Küresel kriz sonrası dünya merkez bankacılığı yeni bir döneme girdi.
Gerek merkez bankacılar gerekse akademisyenler bu kuruluşlara yeni görevler ve yönler vermeye başladılar.
Tingbergen'in "bir amaç, bir araç" prensibi bir kenara bırakıldı. Dünyayı ve ülkeleri yeni bir krizden koruma ve bu amaca yönelik olarak makroekonomik politikaları çizme görevinin merkez bankalarına verilmesi gibi çabalar giderek yoğunlaştı.
Özellikle tanımı bile tam olarak yapılmayan "finansal istikrarın korunması ve kollanması, kısa vadeli ve oynaklığı fazla dış sermaye akımlarının önlenmesi, ihracatın artırılması, spekülatif balonların oluşumunun kısıtlanması ve bunlardan arta kalacak zaman olursa enflasyonla ilgilenmesi" şeklinde politika izlemesi, merkez bankalarına biçilen yeni görevler olarak ortaya atıldı.
Ayrıca ekonominin parasal nitelikleri arasında yer alan kredi düzeyindeki gelişmeler ile konjonktürel dalgalanmalar arasındaki ilişkileri de mercek altına alındı.
HÂLÂ KONUŞULUYOR
Analitik düzeyde bugün geldiğimiz noktada akademisyenler hem kendi önerdiği görevlerin nasıl yapılacağını hem de önerilerin doğruluğunu sorguluyorlar.
Ne var ki bu sorgulamalar hâlâ tartışma düzeyini geçemiyor.
Ara sıra Türkiye'de olduğu gibi ortodoks yöntemlerden ortodoks olmayan yeni eğilimlere yönelen merkez bankalarının başarılı olup olmayacakları da bir başka sorgulama alanı olarak karşımıza çıkıyor.
Çeşitli nedenlerle ortodoks olmayan para politikası uygulamaya çalışan merkez bankaları üç engelle karşılaşıyorlar.
Birincisi, piyasa oyuncuları belirsizliği artıran yeni modellere ve aykırı uygulamalara karşı çıkıyorlar. Zira bunlar onların "iş programlarına" uymuyor.
İkincisi, öğrenmedikleri ya da inanmadıkları yeni yöntemlere tepki gösteriyorlar.
Üçüncüsü ise belirsizlik yaratan bu tür politika değişiklikleri dünyada yaşanan kaotik ortamda olumlu sonuçlar alamadığı için taraftar bulamıyor.
BRAVO KAPİTANO
Bazı merkez bankaları ise yeni yöntemleri uygulayanları destekleyerek, hikâyede olduğu gibi "bravo kapitano" diyerek onları ön saflara itiyorlar.
Başarılı olurlarsa arkalarından gidecekler. Başarısız olursa "ruhlarına" dua okuyacaklar.
İşte şimdi bu dönemden geçiyoruz.
Ortodoks olmayan politika uygulayıcılarının gelinen bu safhada başarılı olduklarını söylemek güç. Hatta kendilerinin yarattıkları sorunları da çözmek zorunda kalıyorlar.
Enflasyonu tek ve en önemli görevi olarak misyonlarının en üzerine koymayan ve yeni modaya uyan merkez bankalarının ülke ekonomisine katkılarının düşük olacağını düşünüyorum.
Özel ya da akademik nedenlerle görev alanını değiştiren ya da önceliği başka konulara veren merkez bankalarının orta dönemde başarılı olmalarını da beklemiyorum.
Özellikle piyasaların güçlü olduğu dünyamızda Alman Maliye Bakanı'nın deyişiyle "Piyasalardan hediye beklememek lazım". Tam aksine "Onlara mantıklı yatırım olanaklar sunmak gerekiyor".
Bu olanaklar sunulmayıp, "Benim dediğim dediktir" diye üzerlerine gittiğinizde sürekli kaybeden oluyorsunuz.