Advertisement

Geçen yılın kasım ayından bu yana finansal istikrar adına cari işlemler açığındaki artışı frenlemeye yönelik önlemler devreye sokuluyor. Önlemlerin hemen hepsi bankaların kredi artışını yavaşlatmaya odaklandı. Buna karşılık, kredi talebini kısmaya yönelik bir önlem düşünülmüyor. Banka kredileri pahalılaşırsa, kredi talebinin düşeceği umuluyor. Bir noktada, umulan mutlaka gerçekleşecektir.
Umulan gerçekleşene kadar, iç talep artışı devam ettiğinden, talepler öne çekildi. Yatırım kredileri pahalılaşır diye, yatırım kredileri almaya niyetlenenler acele etmeye başladı. Döviz pahalılaşır diye, ithalat talepleri öne çekildi. Tüketici kredileri pahalılaşır diye, tüketim öne çekildi. Kısacası, hızı kesilmek istenen makro büyüklüklerin bazıları son aylarda daha da hızlandı ya da yavaşlamadı.

HAREKET KABİLİYETİ FAZLA OLMAYABİLİR
Mart ve nisan aylarında toplam ithalat dolar olarak geçen yılın aralık ayı düzeyinde gerçekleşti. Mayıs ayında ithalattan alınan katma değer vergisi dolar bazında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 57 arttı. Mayıs ayında da toplam ithalatın yine 20 milyar doların üzerinde gerçekleştiği anlaşılıyor.
Kredi genişlemesi yıllık bazda yüzde 35 civarında. Henüz dikkate değer bir yavaşlama gözlenmiyor. Alınan önlemler tek başlarına parasal sıkılaştırma yönünde. Ama, parasal sıkılaşma olgusu yaşanmıyor. Döviz kurları artma eğiliminde. Artan dış açıklar, eskisi kadar bol dış finansman ortamı olmadığından, döviz kurları üzerine baskı oluşturmaya başladı. Kurlar arttıkça uluslararası yatırımcılar tedirgin olmaya başladılar. Görüntü kararma eğilimine girdi.
Döviz kurlarındaki artış bir noktada enflasyon üzerinde olumsuzluklar yaratabilir. Buna karşılık, faiz politikasını kullanarak iç talep artışının frenlenmesi yerine döviz kurlarındaki artışla iç talep genişlemesinin dizginlenmesi söz konusu olabilir. Bu süreçte yabancı yatırımcıların sinirlerinin bozulmaması önemli. Çünkü, kur artışlarına yabancı yatırımcılar Türkiye piyasasından çıkma yoluyla tepki verirse, kur artışlarının da frenlenmesi gereği söz konusu olabilir. Yani, kurlar ve kur artışlarından beklenenler konusunda politika yapıcılarının hareket kabiliyeti çok fazla olmayabilir.

TEHDİT NE ZAMAN AZALACAK?
Yılın ilk üç ayında yüzde 10 civarında bir ekonomik büyümenin gerçekleşmiş olması şaşırtıcı değil. İkinci üç ayda da benzer bir büyüme söz konusu. Ama, yılın ikinci yarısında ekonomik büyümenin hızlı bir düşüş sürecine girmesi de şaşırtıcı olmayacak.
Mevsimsel nedenlerle cari işlemler açığı sonbahar aylarına göre her ay bir ay öncesine göre daha düşük gerçekleşecek. Ama, her ay geçen yılın aynı ayına göre daha yüksek cari işlemler açığı vermeye devam edeceğiz. Yani, yıllık bazda cari işlemler açığı artmaya devam edecek.
Cari işlemler açığının yıllık bazda düşme eğilimine girmesi ekonomik büyümenin yavaşlamasıyla gerçekleşebilecek bir olgu değil. Dolayısıyla, "cari işlemler açığının artmaya devam etmesi, ama artış hızının eskiye göre düşmesi, cari işlemler açığını finansal istikrarı tehdit eden bir unsur olmaktan çıkarır mı?" sorusu yanıtlanmaya muhtaç. Bu konuda politika yapıcılarının ne düşündüğü önemli.
Bir aşamada, artış hızı yavaşlayan, ama milli gelir içindeki oranı artan bir cari işlemler açığı ile karşılaşabiliriz. O takdirde, cari işlemler açığının finansal istikrara bir tehdit olmaktan çıktığını iddia edebilir miyiz? Yoksa, daha fazlasını yapıp ekonomik küçülmeyi göze alabilir miyiz? Göreceğiz.