Advertisement

Türkiye ekonomisinde kayıtdışılığın azaltılması en önemli hedeflerden biri olmalı. Bu alanda çeşitli hükümetler palyatif önlemler aldılar. Ama, hiçbiri konunun üzerine kararlılıkla gidemedi. Korkuldu. Kayıtdışılığı azaltalım derken, tüm ekonomiyi altüst etme riskinden korkuldu. Buna ek olarak, kayıtdışılığın bazı dönemlerde fayda sağladığı bile düşünüldü. Kısacası, “ekonomide kayıtdışılığın azaltılması“ çoğu kez lafta kaldı. Ekonomide kayıtdışılık rant ekonomisinin can damarlarından biri. Rüşvet-bahşiş-bağış mekanizması kayıtdışılığın yaygın olduğu ülkelerde çok daha kolay çalışıyor. Aslında, kayıtdışılığın yaygın olduğu toplumlarda yalnızca kayıtdışı kalanlar beslenmiyor, kayıt dışında olanlarla ilişkide olan ekonomik birimler de kazanıyor görünüyor. Galiba, kayıtdışılığın azaltılmasının önündeki en büyük engel de bu.

EK KAYNAK MI?
Kayıtdışılığın yaygınlığı ile rant ekonomisinin büyüklüğü paralel gidiyor. Dolayısıyla, ekonomik verimlilik düşük kalıyor. Olumsuzlukları aşabilmek için ekonomik yapıyı çarpıtan politikaları uygulamaya koymak çoğu zaman kaçınılmaz oluyor. Dünyanın birçok ülkesinde toplam vergi tahsilatının üçte ikisi doğrudan vergilerden (gelirlerden alınan vergi) ve üçte biri dolaylı vergilerden (harcamalar üzerinden alınan vergiler) gelirken, Türkiye’de bunun tam tersi olması boşuna değil. Doğrudan vergi toplayamayan devlet mecburen “katma değer” ve “özel tüketim” adı altındaki dolaylı vergilere abanıyor. Kullandığınız benzine ödediğiniz fiyatın üçte ikisi vergi oluyor. Otomobilinizin fiyatının üçte ikisi vergiye gidiyor. Seçim dönemlerinde en sık karşılaşılan vaatlerden biri “ekonomide kayıtdışılığı azaltmak“ diyebiliriz. Bol keseden harcama vaatleri veren siyasi partilere parayı nereden bulacaksınız diye sorulduğunda, gösterilen ilk kaynak kayıtdışılığın azaltılarak vergi gelirlerinin artırılması oluyor. Halbuki, kayıtdışılığın azaltılmasıyla vergi gelirlerinin aynı paralelde artması beklenmemeli. Böyle bir beklentiyle hareket edilirse, ekonomi gerçekten batabilir.

HEDEF ÖNEMLİ
Çeşitli iddialar olduğu halde, Türkiye’de kayıtdışılığın toplam ekonominin yüzde 40’ı olduğunu varsayalım. Geçen yıl toplam vergi gelirleri milli gelirin yüzde 19’u civarıydı. Bu oran çok yüksek sayılmaz. Vergi vermeyen bir millet olduğumuz zaten biliniyor. Kayıtdışılığı yüzde 40’dan yüzde 10’a indirebildiğimizde, vergi gelirlerinin milli gelir içindeki payı teorik olarak yüzde 30’u aşabilir. Bu oran yüksek. Kayıtdışılığı azaltma ile ulaşılabilecek bir rakam değil. Fiili oranın o düzeylere gelmesi kendi başına kayıtdışılığı özendirici bir etken olur. Kayıtdışılığı azaltmanın önemli parametrelerinden biri bugünkü yüksek vergi oranlarının aşağı çekilmesi olacaktır. Standart katma değer vergisi oranı yüzde 18 değil, belki yüzde 10’a doğru çekilecektir. Özel tüketim vergisinin katma değer vergisi alınmayacaktır. Gelir vergisi oranları aşağıya çekilecektir. Böyle olduğunda, siyasi partilerin umduğu gibi bol harcama yapabilecek ek bir kaynak ortaya çıkmaz. Ama, ekonomik yapıyı çarpıtan, rekabet şartlarını bozan birçok vergi daha makul oranlara çekilecektir. Ekonomik verimlilik artacaktır. Devlete ek kaynak yaratmak için değil, ekonomik çarpıklığı önlemek için kayıtdışılığın azaltılmasına çalışılmalıdır. Aksi takdirde, kayıtdışılığı azaltmak siyasi partilerin derdine deva olmaz. Herhalde, o nedenle bu konuya şimdiye kadar yeterli ciddiyetle yaklaşılamadı.