Advertisement

Döviz piyasasının karışmasının arifesinde Merkez Bankası’nın kendine göre bazı faizleri indirmesi kararını Başbakan’ın tebrik etmesi dikkat çekiciydi. Döviz piyasası iyice karışıp faizlerin artması üzerine “Yaptılar, bakalım istedikleri sonucu alacaklar mı?“ gibi bir demeç vermesi de “şimdilik izin verdim“ izlenimini doğurdu. Döviz piyasası durulunca, Başbakan’ın “Merkez Bankası faizi indirmeli“ demesi ise para politikasında iplerin Başbakan’da olduğu izlenimini güçlendirdi.
Yasa ile siyasetten bağımsız hale getirilmeye çalışılan bir merkez bankası için Başbakan’ın bu çıkışları şaşırtıcıydı. Merkez Bankası’na yasayla verilmeye çalışılan itibarı zedeleyen bir girişimdi. Bir başka açıdan Başbakan’ın bu çeşit çıkışları hiç şaşırtıcı değildi. Çünkü, Türkiye’de (belki de bütün dünyada), para politikası siyasetçilerin en iyi bildiklerini düşündükleri konulardan biridir. Bizim diğerlerinden farkımız, bizdeki siyasetçilerin para politikası konusundaki fikirlerini açıkça söylemeleri. Gelişmiş ülkelerde ise bu konuların kapalı kapılar ardında konuşulması. Neden böyle oluyor?

UFUK FARKI
Genelden özele giderek siyasetçilerin neden para politikasına karışmak istemesini irdeleyebiliriz. Türkiye’de siyasetçi kendi sorumluluk alanının çok geniş olduğunu düşünür. “Fırat Nehri’nin kenarında bir çoban bir koyununu kaybetse, bizden sorar” diye özetleyebileceğimiz bu bakış açısı sorumluluk alanını olabildiğince genişletirken doğal olarak yetki alanının da geniş olması gerektiğini düşündürtür. Para politikasının da siyasetçinin yetkisinde olması gerektiği ortaya çıkar. Aksi takdirde, “davul seçilmişlerin sırtında, tokmak atanmışların elinde“ gibi durumun yaratıldığı düşünülür. Para politikası uzun nefesli bir politikadır. Ufku geniştir. Beş, hatta on yıl sonrayı düşünmek zorundadır. Ekonomik dengeler konusunda siyasetçinin ufku ise bir sonraki seçim tarihi kadar uzundur: En fazla dört yıl, belki de altı ay; bazen birkaç hafta dahi olabilir. Para politikasının ufku ile siyasetçilerin ufku arasındaki fark para otoritesi ile siyasetçileri çoğu zaman karşı karşıya getirir. Siyasetçi açısından para politikası, gösterişi olan, seçmeni hemen etkileyebilecek bir politika aracıdır.
Siyasetçinin kontrolünde olan maliye politikası ise bazen sevimsiz olabilir. Hatta, maliye politikası ayırımcı olabildiğinden, birilerini sevindirirken, başkalarını kızdırabilir de. Memura biraz fazla maaş zammı verirsiniz, işçiler bize yok mu derler. Yeni memur alımına gidersiniz, geçici işçiler kadrolu olmak ister. İhracatı teşvik edeyim derken, iç pazar için üretim yapanlar biz üvey evlat mıyız diye sorarlar. Halbuki, para otoritesi faizi indirdiğinde herkes sevinir. Sanayici ucuz kredi alacağı için, esnaf elindeki çeki daha ucuza kırdıracağı için, hane halkı banka borçlarını daha rahat servis edebileceği için sevinir. Siyasetçilerin işi de vatandaşı sevindirmek değil mi?

HER DERDE DEVA
Siyasetçiler ekonomiyi yakından takip ederler. Ekonomik verileri okumaya çalışırlar ve/veya ekonomik verileri okuyanlardan bilgi alırlar. Ama, siyasetçilerin ekonomi konusundaki en önemli bilgi kaynağı yakın tanıdıkları ve güvendikleri girişimcilerdir. Onlar “Efendim, piyasada yaprak kıpırdamıyor, para dönmüyor“ diye şikâyette bulunduklarında siyasetçi irkilir. Sorunu aşmanın yolunun para politikası olduğunun düşünür. “Faiz inse, piyasaya biraz daha para salsak“ sorunun çözülebileceği izlenimindedir.
Kısacası, siyasetçi açısından para politikası birçok ekonomik soruna ilaçtır. Para bedavadır. Böyle olunca, para politikasına karışmak siyasetçinin kanına işlemiştir. Yasa yoluyla para otoritesine kararlarında bağımsızlık verilmiş olması ise bizim gibi ülkelerde göstermelik olmaktan öteye gitmez.