Advertisement

Geçen yılın ikinci yarısında Türkiye'nin kredi notunun yükseleceğine yönelik beklentiler artmıştı. Hatta, kredi notunun kredi verilebilir düzeye artabileceği dahi konuşuluyordu. Beklentiler çok da temelsiz değildi.
Gelişmekte olan ülkeler enflasyon tehdidi ile mücadele ederken, Türkiye'de yılın başlarında enflasyonun düşeceği biliniyordu. Gelişmekte olan ülkeler içinde Türkiye en hızlı büyüyen ülkelerden biriydi. Tek sorun artan cari işlemler açığıydı. Bu konuda bir şeyler yapılabilirse, kredi notu artabilirdi. Piyasalar o dönemde bu beklentiyi satın aldılar.

UYUM SERT OLABİLİR
Cari işlemler açığının artması finansal istikrara tehdit olarak tanımlandı. Finansal istikrar olmadan fiyat istikrarının olamayacağı vurgulandı. Dolaylı yoldan ödemeler dengesi gelişmeleri de para politikasının radarı içine alındı. Sonuçta, cari işlemler açığındaki artışı dizginlemeye yönelik birtakım parasal önlemler alındı. Piyasalar önce bu adımları olumlu buldular. Kredi notunun artmasına yönelik beklentiler daha da arttı.
Mayıs ayının son gününe geldik. Geçen yılın sonlarında abartılan beklentilerin şimdi çok gerçekçi olmadığı anlaşıldı. Evdeki hesap çarşıda tutmadı. Cari işlemler açığı dizginlenemedi, aksine artış hızlandı. Yalnızca mart ayında cari işlemler açığının 10 milyar dolara yakın çıkması moralleri bozdu. Büyük bir olasılıkla nisan ayında da cari işlemler açığı buna yakın, hatta daha yüksek çıkabilecek. Artan cari işlemler açığının bir sorun olduğu zaten biliniyordu, ama bilinen sorun şimdi daha fazla konuşulmaya başlandı. Sorun göze batar hale geldi. Sorun göze batmasın diye alınan önlemler sorunu göze batırmaya başladı.
Beklentiler gerçekleşmedi. Olumlu beklentilerle yapılan yatırımlardan çıkılmaya başlandı. Şimdi, Türkiye ekonomisinin diğer gelişmekte olan ülkelerden olumsuz anlamda ayrışması söz konusu. Bu iyi bir gelişme değil.
Amerika'daki ekonomik verilerin beklenenden kötü gelmesi ve Avrupa'nın borç sorunu gibi gelişmeler zaten uluslararası yatırımcıların risk iştahını köreltiyor. Gelişmekte olan ülkelere giden yabancı sermaye hacmi düşüyor. Böyle bir ortamda Türkiye'den yabancı sermaye çıkışları yaşanıyor.
Kendi politikalarımızla dizginleyemediğimiz cari işlemler açığı dış finansmandaki zorluklar nedeniyle dizginlenebilir. Ama, bu süreçte döviz kurlarındaki oynaklıklar arzulanmayan boyutlarda artabilir. Faizler istemesek de yükselebilir. Ekonomik büyüme hızla düşebilir. Kısacası, dış piyasaların dayatmasıyla oluşacak yeni dengeye uyum sert olabilir.

İŞE YARAYAN ÖNLEMLER GEREKECEK
Merkez Bankası'nın günlük döviz alım programında sembolik bir kısıntıya gitmesi bu çerçevede değerlendirildiğinde, olumsuz dış şartların devamı halinde, Merkez Bankası'nın yeni dengeye uyumu elden geldiğince yumuşatmaya çalışacağı anlaşılıyor. Döviz alım programı durdurulabilir, hatta döviz satım programı başlatılabilir. Döviz rezervlerini artırmaya yönelik eski olumlu ortam giderek bozulmaya başladı.
Bozulan ortam kredi genişlemesini azaltabilir. Ekonomik büyüme arzulamadığımız düzeylere düşebilir. Dolayısıyla, ithalat talebi azalıp dış ticaret ve cari işlemler açığı dizginlenmiş görünümü verebilir. Ama, gerçekleşirse, bunların hiçbiri geçen yılın kasım ayından bu yana uygulamaya konan parasal önlemlerin sonucu değil. Aksine, Türkiye ekonomisine yönelik ortamın bozulmasının çok büyük bir nedeni işe yaramayan parasal önlemlerin devreye sokulmuş olmasıdır. Bozulan ortamda yeni dengenin mümkün olduğunca daha az sancılı olabilmesi için işe yarayan önlemlerin devreye girmesi kaçınılmaz olacaktır.