Advertisement

Geçen yıl Washington'da düzenlenen IMF-Dünya Bankası yıllık toplantıları sırasında George Mason Üniversitesi'nde çok ilginç bir panel düzenlenmişti. Panelin konusu "para otoritesi ve para politikasından beklenenler" olarak tespit edilmişti. Panele katılanlar Avrupa Merkez Bankası Başkanı, İngiliz Merkez Bankası Başkanı, Japonya Merkez Bankası eski Başkanı ve Kanada Merkez Bankası Başkanı'ydı.
Tüm konuşmacılar ortak bir noktaya gelmişlerdi: Para politikasından ne bekleniyorsa, beklentiler para otoritesinin yasasına konmalıydı. Panelistler, duruma göre para politikasından beklenenleri değiştirmek para otoritesinin bağımsızlığına en büyük tehdidi oluşturur diyorlardı. Dünyanın önde gelen merkez bankacıları para otoritesinin yasasında belirtilmeyen konulara girmemeleri gerektiğini vurguluyorlardı.

GENİŞ ALAN VE BAĞIMSIZLIK
Duruma göre para otoritesinin kendini konumlaması para politikasının sıkça yön değiştirmesine neden olabilir. Para politikasının uygulanması merkez bankalarının yöneticilerine bağlı hale gelebilir. Yöneticilerin siyasi tercihlerine göre, para politikası yön değiştirebilir. Sonuçta, para politikası üzerinde siyasi baskıların oluşması kolaylaşır. Her şeyden önemlisi, para otoritesinin itibarı kaybolur.
Dünyanın önde gelen merkez bankacıları bu görüşteydiler, ama kendilerinin de itiraf ettiği gibi, dünyada böyle bir merkez bankası yok. Merkez bankacılığının en ileri düzeyde olduğu yerlerde dahi, merkez bankası yöneticilerine yasal olarak çok geniş bir alan bırakılıyor. "Para politikasının temel hedefi fiyat istikrarı" olarak tespit edilen ülkelerde dahi, duruma göre, merkez bankaları fiyat istikrarı ile çelişebilecek uygulamalarda bulunabiliyor. Merkez bankaları maliye politikası benzeri (quasi-fiscal) uygulamalar içine girebiliyor. Çoğu kez de bu çeşit uygulamalar siyasi baskılar sonucu olabiliyor.
Panel, küresel kriz döneminde birçok merkez bankasının banka kurtarma operasyonları yaptığı, hatta para basarak şirket kurtardıkları dönemin hemen ertesinde düzenlenmişti. Merkez bankası başkanları yapılanlardan rahatsızdı. Siyasi tercihlerin kendi karar mekanizmalarına sızmasından endişe ediyorlardı.

ENFLASYONDA GENİŞ ALAN
Birçok merkez bankasının yasası "fiyat istikrarı" kavramına yer verir. Bu kavram tüketici fiyatlarındaki artışın "yeterince düşük" olmasını ve kalmasını ima eder. Ama, yine birçok merkez bankası karar mekanizmaları içine "temel enflasyon" diye teknik bir terimi monte ederler. Temel enflasyonla ortalama tüketici fiyatları artışları arasındaki fark açıldığında merkez banaksı yöneticilerine geniş bir hareket alanı bırakılmış olur.
Birçok ülkede "temel enflasyon" gıda ve enerji fiyatlarını dışarıda bırakan tüketici fiyat endeksi olarak tanımlanır. Gıda ve enerji fiyatları artışından gelen enflasyon artışı göz ardı edilebilir diyen merkez bankaları var. Temel enflasyon daha önemlidir diye düşünülür. Örneğin, FED ve bizim Merkez Bankası böyle düşünüyor. Temel enflasyonun da artış eğilimine girmesi durumunda gıda ve enerji yatlarındaki artışın ikincil etkilerinin görülmesi olarak yorumlanır. Bu artışların diğer tüketim maddelerine sıçraması halinde (ikincil etki) merkez bankaları para politikasının duruşunu değiştirme ihtiyacı hissederler. O aşamada, para otoritesi geç kalmış da olabilir. Bu merkez bankaları yükselen bir enflasyonu bir süre kabullenmek zorunda kalabilirler.
İkincil etkileri beklemeden de hareket eden merkez bankaları var. Örneğin, Avrupa Merkez Bankası bunlardan biri. Onlara göre, ikincil etkilerin gözlenmesini beklemek geç kalmak demektir. Fiyat istikrarını hedefleyen bir merkez bankası nedeni ne olursa olsun yükselen bir enflasyonu ekonomik birimlerin görmesine izin verilmemelidir.
Paneldeki Başkan'lar bu konuda aynı fikirde değillerdi. Avrupa Merkez Bankası Başkanı hariç, diğerleri geniş alanda oynamayı tercih ettiklerini söylediler. Belki de, bir önceki konudaki fikirleriyle ters düştüler.