Gelişmiş ekonomilerde çıkmış ve iz bırakmış üç önemli krizi sayabiliriz: Uzun Resesyon dönemi, Büyük Buhran ve 2008 yılındaki Büyük Resesyon. 1800’lü yılların ikinci yarısında Amerikan iç savaşı sonrası başlayan bu döneme damgasını vuran iki gelişme bankacılık krizi ve farklı eyaletlerin borçlarını ödeyemeyecek duruma gelmesiydi. Bankacılık krizi 1900’lü yıllar başlamadan bir merkez bankası kurulmasına yönelik adımlar atılmasıyla aşıldı. Borç krizi ise federal devletin eyalet borçlarını üstlenmesiyle son buldu. Uzun Resesyon döneminin 1900’lü yılların başında bugünkü Federal Reserve’in kurulmasına neden olduğunu söyleyebiliriz. Bu süreç içinde Amerika’da ekonomik büyüme dönemsel sıçramalar yaptıysa da ortalamada çok düşük kaldı. Amerika’nın performansı özellikle İngiltere’yi de hırpaladı.

Büyük Buhran 1929’da bankacılık krizi olarak başladı. Reel sektörün çökmesine neden oldu. Daha önce görülmemiş düzeylerde işsizliği doğurdu. Kriz, tekelleşmeyi önleyecek ve finansal sektörün gözetim ve denetimini sağlayacak kurumların oluşmasına neden oldu. Amerika’da başlayan Büyük Buhran kısa sürede Batı Avrupa’ya da sıçradı.

2008 yılında derinleşen Büyük Resesyon yine bir finansal sektör kriziydi. Ama, şimdilik bu kriz yeni bir kurum oluşturmuş değil. Görünürde, kriz, politika yapıcılarının piyasalarda oluşabilecek balonlara karşı daha hassas olmalarına neden oldu.

BENZERLİKLER
Gelişmiş ülkelerde görülen üç kriz de başlangıç aşamasında finansal sektör kriziydi. Yaşananların kriz olmasının nedeni finans firmalarının bilançolarını küçültmek (deleveraging) zorunda kalmalarıydı. Finans sektöründe bilanço büyütmek “gelişme”, bilanço küçültmek “kriz” anlamına gelir. Finans sektörünün bilanço küçültmeleri aynı zamanda parasal aktarım mekanizmasının da sakatlanması anlamını taşır. Yani, finansal krizlerde merkez bankaları para basar (kendi bilançolarını büyütür), ama basılan para ekonomiye girmez. Dolayısıyla, finansal krizin yarattığı tahribatı kısa sürede durdurmak mümkün olmaz.

Finansal krizlerden çıkışı hızlandıracak en önemli gelişme finansal firmaların bilanço yapılarını düzeltip parasal aktarım mekanizmasının yeniden çalışmasını sağlamaktır. Büyük Resesyon sürecinde bunu Amerika ve İngiltere büyük ölçüde başardı. Türkiye’deki 2001 Krizi’nden çıkışın göreli olarak hızlı olmasının arkasında da bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılması vardır. Bu alanda Avrupa geç kaldı. Japonya yirmi yıldır debeleniyor.

Avrupa’nın krizi ile Amerika’daki Uzun Resesyon dönemi arasında benzerlikler var. İki krizde de bankacılık sektörünün sağlığı hakkında şüpheler oluştu, iki kriz de ülkelerin ya da eyaletlerin borç krizi haline geldi. Amerika 1800’lü yılların ikinci yarısında eyalet borçlarını merkezileştirerek sorunu aşmışken, Avrupa bunu yapamadı. Şimdi, Avrupa para politikasının çalışmadığı ve düşük büyümenin egemen olduğu bir dönem yaşıyor.

FARKLI DERSLER
Parasal aktarım mekanizmasının çalışmasını sağlayabilen Amerika ve İngiltere’de şimdi “ekonomiyi kurtarmak” değil, “ekonomik normalleşme” konuşuluyor. İki ülkenin de merkez bankası parasal sıkılaştırmaya ne zaman gidilebileceğinin hesabını yapıyor. Amerika’da enflasyon yıllardan sonra ilk kez yüzde 2’yi gördü. Ekonomik büyüme çok iyi değil, ama kötü de değil. İngiltere ekonomisi beklenenden çok daha hızlı toparlandı. Enflasyon ve özellikle bazı piyasalarda balonlar oluşabileceği beklentileri güçlenmeye başladı.

Gelişmiş ülkelerde çıkıp da iz bırakan üç kriz de farklı ülkelerde farklı izler bıraktılar. Belki de, son krizde çözüm yolları ve sonuçların bu denli farklılaşmış olması bundan önceki iki krizden öğrenilen farklı dersler oldu. Yarın devam edeceğim.

Advertisement