Küreselleşmenin hızlanmasından sonra ve özellikle 1990’lı yılların başından krize kadar geçen dönemde dünyada yabancı bankaların sayısında hızlı bir artış gözlendiği malum.
Sayıları 1995 yılında 774 iken, 2009’da 1334’e ulaşmış. Artış oranı yüzde 72. Pazar paylarını da yüzde 20’den yüzde 34’e çıkarmışlar.
Gelişen piyasalarda ise banka sayılarındaki artış daha da belirgin. 330’dan 569’a yükselmiş. Pazar payı artışı ise yüzde 100’e yakın. 2009 yılında gelişen ülke pazarlarının yüzde 36’sı yabancı bankalara ait.
Bu verileri ve yabancı bankaların gittikleri ülkeye olan etkilerini IMF’nin son bir çalışmasında gördüm.(*) 137 ülkede 1995 ile 2009 yılları arasındaki döneme ait veri setiyle durumu analiz etmişler.

GENEL YAPI
Türkiye’nin de içinde bulunduğu ülkelerdeki yabancı bankaların genel yapısı şöyle özetlenmiş:

  • Yabancı bankalar gittikleri ülkede daha yüksek sermaye ve daha fazla likiditeyle çalışıyorlar.
  • Kârlılıkları yerli bankalara kıyasla yüksek.
  • Piyasa payları sanayileşmiş ülkelerde ortalamanın altında. Yüzde 20 civarında.
  • En yüksek oranda yabancı bankalara sahip olanlar eski Doğu Bloku, Latin Amerika ve küçük ada ülkeleri.
  • Krizlere hassaslar. Böyle durumlarda kredilerini yerli bankalara kıyasla daha hızlı bir biçimde geri çağırıyorlar. Finansal istikrara katkıları kriz zamanlarında azalıyor.
  • Yüksek kârlarını dışarıya transfer ederek gelişen ülkelerde yatırıma yönelebilecek fonların azalmasına neden oluyorlar.


TÜRKİYE’DE DURUM
Türkiye’nin Osmanlı döneminde bile yabancı bankalara yeşil ışık yakmış bir ülke olduğunu unutmayalım.
Ne var ki geçmişte yaşadığımız ekonomik zorluklar 70’li ve 80’li yıllarda yabancı bankaların sayısını 5’e kadar indirmişti. Ancak 2000’li yılların ortalarından itibaren Türkiye de bu rüzgâra kapıldı. Kendini “piyasa dinamikleri” içine bıraktı ve 2009 yılında yabancı bankaların hisse paylarının yüzde 43’e eriştiği bir sistemi oluşturdu.
Dünyadaki yapıyla karşılaştırıldığında tablomuz şöyle görünüyor:

  • Yabancı banka hisselerinin oranı bizde yüzde 43. Bu oran dünya genelinin (% 34) ve OECD ortalamasının (% 24) üzerinde.
  • Aktif toplamına oran olarak Türkiye yüzde 14 ile genel ortalamaya (% 13) yakın bir konumda bulunuyor.
  • Dünyadaki yapıya paralel olarak toplamda hisse payı açısından yüksek olan yabancı bankalar, aktif toplamına oranla düşük düzeylerini koruyor.
  • Büyük bankalardaki yabancı payının fazla olmaması, yabancı bankaların pazar payının düşüklüğüne neden oluyor.

Geleceğe baktığımızda, krizin yabancı banka artışını frenlemesi nedeniyle bu konudaki eğilimlerin yüksek olmayacağını düşünüyorum.
Ayrıca Basel III’ün yeni kuralları da bankacılığı zorluyor. Diğer ülkelerde banka alma konusundaki iştahı frenliyor.
Buna karşı nakit zengini petrol ihraç eden ülkelerin banka alma arzuları geçmişe oranla daha yüksek. Bunu biz de hissediyoruz.
Önümüzdeki 5 yılda Türkiye’deki mevcut durumun değişmesini beklemiyorum. Yabancı banka hisselerinin toplamda yüzde 50’yi geçebileceğini zannetmiyorum. Toplam aktif içindeki paylarının ise yüzde 20’yi aşması güç.

(*) Stijn Claessens, Neeltje van Horen, Foreing Banks: Trends, Impacts and Financial Stability, IMF WP 12/10, Ocak 2012.

 

Advertisement