Geçenlerde yazdığım bir yazıda banka kredilerdeki artışın büyük bir kısmının yılın son üç ayında gerçekleştiğini vurgulamıştım. Aynı şekilde, parasal tabandaki artış da yılın son üç ayında hızlanmıştı. Bütçe açığının çok büyük bir bölümü yılın son üç ayında gerçekleşmişti. Geçen hafta yayınlanan dış ticaret verilerine göre, tahmin edildiği gibi, dış ticaret açığı da yılın son üç ayında hızlandı.
2010 yılının tümünde dış ticaret açığı 71.6 milyar dolar oldu. Rekora çok az kaldı. Rekor, 2008 yılının eylül ayında on iki aylık bazda 76.1 milyar dolardı. Birkaç ay içinde rekoru yenileriz. Grafikten de görüldüğü gibi, 2009 yılında küresel krizin yarattığı yol kazası nedeniyle dış ticaret açığı bir “V” görünümü sergiledi, ama 2010 yılında 2002-2007 dönemindeki eğilimine geri döndü. Hatta, 2010 yılındaki dış ticaret açığındaki artış biraz daha sert oldu.

TÜKETİM DEĞİL ÜRETİM İÇİN
Bir önceki yılın aynı dönemine göre, 2010 yılının son üç ayında ihracat artışı yüzde 10.9, ithalat artışı yüzde 36 oldu. İthalat artışı göreli olarak hızlandı. İthalatı da tüketim için değil, üretim ve yatırım için yapıyoruz. Toplam ithalatımızın yüzde 71’ı ara mallar, yüzde 16’i yatırım mallarından oluşuyor. Tüketim malları ithalatının toplam içindeki payı yüzde 13 civarında.
2010 yılında toplam ihracatımız 113 milyar dolar olurken, yalnızca ara malları ithalatımız 131 milyar doları geçti. Ara malları ithalatındaki artış, bir önceki yıla göre, 2010 yılında yüzde 32 oldu. Aynı dönemde yatırım malları ithalatı yüzde 34, tüketim malları ithalatı yüzde 28’de kaldı. Tüketim malları ithalatında hiçbir artış olmasaydı dahi, 2010 yılı dış ticaret açığı 66 milyar dolar olacaktı. Kısacası üretim ve yatırım için ithalat yapıyoruz. Bu yapıda ithalattan şikayetçiysek, üretim ve yatırımlardaki artışlardan da şikâyetçiyiz demektir.
İthalat artışının üretim ve yatırım artışlarıyla bu denli ilişkili olması elbette hoş bir durum değil, ama kısa dönemde göz ardı edemeyeceğimiz bir gerçek. Milli gelirimizin yüzde 10’u civarında bir dış ticaret açığı söz konusu. Yılın son ayına yönelik verileri henüz bilmesek de, 2010 yılında cari işlemler açığının milli gelire oranı da büyük bir olasılıkla yüzde 6.5 civarında gerçekleşti.

RİSKLİ BÜYÜME
Dış finansman içinde doğrudan yabancı yatırımların payı son yılda düştüğüne göre, milli gelirin yüzde 5’i civarında dış borçlanma yaparak ekonomik büyümeyi yüzde 5’in üzerinde tutmak Türkiye ekonomisi için giderek riskli bir durum yaratıyor. Ekonomik büyümenin sürdürülebilirliği söz konusu olmuyor. Dış borçluluğu makul düzeylerde tutmak bir anlamda ekonomik büyümeden fedakârlık etmek oluyor. Bu da hoş bir seçenek değil.
Çoğu zaman Türkiye ekonomisinin kronik cari işlemler açığının sorumlusu olarak maliyeti artan enerji ithalatı gösteriliyor. Enerji fiyatlarının artması elbette dış açıklarımızı olumsuz etkiliyor. Ama, dış açıkların asıl sorumlusu, enerji ithalatı değil, ekonomik büyümenin gerektirdiği toplam ithalat. Örneğin, 2009 yılının ilk 10 ayında toplam ham petrol ithalatı faturası 14 milyar dolardı. 2010 yılının aynı döneminde bu fatura 16 milyar dolara yükseldi.

Advertisement