Advertisement

Merkez Bankası’nın kısa vadeli faizleri düşürme yönünde bir saplantısı (bias) var. Saplantı, hükümetin, özellikle Başbakan’ın tercihlerinden kaynaklanıyor olabilir. Belki de, Merkez Bankası gelişmeleri okuyup kısa vadeli faizlerin gerçekten düşürülmesi gerektiğini düşünebilir. Açıkça söylenmese de, Merkez Bankası’nın ekonomik büyümeye yönelik olarak öncelikleri olabilir. Nedeni ne olursa olsun, kısa vadeli faizlerin düşürülmesi para politikasının önceliği gibi görünüyor. Hatırlanacak olursa, döviz piyasası sakin olduğu dönemlerde enflasyon görüntüsü bozulsa dahi, Merkez Bankası şimdiye kadar herhangi bir tepki vermedi. Gıda fiyatlarının artması nedeniyle enflasyon görüntüsü bozuldu. Merkez Bankası “Geçici” dedi. Bütçe açıklarına yönelik kaygılar nedeniyle dolaylı vergi oranlarının artırılmasıyla enflasyon görüntüsü bozuldu. Merkez Bankası “On iki ay sonra bir şey kalmaz” dedi. Petrol fiyatları arttı. Merkez Bankası gelişmeleri izlemekle yetindi. Her defasında tahminlerini güncelledi, ama enflasyon görüntüsünü düzeltmeye yönelik bir tepki vermedi.

DAHA ÖNCE DE BÖYLEYDİ

Türkiye’nin küresel piyasalardaki riski arttığında da Merkez Bankası tepki vermedi. Ne zaman ki, TL’nin değeri serbest düşüşe geçti, bir anlamda bıçak kemiğe dayandı, Merkez Bankası kısa vadeli faizleri artırarak tepki verdi. 2006 yılının ortasında, küresel krizin başlangıcında ve en son bu yılın ocak ayında Merkez Bankası’nın para politikası faizini artırmasının arkasında TL’nin değerinin serbest düşüşe geçmesi vardı. Bıçak kemiğe dayanmıştı. “Serbest düşüş” nitelemesi önemli. Çünkü, TL’nin değeri usulca artış eğilimine girdiğinde benzer bir tepki verilmedi. 2001 Krizi’nden sonra 2002-2005 yılları arasındaki dönemi Türkiye ekonomisinin normalleşmeye geçiş dönemi olarak tanımlarsak, normal dönemde faiz politikasının enflasyona yönelik olarak aktif bir biçimde kullanıldığını göremiyoruz. TL’nin değerinin serbest düşüşünü “döviz kuru krizi” olarak nitelendirirsek, faiz artırımları hep döviz kuru krizlerine tepki olarak gerçekleşti. Enflasyon görünümünden bağımsız olarak, döviz kuru krizini takip eden dönemler para politikası faizini düşürmeye bahane yaratma dönemleri oldu. Şimdi de böyle bir dönemden geçiyoruz.

FAİZ İNDİRİMLERİNE DEVAM

TL’nin değerinin serbest düşüşü dışında enflasyon görünümünü bozan hiçbir gelişmeye tepki verilmezken, enflasyon hedefinin iki katına çıkan, enflasyon artık düşüş eğilimine girdi diye, politika faizinin indirilmesi para politikasında simetrik olmayan bir tepki fonksiyonunun kullanıldığına işaret ediyor. Son sekiz yıllık deneyimle ekonomik birimler, enflasyon beklentilerini oluştururken Merkez Bankası’nın bu simetrik olmayan tepki fonksiyonunu da elbette hesaba katıyor. Bu nedenle de, enflasyon beklentilerinde ve ekonomik birimlerin fiyatlandırma davranışlarında ciddi bir katılık yaşanıyor. Ocak ayındaki döviz kuru krizine verilen tepkiden sonra Merkez Bankası üç kez kendi işlemlerinde kullandığı kısa vadeli faizi düşürdü. Yeni bir döviz kuru krizi çıkana kadar politika faizinin düşmeye devam edeceği çok açık. Döviz kuru krizinin çıkmaması küresel risk iştahının makul düzeylerde olması olarak tanımlanırsa, Türkiye ekonomisinin riski artmadığı sürece faiz indirimleri devam eder. Risk artarsa, faiz indirimlerine ara verilir. Ama, risk arttığı için, döviz kuru krizi çıkmadığı sürece politika faizi değişmez. Nereye kadar? Şimdilik yüzde 4.5’e kadar yolu var.