileriye dönük enflasyon görünümü oldukça bozuldu. Enflasyon hedefinin daha yılın ilk gününde görmezden gelindiği yolunda bir izlenim doğdu. Enflasyon beklentilerinin hedef doğrultusunda yönlendirilebilmesi açısından çok olumsuz bir hava yaratıldı.
NASIL BİR DENGE?
Dolar kurunun 2.00 TL olmasının ekonomik birimler tarafından kalıcı olarak algılandığı anlaşılıyor. Fiyatlandırmalar da bu kur düzeyine göre yapıldı, yapılmaya da devam ediyor. Şirketlerin 2014 yılı bütçelerinde varsaydıkları dolar kuru, daha ocak ayının başında yüzde 10’a yakın aşıldı. Büyük bir olasılıkla, daha anlamlı hedefler oluşturabilmek için şirketler bu yılki bütçelerini yeni dolar kuruna göre güncellemek zorunda kalacaklar. Bu düzeylerde birkaç hafta kalması durumunda, dolar kurunun 2.20 civarında olması da ekonomik birimler gözünde kalıcı olarak algılanabilir. O takdirde, yeni bir enflasyon sarmalı başlamış olur. Nasıl bir makro ekonomik dengenin oluşturulmaya çalışıldığını bu aşamada anlayabilmek çok zor. Otoriteler döviz kurlarındaki fırlamanın ekonomik maliyetini ölçüp kamuoyu ile paylaşıyorlar, ama bu maliyeti yüklenmemek için ne yapılması gerektiği konusunda hiçbir ipucu verilmiyor. Aksine, hiçbir şey yapmayıp “Dövizdeki hareketlilik geçicidir” ya da “Arada bir kuru salıvermek lazım” gibi demeçlerle ekonomik birimlerin ileriye dönük beklentilerinin daha da bozulmasına yol açılıyor. Dolaylı vergi oranlarındaki artış, belki kamu finansmanını rahatlatmak açısından olumlu olsa da, bugünkü ortamda istikrarlı bir makro ekonomik ortam yaratmaya çalışmak yerine “yangına körükle gitmek” oluyor.