Dikkat ediyorsunuzdur sanırım. Finans piyasalarında şimdi çift faiz var.
Bunlardan birisi Merkez Bankası’nın yüzde 6.25 oranındaki politika faizi.
Diğeri ise piyasanın dikte ettirdiği yüzde 8’ler düzeyinde oluşan Hazine tahvili faizi. Ayrıca kredi faizlerinde de artışlar gözlenmeye başladı.
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun geçen ay aldığı, bir haftalık borç verme faizini 25 baz puan düşürme ve munzam karşılıkları arttırma kararına, başta bankacılık sistemi olmak üzere piyasa oyuncuları ters reaksiyon göstererek kredi ve gösterge tahvil faizlerini yükselttiler.
Bu ters yönlü iki hareketin sonucunda şöyle bir tablo oluştu.
* Merkez Bankası’nın özellikle enflasyon hedeflemesine dayalı para politikasının en önemli aracı olan politika faizi “dış dengeyi korumak ve kollamak görevini” üstlendi. Düşen bu faiz son iki ayda reel efektif kur bazında TL’ye yüzde 7.2 oranında değer kaybettirdi.
Buna karşı iç piyasaya verdiği sinyaller zayıfladı.
* İç piyasada “denge” faiz oranını belirlemek bankacılık sistemine kaldı. Bu bağlamda tahvil piyasasında gösterge faiz oranı hafta içinde yüzde 8.37’ye kadar yükseldi.
* Bu oluşumlar sonucu Merkez Bankası’nın faizi indirerek neden olduğu “gevşek para politikası”, bankacılık sisteminin müdahalesi ile “sıkı para politikası” haline dönüştü. Mevduat faizini değiştirmeden kredi faizlerini arttıran bankalar böylece kredi talebinin de yavaşlamasına olanak sağlayan bir patika açtılar.
Bu yeni para politikası düzeni gerek hükümete gerekse piyasalara faiz oranını diledikleri yöne çekerek kendi istek ve hedeflerini gerçekleştirmelerine olanak sağladı.
Hükümet faizlerin kendi isteği doğrultusunda düştüğünü sanarak sıcak paranın artık gelmeyeceğini varsayacak. Bu nedenle de finansal istikrarın korunacağını ve cari işlemler açığının azalacağını düşünecek.
Bankalar ise bu karışıklıkta 2011 yılı kârlarını “daha düşük bir kredi artışı ile nasıl gerçekleştirebilirim”in hesabını yapacaklar. Bu bağlamda mevduat ile kredi faiz oranları arasında dengeyi bulacaklar.
Bunun sonucu olarak da “alan da memnun, satan da memnun” şeklinde bir ortam oluşacak.
Peki kaybeden kim olacak? Kanımca enflasyon hedeflemesine dayalı para politikası ve fiyat istikrarı bu işten zararlı çıkacak. Zira bu tür bir para politikasının en güçlü silahı olan Merkez Bankası’nın belirlediği faiz artık dış dengeye yönelmiş olduğundan içeride etkisi zayıflayacak.
Eh artık bu kadar kusur kadı kızında da bulunur değil mi?

7 MİLYAR DOLARLIK KAÇIŞ
Gelen haberlere göre Mısır’da yaşanmakta olan karışıklık, gelişen piyasalara sahip ülkelerin hisse senedi piyasalarından son bir haftada 7 milyar dolarlık bir çıkışa neden olmuş.
Kaçan bu miktarın fazla bir önemi olduğunu sanmıyorum. Zira yapılan hesaplamalara göre yabancıların gelişen piyasalardaki hisse senetlerine toplam yatırımı 720 milyar dolar düzeyinde.
Ancak bu olay diğer yatırımcıları da ürkütür mü, ondan tam olarak emin değilim.
İMKB’nin bu çıkıştan etkilendiğini de düşünmüyorum.
IMKB 100 endeksine baktığımızda Cuma günkü değer (65 309) bir hafta öncesine kıyasla (63 211) daha yüksek. Ayrıca dolar ve Euro’dan oluşan döviz sepeti, hafta içinde oynaklıklar gösterse de, son bir haftada 1.88 düzeyini koruduğu gözleniyor.

Advertisement