Avrupa ve Amerikan ekonomileri zor bir süreçten geçiyor. Bu süreç içinde yatırımcıların risk iştahı kaçtıkça, gelişmiş ülkelerin finans sistemi belirsizliklere boğuldukça, Türkiye ekonomisi gibi yeni dış kaynak girişlerine ihtiyacı olan ülkelerin durumu zorlaşıyor.
Yunanistan ekonomisinin kurtarılmasına yönelik bir paket ortaya çıktı. Paket belirsizliklerle dolu. IMF dahi, karmaşık bir paketin başarılı olup olmayacağı konusunda belirsizliklere işaret ediyor. Yunanistan'dan sonra kurtarma paketine muhtaç diğer ülkelerde de Yunanistan'ınkine benzer paketlerin gündeme gelmesi söz konusu olabilir.
Daha uzun dönemde sorun olabilecek bir başka gelişme Avrupa Merkez Bankası'nın giderek kredi notu düşen ülkelerin bonoları ile bilançosunu şişirmesi. Bir merkez bankasının bastığı paranın itibarı bilançosundaki varlıkların değeri (sağlamlığı) ile doğru orantılıdır. Avrupa Merkez Bankası'nın bastığı paranın giderek itibar yitirmesi söz konusu olabilir. Euro'nun itibarı açısından Avrupa Merkez Bankası'nın ivedilikle üç yıl evvelki bilanço yapısına kavuşturulması önemli.
SİYASİ ÇEKİŞME RİSKLERİ ARTIRIYOR
Avrupa Euro'nun itibarı ve bütünlüğü alanlarında çaba gösterirken, Amerika'da bütçe ve devletin borçlanma limiti konularında siyasi bir kilitlenme söz konusu. Dolar'ın da, Euro'nun da durumu pek iyi değil. Avrupa'nın sorunlarına bakarsanız, Euro'nun değer kaybetmesi lazım. Amerika'daki çekişmelere bakarsanız, doların değer yitirmesi lazım. Dolayısıyla, Dolar/Euro paritesini tahmin etmenin en zor olduğu bir dönem yaşanıyor. Bu paritedeki oynaklık da zaten iki paranın da giderek itibar yitirmesinden kaynaklanıyor. Aynı nedenlerle, altın ve İsviçre Frangı gibi servet saklama araçları bu paralara karşı değer kazanıyor.
Bu haftanın en çok konuşulacak konusu Amerika'da borç limitinin temerrüt durumu yaratılmadan artırılıp artırılmayacağı. Büyük bir olasılıkla, temerrüt durumu yaratılmadan borç limiti artırılacak. Ama, bugüne kadar bu konuda yaşanan çekişmeler ekonomik birimlerin zihninde kötü bir iz bırakacak. Öyle ya da böyle, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler uzlaşsalar dahi, uzun süre Amerika'nın kredi notunun düşüp düşmeyeceği tartışılacak.
Kredi derecelendirme kuruluşları birkaç aydır Amerika'nın kredi notunun düşürülebileceğini dillendiriyorlar. Bu girişimin bir bölümü siyasi mekanizmaya sorumluluklarını hatırlatmak olabilir. Ama, bir diğer yanı da Amerika'nın borçluluğunun ve borç dinamiğinin kolaylıkla olumlu yöne çevrilemeyebileceği.
ANAYASAL ENGEL
Amerika'nın kredi notu düşmez. Düşerse, dünya ödemeler sisteminde çok ciddi bir kriz yaşanır. Bunun sorumluluğunu hiçbir kurum ya da kuruluş alamaz. Kredi derecelendirme kuruluşları, özellikle Amerika'da yerleşik Moody's ve S&P, devlet otoritelerince düzenlenen kurumlar. Bu kuruluşların kendilerini düzenleyen devletin kredi itibarı konusunda radikal kararlar alması zor görünüyor.
Geçenlerde Financial Times'taki bir yazıdan Gazi Erçel'in dikkatime getirdiği bir başka konu var. İç savaş sonrası çıkarılan Amerikan Anayasası'nın 14. Ek Maddesinde "yasal yetki çerçevesinde yapılan devlet borçlarının geçerliliği (validity) sorgulanamaz" deniyor. Kredi notunu AAA düzeyinden AAA-düzeyine düşürmek borçların geçerliliğini tehdit etmiyor. Ama, bir hukukçunun gözünde, kredi notunun düşürülmesi borçların geçerliliğinin sorgulanması olarak görülebilir. Çünkü, kredi notu iflas olasılığını ölçen bir değerlendirme.
Amerikan Anayasası Amerikan vatandaşlarını ve Amerika'da oturanları bağlar. Ama, Amerika'nın dışındakiler Amerikan borcunu arzuladıkları şekilde sorgulayabilirler. Beğenmezlerse de, Amerikan devletinin borçlarını satın almayabilirler. Bu değerlendirmeyi Moody's ya da S&P'nin yapabileceği şüpheli. Dolayısıyla, Amerikan bonolarının aldığı kredi notundan çok, artık Amerikan bonosuna yatırım yapan yabancıların (toplam bonoların yüzde 50'sine yakın) konuyu nasıl değerlendirecekleri daha önemli hale geliyor.